Şiirler

  • Yaz Sonu Sarhoşluğu

    Deniz tuzu sinmiş saçlarıma
    Güneşin son ışığı vurur tenime
    Bir coşku dolaşır içimde sebepsiz
    Uzaklarda bir gemi, yelkenleri rüzgarda
    Kuşlar çığlık çığlığa gökyüzünde
    Anılar birikir usul usul aklımda

    Yaz biter, hüzün başlar içimde
    Ama coşku hep baki kalır
    Gelecek güzel günlere dair.


  • Kaldırım Çiçekleri Solarken

    Şehrin yorgun yüzünde bir ben miyim garip,
    Betonun bağrında yeşeren umutsuz fidan,
    Her adımda bir sızı, her bakışta bir hicap,
    Kaldırım taşları şahidim, yalanım yok inan.
    Güneşin altında kavrulan, yağmurda ıslanan,
    Bir başıma savrulurken hayallerim duman duman,
    Gölgeler uzarken içimde bir şeyler kırılır,
    Bu kalabalıkta kaybolmuş bir ses, bir figan,
    Belki de bir gün yeniden açar solarım yalan.

    Gözlerim arar bir tanıdık yüz,
    Bir el ki tutsun, beni yerden üz.

    Sokak lambaları birer birer yanarken,
    Yüzlerde maskeler, kalplerde acı bir sızı,
    Kimse duymaz feryadımı, kimse anlamaz beni,
    Her köşe başında bir hayalet, her adımda bir yara,
    Karanlık çökerken ruhuma, umutlarım kaçar benden,
    Yıldızlar bile saklar yüzünü benden,
    Rüzgar fısıldar kulağıma yalnızlığımı,
    Bir şarkı yankılanır boş sokaklarda,
    Gönlümde bir hüzün, bir hasret türküsü,
    Belki bir gün değişir bu şehrin yüzü.

    Yüreğimde bir yangın, gözlerimde yaşlar,
    Kimse bilmez içimde kopan fırtınalar,
    Bir damla umut ararken karanlıkta,
    Kaybolurum kendi içimde yavaş yavaş.
    Belki bir gün güler yüzüm, belki bir gün diner gözyaşım,
    Ama şimdi sadece bir yalnızım.

    Kaldırım çiçekleri solarken,
    Hayallerim de kaybolur.

    Bir sessizlik çöker,
    Her şey biter.


  • Yüzleşme Bahçesi

    Gitme demeyeceksin, cehennemin ortasında.
    Çünkü kimse gelmez oraya seninle.
    Yalnız yürürsün lavlar arasında.
    Yanarsın işte.
    Öyle büyük anlamlar yüklemeye gerek yok ki.
    Çok hatırlamayacaksın mesela, anılar daha çok yakar.

    Ve zaten genellikle hatıralar daha acı verir,
    Yaşadığından.
    Çok anı biriktirmezsen, çok kaybetmezsin.
    Çok bağlanmayınca, çok yabancı da olmazsın hem.
    Hatta ruhunu bile çok sahiplenmeyeceksin.
    Sanki sana emanetmiş gibi davranacaksın.
    Hem hiçbir şeyin olmazsa, delirmekten de korkmazsın.

    Sensiz de akabilirmiş gibi davranacaksın.
    Çok beklentin olmayacak mesela kalbinde.
    Sessizce fısıldayabileceksin.
    İlle de bir şeyleri hissedeceksen,
    Sonsuzluğun boşlukla birleştiği anı hissedeceksin.
    Hiçliği hissedeceksin,
    Karanlığı, boşluğu…
    Mesela yok oluş, senin varoluşun olacak.
    “O benim.” diyeceksin.
    Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan bir şeylerin…
    Mesela hiçlik senin olacak.
    İlle de bir şeye ait olacaksan, zıtlıklara ait olacaksın.

    Mesela aydınlığa, ya da karanlığa.
    Ya da boşluğa ait olacaksın.
    Çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yanacaksın.
    Hem her an küle dönüşecekmiş gibi,
    Hem de hep külün kalacakmış gibi hayat.
    Bağımsız yaşayacaksın. Uzaktan bakarak…


  • Çelik Yalnızlık

    Beton yükselir, göğe dokunur gibi,
    Her katında bir hayat, ayrı ayrı,
    Yüzler yabancı, bakışlar donuk,
    Asfaltın grisi sinmiş ruhlara.
    Kablolar dolaşır damarlar gibi,
    Enerji taşır, sessiz bir uğultuyla,
    Neon ışıklar vurur kaldırımlara,
    Yapay bir gece, sahte bir parıltı.
    Yüksek binalar arasında kaybolur,
    Bir ses, bir nefes, bir insan sureti,
    Modern yalnızlık, çelikten bir kafes.

    Ve akar zaman,
    Bilmem nereye?
    Çaresizce…


  • Yitik Bir Tebessümün İzinde

    Şefkat ararken yollarda,
    Bir gölgeyim uzakta.
    Sessiz bir çığlık içimde,
    Kaybolmuş bir umutla,
    Yapayalnız bu dünyada.

    Yüzlerde gördüğüm o sıcaklık nerede?
    Bir dokunuş, bir fısıltı beklerken,
    Gözlerimde biriken yaşlar dökülür yere.
    Belki de aradığım, içimde saklıdır derinde.
    Yeniden yeşeren bir filiz gibi,
    Doğrulmaya çalışırken acılarımla,
    Bir tebessüm belirse usulca yüzümde,
    İşte o zaman, şefkat bulur beni de.


  • Yüz Buruşukları

    Görmezden gelmekti en kolayı,
    Yalanlardan bir duvar örmek.
    Gerçeğin soğuk nefesini
    Hissetmektense, sahte bir güneşe
    Sığınmaktı ilk tercihimiz.

    Reddedişin acımasız yüzü,
    Aynalarda çatlaklar oluşturdu.
    Her bir kırık parça, bir pişmanlık,
    Bir kaçırılmış fırsat, bir söylenmemiş söz.
    Yüzümüzde beliren her çizgi,
    Sakladığımız maskelerin izi.
    Kabullenmek zordu, aynaların
    Sessiz feryadını duymak.
    Gözlerimizin içine baktıkça,
    Yabancılaşıyorduk kendimize.

    Aynalar isyan etti sonunda,
    Kırıkları birer mızrak gibi savurdu.
    Yüzleşmekti artık tek çare,
    Gerçeğin acı tadına varmak.
    Reddedişin karanlığından doğmak.


  • Değişimin İzinde

    Rüzgarın fısıltısıdır ilk kıvılcım,
    Tohumun çatlaması, bir başlangıç sancısı…
    Ufukta beliren bir bilinmezlik,
    Dün ile yarın arasında ince bir çizgi,
    Evvelin sonu, ebedin başı.

    Her düşüş bir kalkışa gebe,
    Her karanlık aydınlığa susamış.
    Gökyüzü kadar sınırsızdır olasılıklar,
    Denizler kadar derindir dönüşümün sırrı.
    Yılanın derisi gibi soyunmak geçmişten,
    Kelebeğin kanatları gibi açılmak geleceğe.
    Zamanın nehrinde akarken durulmak,
    Öğrenmek, unutmak, yeniden başlamak…
    Her an bir evrim, her evrim bir ders,
    Kendini aşmaktır belki de tek gerçek,
    Yolculuk sonsuz, varış muamma.

    İçimizdeki pusula şaşar bazen,
    Yönümüzü kaybeder, savruluruz.
    Korku bir zincir gibi sarar benliğimizi,
    Alışkanlıklar birer pranga olur ayaklarımızda.
    Cesaret bir fener gibi aydınlatır karanlığı,
    Merak bir anahtar gibi açar kapıları.
    Denemekten korkmamak, yanılmaktan yılmamak,
    Kendi potamızda eriyip yeniden doğmak.
    Her hata bir tecrübe, her tecrübe bir adım,
    Değişmek, gelişmek, olgunlaşmak…
    Rüzgarın yönünü değiştirmek mümkün değilse bile, yelkenleri ayarlamak elzem.

    Toprağın bağrında saklıdır bereket,
    Ağacın köklerinde direnç.
    Güneşin sıcaklığı eritir buzları,
    Yağmurun şefkati yeşertir umutları.
    Evrenin ritmiyle uyum içinde dans etmek,
    Kendimizi doğanın akışına bırakmak.
    Kabul etmek, affetmek, özgürleşmek…
    Her yeni gün bir mucize, her mucize bir fırsat.

    Gözlerindeki ışıltıdır umudun aynası,
    Ellerindeki emektir geleceğin mimarı.
    Kalbindeki sevgiyle yoğur hayatı,
    Aklındaki bilgiyle aydınlat yolu.
    Değişim bir nefestir, yaşamın özü,
    Evrim bir yolculuktur, sonsuza doğru.
    Kendini tanımak, potansiyelini keşfetmek,
    Dünyaya bir iz bırakmak.
    Her an bir seçim, her seçim bir sonuç…

    Ve sonsuz döngü böyle sürer gider.


  • Güneşin Yüzünde Bir İz

    Şafak sökerken silinir mi gece?
    Bir umut belirir mi her yeni günde?
    Yoksa her şey bir yanılsama mı sadece?

    Güneşin ilk ışığı vurduğunda pencereme,
    Hatırlıyorum çocukluğumun tozlu yollarını,
    Dizlerimdeki yaraların iyileşmesini beklerken,
    Beklemenin bir sabır sınavı olduğunu öğrendim.
    Her düşüş bir kalkışa gebeydi o zamanlar,
    Şimdi ise kalkmak için bir sebep arıyorum.
    Güneşin yüzünde bir iz arıyorum,
    Kaybolmuş bir hatırayı,
    Unutulmuş bir şarkıyı,
    Belki de kendimi…

    Güneşin tam tepede olduğu saatlerde,
    Gölgesi kaybolan ağaçlar gibi hissediyorum kendimi.
    Her şey parlak ve göz kamaştırıcı,
    Ama içimde bir karanlık, derin bir kuyu.
    Yüzümdeki çizgiler, hayatın bana verdiği dersler,
    Her bir kırışıklık, bir acının hatırası.
    Güneşin sıcaklığı tenimi yakarken,
    Yüreğimdeki buzlar erimeye yanaşmıyor.
    Bir zamanlar hayallerim vardı, gökyüzüne uzanan,
    Şimdi ise yere düşen yapraklar gibiyim.

    Güneş batarken, gökyüzü kızıl bir renge bürünürken,
    Hatırlıyorum ilk aşkımı, ilk hayal kırıklığımı.
    Güneşin batışı, bir günün sonu değil,
    Belki de yeni bir başlangıcın habercisi.
    Ama ben hala geçmişe takılı kalmışım,
    Bir türlü koparamıyorum kendimi o anılardan.
    Güneşin yüzünde bir iz arıyorum,
    Belki de orada bulurum kaybettiğim umudu,
    Belki de orada yenilenirim, yeniden doğarım.

    Ve güneş kaybolur ufukta,
    Yerini karanlığa bırakırken,
    Bir fısıltı duyarım içimde:
    “Her güneş batışı, yeni bir şafak demektir.”
    Belki de…


  • Eski Bir Pusulanın Yönü

    Durulmuş suların aynasında aranan
    Bir geçmiş, yosun tutmuş taşlarda saklı.
    Kim bilir hangi rüzgarlar savurdu
    O ilk kıvılcımı, o kör inancı?
    Şimdi bir toz bulutu, hatıraların gölgesi,
    Uzak bir şarkının soluk yankısı.
    Gözler kapalı, dudaklar mühürlü,
    Yalnızca kalbin atışı duyuluyor.
    Bir devrim miydi, bir yanılsama mı,
    Kaybolan yılların sisli perdesi?

    Yorulduk çoktan
    Aynı yolda dönmekten
    Bir çıkış ararken.

    Belki de inanmak, tutunmaktır
    Kaygan zeminde bir umut dalına.
    Belki de devrim, içimizde saklıdır,
    Küçük bir kıvılcım bekleyen.

    Pusula şaşırmış, ibresi kırık,
    Yönünü kaybetmiş eski zamanlarda.
    Hangi limana varır bu gemi, bilemeyiz,
    Yelkenler yırtık, direkler eğik.
    Yine de umut var, sönmeyen bir ateş,
    Derinlerde bir yerde, saklı duran.
    Belki de inanmak yeterlidir sadece,
    Yeni bir yön bulmak için, yarınlarda.

    Sessizce bekleriz
    Gelecek günleri
    Eski pusulanın
    Yönünü değiştiren.


  • Yitik Zamanların İzinde

    Saatler durulmuş bir akşam vaktiydi
    Gölgeler uzamış, hatıralar canlanmıştı
    Yüzümde beliren o hüzünlü tebessüm
    Çocukluğuma dair bir anı saklıyordu
    Taş duvarlı o eski bahçede koşardım
    Dizlerim kan revan, yüreğim coşku doluydu
    Annemin sesi yankılanırdı uzaklardan
    Güneş batarken içimde bir şeyler kopuyordu
    O yıllar şimdi bir rüya gibi uzakta kaldı
    Rüzgarın fısıltısı bile o günleri anımsatıyor
    Kaybolan saflığı arıyorum her yerde

    Deniz kokusu sinmişti tenime
    Martılar çığlık çığlığa uçardı semada

    Yaralı bir serçe titriyordu avuçlarımda
    Umutsuz bakışları içimi acıtıyordu
    O minik canı kurtarmak isterdim
    Ama ellerim yetersiz, kalbim çaresizdi
    Büyüdükçe yitirdim o masumiyeti
    Dünyanın karmaşası beni de değiştirdi
    O serçe şimdi gökyüzünde özgürce uçuyor
    Ben ise yitik zamanların izini sürüyorum

    Yıldızlar şahit geceye
    Unutulmaz anılar saklı

    Zaman acımasız bir nehir gibi akıyor
    Her şeyi alıp götürüyor beraberinde
    Çocukluğumun o büyülü dünyası kayboldu
    Şimdi sadece anılar kaldı geriye
    Keşke geri dönebilsem o günlere
    O saflığı, o coşkuyu yeniden yaşayabilsem
    Ama biliyorum, artık çok geç
    Yitik zamanların izinde kaybolmuşum ben.