Kategori: Şiir

  • Yılgın Anılar Atlası

    Eskiden bir bahar kokusu vardı
    Şimdi küflenmiş hatıralar
    Bir zamanlar neşeyle dolardı
    Şimdi suskun odalar.
    Savrulmuş yaprak misali anılar
    Rüzgarın önünde çaresiz
    Kimsesiz sokaklarda yankılanır
    Umutsuz, sessiz feryatlar.

    Yıllar geçti, değişti her şey
    Bilinmez bir yöne sürüklendim
    Kaybolmuş bir gemi gibi denizde
    Yalnızlığın girdabında tükendim.
    Unutulmuş bir şarkının melodisi
    Kalbimde bir sızı bırakır
    Geçmişin hayaletleri belirir
    Gözlerimde bir damla yaş akar.
    Yılgın anılar atlasında yolumu kaybettim
    Bir labirentte dönüp durdum.
    Kendimi aradım bulamadım.

    Bir zamanlar umutla yeşeren dallar
    Şimdi kurumuş, çürümüş odunlar
    Hayallerim birer birer yıkıldı
    Gerçeğin acımasız yüzüyle karşılaştım.
    Bilinç bir zindan oldu bana
    Geçmişin karanlığında kayboldum
    Umutsuzluğun pençesinde kıvrandım.
    Yılgın anılar atlasında yolumu kaybettim
    Bir labirentte dönüp durdum.
    Kendimi aradım bulamadım.
    Sonsuz bir boşlukta yok oldum.

  • Kederin İncisi

    Yüreğimde biriken sessiz çığlıklar,
    Her biri bir yara, derinden kanar.
    Gözyaşlarım dökülür, boşluğa akar,
    Yok mu bu acıya bir deva bulan?
    Belki bir melodi, belki bir fısıltı,
    Belki de bir dokunuş, şifa dağıtan.
    Ararım, umutsuzca, bir umut ışığı.

    Geçmişin hayaletleri dolaşır etrafımda,
    Her biri bir pişmanlık, her biri bir acı.
    Düşlerim kırık dökük, umutlarım yitik,
    Kaybettim kendimi, bu karanlık dehlizde.
    Yapayalnızım, kimsesiz ve çaresiz,
    Sanki bir gemi enkazı, dalgaların oyuncağı.
    Bir el uzatsa, bir ışık gösterse,
    Belki yeniden doğarım, küllerimden yükselirim.
    Ama nerde o el, nerde o ışık?
    Kederim incisi, gözyaşlarımla büyür.

    Şifa nerde, kimde?
    Yoksa sadece bir düş mü?
    Bir serap, bir yanılgı?

    Belki de şifa içimde saklıdır, derinde,
    Bir tohum gibi, filizlenmeyi bekleyen.
    Kendime dönmeliyim, kendi içime bakmalıyım,
    Kendi yaralarımı kendim sarmalıyım.
    Geçmişi unutmalıyım, geleceğe odaklanmalıyım,
    Umutla yeşermeliyim, yeniden çiçek açmalıyım.
    Kendi ışığımı kendim yaratmalıyım,
    Kendi gücümü kendim keşfetmeliyim.
    Kederim incisi, belki de bir dönüşümün başlangıcıdır.
    Belki de acı, beni daha güçlü yapacak.

    Gözyaşlarım diner, yavaş yavaş.
    Umut filizi yeşerir içimde.
    Kederin incisi, şifaya dönüşür.
    Yeniden doğarım, daha güçlü.

  • Yitik Zamanın Aynaları

    Bir rüzgar gibiydi geçişi an’ın
    Tutamadık, aktı parmak uçlarımızdan
    Ne kadar dil döktükse boşunaydı çabamız
    O en güzel şarkılar, en sıcak gülüşler
    Sessizliğe gömüldü, yankısı kaldı sadece.
    Aynalar kırıldı, her biri bir hatıra
    Yüzler yansıyor solgun ve silik
    Gözlerde biriken yaş, zamana şahit.
    Bir yaprak misali düştü gönlümüz
    Savrulduk bilinmez diyarlara
    Kaybettik yolu, izi, yönü.
    Sonsuzluğa açılan kapı aralandı
    Bir umut belirdi, bir ışık huzmesi
    Belki de yeniden doğarız küllerimizden.
    Zamanın ötesinde bir yerde
    Yeniden buluşuruz, kim bilir…
    Anılarla örülü bir gelecekte.

  • Filizlenen Sevinç

    İlk ışık vurdu toprağa,
    Umut yeşerdi yavaşça.
    Bir tohum çatladı derinden,
    Hayat fışkırdı yeniden.
    Gözlerim doldu sevgiyle,
    Doğumun mucizesiyle.

    Bir yaprak titredi rüzgarda,
    Yeni bir dünya doğdu anda.
    Kuşlar şarkılar söyledi neşeyle,
    Güneş ısıttı tüm yüreğiyle.
    Ben de katıldım bu coşkuya,
    Hayata tutundum sımsıkıca,
    Büyüdüm, serpildim umutla.

    Her damla su, bir mucize gibiydi,
    Her nefes, yeni bir başlangıçtı.
    Gökkuşağı belirdi ufukta, renk cümbüşüyle,
    Umutlarım canlandı yeniden içimde.
    Toprak ana kucak açtı sevgiyle,
    Hayatın döngüsü sürdü sonsuz bir ahenkle.
    Gözlerim yaşlı, kalbim sevgi dolu,
    Bu doğum, bu coşku, sonsuza dek sürmeliydi.
    Unutmamalıyız doğanın bize sunduğu bu güzelliği,
    Her yeni filizlenen yaprakta, umudu görmeliydik.
    Hayatın ta kendisiydi bu filizlenen sevinç.

    Günler geçti, mevsimler değişti,
    Yapraklar sarardı, rüzgar esti.
    Ama içimdeki coşku hiç dinmedi,
    Doğumun mucizesi hep kalbimdeydi.
    Her yeni bahar, bir umut ışığı,
    Her filizlenen yaprak, bir hayat türküsü.
    Ve ben, bu döngünün bir parçasıydım,
    Hayata sımsıkı tutunan, seven, yaşayan biriydim.
    Her şeye rağmen gülümseyebilen,
    Her zorluğa göğüs gerebilen,
    Çünkü içimde filizlenen sevinç vardı.

    Yine doğacak güneş,
    Yine yeşerecek filizler.
    Hayat devam edecek,
    Sevgi hiç bitmeyecek.
    Filizlenen sevinç hep sürecek.

  • Yaldızlı Düşüş

    Kadehler dolup taştıkça gece büyür,
    Kristallerde yankılanır bir senfoni.
    Maskeler düşer, hakikat sızar,
    Bir şölen, bin yalanın aynası.
    Yıldızlar uzakta, şüphe yakında,
    Dans eden gölgeler, sonsuz bir oyun.

    Ruhlar sarhoş, bedenler yorgun,
    Kahkahalar yükselir, sonra suskunluk.
    Şarap rengi anılar birikir,
    Her yudumda bir pişmanlık filizlenir.
    Aşk bir maskara, ihanet bir kadeh,
    Beklentiler tuzla buz, hayaller külde.
    Yüzler solgun, kalpler kırgın,
    Yarın yokmuş gibi, bugün son nefes.
    Gözler kaçar, eller titrer,
    Bir vedanın provası, gizli bir serenat.

    Sessizlik iner.
    Ağırlığınca anlamsızlığın,
    Yaldızların altında çürüyen hayat.

    Kimse duymaz içten içe feryadı,
    Herkes kendi dipsiz kuyusunda kayıp.
    Müzik susar, ışıklar söner,
    Gerçek yüzler belirir, acımasız ve çıplak.
    Maskeler düşer, roller biter,
    Bir kabusun son perdesi, soğuk bir şafak.
    Yalanlar yankılanır boş salonda,
    Vicdan bir hayalet gibi dolaşır etrafta.
    Unutulmak dilenir, hatırlanmak yasak,
    Bir şölenin ardından kalan, yalnızlık ve isyan.

    Ve sonra sadece.
    Bir hiçlik kalır.

    Gölgeler uzar, saatler ilerler,
    Sabahın ilk ışığı sızar içeri.
    Yaldızlar kararır, maskeler yerde,
    Bir şölenin enkazı, sessiz bir felaket.
    Kadehler kırık, umutlar tükenmiş,
    Gerçek acı, sahte gülüşlerin ardında saklı.
    Ruhlar çıplak, vicdanlar yaralı,
    Bir şölenin ardından kalan, yalnızlık ve çaresizlik.
    Yarın gelir, ama hiçbir şey aynı olmaz,

    Sadece bir yankı kalır,
    Bir zamanlar var olduğuna dair,
    Bir şölenin ve yalanların.
    Yaldızlı bir düşüşün hikayesi,
    Unutulmaya mahkum,
    Sonsuza dek.

  • Zihnimin Labirenti

    Düşüncelerim girdapta, kaybolmuşum,
    Bir labirentin derin dehlizlerinde.
    Her köşe bir soru, her duvar bir çıkmaz,
    Nereye gitsem, varamıyorum bir yere.
    Yankılanan sesler, kendi iç seslerim mi,
    Yoksa aklımın oyunları mı bunlar?
    Bir ışık arıyorum, bir umut kırıntısı,
    Ama karanlık sarmış her yanı,
    Yolumu bulmak ne kadar zor böyle.

    Belki de yol yok,
    Sadece dönüp durmak.
    Bu labirent benim kaderim,
    Belki de kabullenmek gerek.

    Düşünceler zincirleme reaksiyon,
    Biri diğerini tetikliyor durmadan.
    Mantık nerede, duygu nerede,
    Ayırt edemiyorum artık.
    Her şey birbirine karışmış,
    Bir karmaşa yumağı olmuş zihnim.

    Bazen bir kapı beliriyor,
    Ardında bir umut ışığı.
    Ama yaklaştıkça kayboluyor,
    Bir serap gibi sönüyor.
    Belki de aradığım cevap,
    Bu labirentin içinde değil,
    Belki de dışarı çıkmam gerek.

    Ama nasıl? Bilmiyorum.
    Korkuyorum kaybolmaktan daha da,
    Dışarıda ne var, bilmiyorum.
    Belki daha büyük bir labirent,
    Belki de hiçlik.
    Bu yüzden kalıyorum burada,
    Düşüncelerimle baş başa.

    Bu labirent benim kalbim,
    Ve ben buranın mahkûmuyum.
    Belki bir gün çıkarım,
    Ama şimdilik buradayım.
    Kaybolmuş bir ruh gibi.

  • Unutulmuş Oyun Bahçesi

    Salıncak ipi pas rengine dönmeseydi eğer,
    Gökkuşağı kaydırakta düşler birikmeseydi.
    Toprak kokusu sinmeseydi minik dizlere.
    Tahta atlar yorgun, sessiz beklemeseydi.
    Kim hatırlar çocuk kahkahalarını şimdi?

    Beton yığını yükselmezdi göğe,
    Eski ağaçlar kökünden sökülmeseydi eğer.
    Saklambaç oynayan hayaletler dolaşmazdı.
    Salıncaklar rüzgarda boş yere sallanmazdı.
    Duvarlara çizilen resimler solmasaydı.
    Kırık dökük oyuncaklar bir kenara atılmasaydı.
    Dizler kan revan, kalpler umut dolu olmasaydı.
    Yağmur sonrası toprakta oyunlar kurulmasaydı.
    O masumiyet, o kaygısızlık yitip gitmeseydi.
    Kim inanırdı bir zamanlar oranın cennet olduğuna,
    Çocuk sesleri yankılanmasaydı her köşesinde.

    Kim anar o günleri,
    Masumiyetin ta kendisi
    Yüreklere kazınmasaydı eğer.

  • GELENEK TÜRKÜSÜ

    Bir yelkenli gibi geçmişe dönmek isterim.
    Her düğümü, her dalgayı bilmek isterim.
    Çocukluk bahçelerinde koşarken yitirdiğim,
    O saf türküyü yeniden duymak isterim.
    Köklerimin sesini, toprağın nefesini,
    Gönlümde bir ömür boyu taşımak isterim.

    Tükenen sabahlara fısıldanan ninniyi,
    Ayrılık acısıyla yakılan ağıtı,
    Bayram sabahı çalınan davulu,
    Gelin alayının coşkusunu,
    Harman yerinde söylenen türküyü,
    Yaz yağmuru gibi içime sindirmek,
    Tüm zamanları bir anda yaşamak isterim.

    Unutulmasın diye,
    Yüreğimde saklarım.
    Her notayı özenle işlerim.

    Kulağımdan silinmeyen o nağmeleri,
    Yeniden canlandırmak, diriltmek için,
    Bir ömür boyu uğraşsam yine de azdır.
    Her sözü, her sazı, her nefesi,
    Birer inci gibi saklarım gönlümde.
    Gelenekten geleceğe bir köprü kurmak,
    Yarına umutla bakmak isterim.
    Kaybolmasın diye.

    Yüreğimde çalar,
    Asırlık ezgiler.

    Gelecek nesillere aktarmak için,
    Bu mirası korumak en büyük görevimdir.
    Her bir notasıyla yeniden doğarım,
    Her bir sözüyle yeniden anlam kazanırım.
    Bu ezgiler benim kimliğimdir,
    Bu türküler benim vatanımdır,
    Gelenek türküsünü sonsuza dek söylemek isterim.

  • Kanat İzleri Kaldırımda

    Gök kubbe değil artık evleri,
    Beton sardı her bir nefesleri.
    Uçuşları çizik, soluk renkleri,
    Kaldırımda kaldı kanat izleri.

    Çığlıkları yankı değil, bir fısıltı sadece,
    Korku sardı minik yürekleri sessizce.
    Ardıç kuşuydu, serçeydi, güvercindi hepsi,
    Şimdi göğe değil yere bakıyor gözleri.
    Bir zamanlar umut taşırdı kanatları rüzgarda,
    Şimdi bir gölge gibi kayboluyorlar anılarda.
    Belki bir gün yeşerir umut yeniden içlerinde,
    Ama o güne dek, kanat izleri kaldırımda.

  • BAYRAM HÜZÜNLENMESİ

    Bayramdır, herkes sevinçten uçarken,
    Benim içimde bir buruk telaş.
    Eski bayramların tadı yok artık,
    Her şey değişti, zamanla aktı.
    Yalnızlık çöktü omuzlarıma,
    Hatıralar canlandı bir bir,
    Gözlerim doldu, içim yandı.

    Bayramdır, çocuklar şeker toplarken,
    Benim çocukluğum geldi aklıma.
    O masumiyet, o coşku nerede şimdi?
    Kayboldu gitti, geri gelmeyecek.
    Her bayram biraz daha büyüdüm,
    Her bayram biraz daha uzaklaştım kendimden.
    Hayatın acımasız gerçekleri,
    Yüzüme bir tokat gibi çarptı.
    Bayramdır, ama içimde bayram değil.
    Yapay bir gülümseme yüzümde.

    Bayramdır, herkes aileleriyle bir aradayken,
    Benim ailem çoktan dağıldı.
    Kimisi uzaklarda, kimisi toprağın altında.
    O eski sofralar, o kalabalık kahkahalar,
    Hepsi birer hayal oldu artık.
    Bayramdır, ama yalnızım bu bayramda.
    İçimde bir boşluk, bir özlem var.
    Keşke her şey eskisi gibi olsaydı,
    Keşke o günlere geri dönebilseydim.
    Ama artık çok geç, her şey değişti.
    Bayramdır, ama benim için bayram değil.

    Bayramdır, herkes yeni kıyafetler giyerken,
    Ben eski anıları giyindim.
    O eski bayramlıklar, o özenle saklanan oyuncaklar,
    Hepsi birer teselli oldu bana.
    Bayramdır, ama yenilik yok içimde.
    Eskinin özlemi, yeninin telaşı var.
    Hayat bir döngü gibi, tekrar ediyor kendini.
    Ama ben aynı değilim, değiştim artık.
    Bayramdır, ama içimde buruk bir hüzün var.
    Keşke bu hüzün hiç olmasaydı.

    Bayramdır…
    Yoksa değil mi?
    Belki de sadece bir gün.
    Geçecek nasılsa…