Kategori: Şiir

  • Yankılar ve Yitik Vatan

    Bir zamanlar, şen kahkahalar yükselirdi evlerden,
    Şimdi sadece acı bir fısıltı, duvarlarda yankılanır.
    Çocukların oyuncak sesleri sustu, yerini sirenler aldı,
    Gökyüzü maviliğini kaybetti, dumanla örtüldü.
    Toprak, kanla sulandı, çiçekler soldu, umutlar tükendi.
    Evler yıkıldı, hatıralar gömüldü, yaşamlar karardı.
    Bir zamanlar vatan dediğimiz bu kutsal toprak,
    Şimdi bir mezarlık, bir enkaz yığını, bir cehennem.
    Gözyaşları deniz oldu, ağıtlar göğe yükseldi,
    Kalpler kırıldı, ruhlar yaralandı, gelecek çalındı.
    Nereye gitsek, içimizdeki bu yangın sönmez,

    Kaybolmuş bir gülüş, yitirilmiş bir bahar,
    Artık geri gelmez.
    Gözlerimde biriken yaşlar,
    Boğazımda düğümlenen sözler,
    Yüreğimde kanayan yaralar.

    Hatırlıyorum, o güzel günleri,
    Güneşin sıcaklığını, kuşların sesini,
    Şimdi sadece bir hayal, bir özlem.
    Nereye gitsem, bu acı beni takip eder,
    Bu yükü nasıl taşırım bilemem.

    Bir daha asla aynı olamayacağım,
    Bir parçam hep eksik kalacak.
    Vatanım, evim, yuvam,
    Her şeyim elimden alındı.
    Şimdi sadece bir gölgeyim,
    Kendi içimde kaybolmuş.

    Belki bir gün, yeniden doğarız küllerimizden,
    Belki bir gün, vatanımızı geri alırız.
    Ama o güne kadar,
    Bu acı içimizde yaşamaya devam edecek.
    Yankılar susmayacak.

  • Oyuncak Sandığı Sırları

    Unutulmuş bahçede salıncak sesi kadar çocuksun,
    Küflenmiş oyuncak kadar zamana direniyorsun.
    İlk çizdiğin resim kadar renklisin,
    Sakladığın misket kadar değerli…
    Yeniden doğuş kadar ümitlisin,
    Kırılmış oyuncak kadar çaresiz.
    Ne kadar eski olursa olsun anıların,
    Hatırladığın kadar canlısın.
    İlk aşk kadar heyecanlıydın.

    Sarı yaprak kadar kurusun düşlerin,
    Ne kadar ağlarsan o kadar küçüksün.
    Annenin masalı kadar gerçeksin,
    Büyüdüğün kadar yorgunsun.
    Ağaç kovuğu kadar saklısın,
    Çocukluğun kadar özgürsün.

    Toprak kokusu kadar derinsin,
    Güneşin batışı kadar hüzünlü.
    Yağmur sonrası gökkuşağısın,
    Hatırladığın kadar çocuksun.

  • Düşpatika

    Düşlere kanat takmayacaksın öyle hoyratça.
    “Gerçek olmazsa yıkılırım.” demeyeceksin.
    Demeyeceksin, boşuna.
    Yıkılırsın çünkü.
    Yerden kalkmak zordur.
    Çok inanmayacaksın mesela. O daha az inanırsa kaybolursun.

    Ve zaten genellikle o daha az inanır sana,
    Senin ona inandığından.
    Çok inanmazsan, çok da aramazsın.
    Çok beklentiye girince, çok da bulamazsın hem.
    Hatta aklını fikrini bile çok kaptırmayacaksın.
    Yabancınmış gibi davranacaksın.
    Hem hiçbir şeyi ummazsan, hayal kırıklığına da uğramazsın.

    Olmamasına alışmış gibi davranacaksın.
    Çok hayalin olmayacak mesela geleceğe dair.
    Sakin sakin yüzebileceksin.
    İlle de bir şeyleri düşleyeceksen,
    Gözlerin uykuyla birleştiği anları düşleyeceksin.
    Uykunu düşleyeceksin,
    Rüyayı, sessizliği,
    Mesela bir yıldız kayması, senin düşlediğin olacak.
    “O benim.” diyeceksin.
    Mutlaka gerçekleşmesini istemiyorsan bir şeylerin…
    Mesela bir deniz kabuğu senin olacak.
    İlle de bir şeye ait olacaksan, zamana ait olacaksın.

    Mesela yarına, ya da düne.
    Ya da hiçliğe ait olacaksın.
    Çok gerçekleşmesini beklemeden, çok bağlanmadan düşleyeceksin.
    Hem her an avuçlarından uçup gidecekmiş gibi,
    Hem de hep senin kalacakmış gibi düşler.
    Sınırda yaşayacaksın. Hafifçe dokunarak…

    Çok da inanmayacaksın, çok da unutmayacaksın.
    Umut, düşlerin bekçisi olacak.
    Hem hep var olacakmış gibi,
    Hem de hiç olmamış gibi davranacaksın.
    Düşlerde yaşayacaksın. Ucundan tutarak.

  • Aynadaki Yitik Zaman

    Kirpiklerin ucunda biriken hüzün
    Denizin dibinde saklı bir inci gibi
    Ne kadar uzaksın, ne kadar yakın
    Bilinmez bir dehlizde yankılanan sesin
    Yüzüne düşen gölge, kayıp bir suret
    Gözlerinde beliren o derin boşluk
    Unutulmuş bir şarkının melodisi
    Yüreğimde yankılanan o tanıdık acı
    Aynadaki yitik zaman, bir rüya mı?

    Sanki dün gibiydi her şey
    Şimdi bir sis perdesi aralığında
    Kaybolan umutların izi sürülür
    Gözyaşının rengi, solgun bir anı
    Yüreğimde bir sızı, dinmeyen

    Bir çığlık kopar içimde derinden
    Suskunluğun ağırlığı çöker omuzlarıma
    Geçmişin hayaletleri dans eder zihnimde
    Hatırlamak ne kadar zor, unutmak ne kadar acı
    Gözlerin, birer ayna gibi yansıtıyor her şeyi
    Yüzündeki çizgiler, hayatın izleri
    Her bir kırışıklık, bir anının yansıması
    Unutulmayan aşkın izleri hala taze duruyor
    Gözyaşının tadı, tuzlu bir deniz gibi yakıyor

    Nereye baksam, seni görüyorum sanki
    Her şeyde bir anı, bir hatıra saklı
    Gözyaşının izleri, silinmeyen bir leke gibi
    Yüreğimde bir yangın, dinmeyen bir acı
    Geçmişin gölgesi, peşimi bırakmıyor
    Unutmak mümkün mü, seni asla unutamam
    Gözlerimde biriken yaşlar, birer inci tanesi
    Yüreğimde bir fırtına, dinmeyen bir kasırga
    Aynadaki yitik zaman, bir labirent gibi

    Sanki bir rüyadayım, uyanmak istemiyorum
    Gözlerimi kapattığımda, seni görüyorum
    Yüzündeki gülümseme, içimi ısıtıyor
    Gözyaşının sıcaklığı, yüreğimi yakıyor
    Geçmişin anıları, zihnimde canlanıyor
    Unutulmayan aşkın izleri, hala taze duruyor
    Gözlerimde biriken yaşlar, birer elmas gibi parlıyor
    Yüreğimde bir umut, yeşeren bir filiz

    Bir veda busesi kondur dudaklarına
    Gözlerin, yıldızlar gibi parlıyor
    Yüzündeki hüzün, içimi acıtıyor
    Gözyaşının izleri, silinmiyor
    Geçmişin anıları, zihnimde dönüyor
    Unutulmayan aşkın şarkısı, hala çalıyor
    Gözlerimde biriken yaşlar, denize karışıyor
    Yüreğimde bir boşluk, kapanmıyor

    Aynadaki yitik zaman, bir masal gibi
    Gözyaşının rengi, solgun bir çiçek gibi
    Yüzündeki ifade, hüzünlü bir şarkı gibi
    Gözlerimde biriken yaşlar, denize dökülüyor
    Unutulmayan aşkın izleri, kalbimde yaşıyor
    Geçmişin anıları, zihnimde canlanıyor
    Gözyaşının tadı, tuzlu bir deniz gibi yakıyor
    Yüreğimde bir sızı, dinmeyen bir acı

  • Yitik Zamanın Hüznü

    Belki de çok geç artık,
    Yeniden başlamak için bir hiçliğin ortasında.
    Yüzümde solgun bir gülümseme,
    Anılar düşerken yaprak misali.

    Bir zamanlar umutla baktığım gökyüzü,
    Şimdi gri bir perde sanki.
    Yüreğimde dinmeyen bir sızı,
    Kaybolan o masumiyetin ardından.
    Çocukluğumun izleri silinirken,

    Her adımda biraz daha yitiriyorum kendimi.
    Aynada gördüğüm yabancı,
    Ben miyim gerçekten?
    O eski ben, nerede saklı?
    Zamanın acımasızlığı,

    Hatıraların yorgun bekleyişi.
    Sessiz çığlıklarım yankılanır boşlukta.
    Bir affediş mümkün mü,
    Geçmişin gölgeleri silinir mi?

    Bir umut ışığı arıyorum,
    Karanlığın içinde.
    Belki bir gün,

    Yeniden yeşerecek umut tomurcukları.
    Affetmek, unutmak,
    Yoluma devam etmek dileğiyle.
    Yepyeni bir başlangıç.

  • Sessiz Fırtınalar Atlası

    Bir zafer ki, yorgun ve derinden,
    Yüzümde çizilmiş bir hatıra izi.
    Ellerim titrek, dokunurken maziye,
    Gözlerimde biriken, yaşlı bir deniz.
    Dizlerimde derman yok, yürürken ileriye,
    Sanki her adımda, düşüyorum geriye.
    Dudaklarımda buruk bir tebessüm sadece,
    Gönlümde saklı, bin yıllık bir hece.
    Bir sessizlik ki, sağır eder âlemi,
    İçimde büyüyen, bitmeyen bir gemi.

    Şimdi dinginlik hüküm sürer.
    Kalbim suskun bir nehir.
    Ruhum beyaz bir güvercin.

    Kırık dökük umutlar, raflarda sıralı,
    Her biri ayrı bir hikâye, ayrı bir yara.
    Gecenin karanlığında, kaybolmuş bir fenerim,
    Yolumu bulmak için, çaresizce ararım.
    Yıldızlar şahit olsun, çektiğim acılara,
    Gökyüzü sırdaşım olsun, dertlerime deva.
    Bir dua fısıldarım, rüzgarın kanatlarında,
    Belki bir gün ulaşır, Yaradan’ın katına.

    Sonsuz boşlukta salınır ruhum.
    Zamansız bir yolculuk bu.
    Sessizliğin melodisiyle uyurum.

    Ve ben, bir gölge misali dolaşırım,
    Hayatın labirentlerinde kaybolmuş bir iz.
    Yorgun düşmüş kanatlarım, uçmaktan aciz,
    Bir umut ışığı ararım, karanlıkta belirsiz.
    Yüreğimde saklı tuttuğum, bir avuç deniz,
    Belki bir gün taşar, coşkun bir sel olur.
    Ama şimdilik suskunum, sessiz ve çaresiz,
    Bir sessiz fırtınayım, içimde kopan gürültüsüz.
    Yarın ne getirir bilinmez, belki bir mucize,
    Ama şimdilik kabullenirim, bu sessizliği sessiz.
    Sadece bir nefeslik huzur dilerim.

    Sessizlik, en büyük zaferim.
    Dinginlik, sonsuz yoldaşım.
    Yine de bir fırtına beklerim.

  • Düşen Taş

    Yontulmuş bir düş, mermere sinmiş,
    Yüzyılların sırrını içinde saklar.
    Bakışları donuk, zamana yenilmiş,
    Bir heykel, yalnız, kimsesiz, yaprak.

    Gözlerinde biriken acı, keder,
    Kim bilir hangi aşkın, hangi savaşın izi?
    Rüzgarla fısıldar eski bir ezber,
    Unutulmuş bir şehrin sessiz denizi.

    Elleri boşlukta, sanki bir şey arar,
    Kaybolmuş bir umudu, yitik bir sevgiyi.
    Yüzünde bir çizgi, bin anlam taşır,
    Geçmişin gölgesi, geleceğin rengi.

    Bir an durulur, sanki nefes alır,
    Sonra yine susar, taşa döner kalbi.
    Yalnızlığı derin, ruhu yaralı,
    Bir heykel, bir anıt, bir ölümlü şarkı.

    Güneş batarken, gölgesi uzar,
    Bir veda busesi, sessiz bir ağıt.
    Düşen bir taş, tarihe fısıldar,
    Unutma beni, ey insanlık!

  • Eflatun Leylak Hissi

    Bir anı gibi sızdı içime
    Eflatun leylakların kokusu
    Yeniden doğdum sanki o anda
    Kaybolmuş ruhumun yorgun busesi

    Sessizce doldu genzim o kokuyla
    Baharın ilk nefesi gibiydi sanki
    Her zerresi umut, her zerresi aşk
    Unutulmuş bir şarkıydı sanki çalan
    Ruhumun derinliklerinde saklanan

    Gözlerim kapandı, bir rüya gördüm
    Uçsuz bucaksız bir leylak bahçesi
    Mor rengin her tonu dans ediyordu
    Arılar neşeyle vızıldıyordu etrafta
    Kalbim bir kuş gibi çırpınıyordu
    O kokuyla yeniden canlanıyordum
    Geçmişin izleri siliniyordu yavaşça
    Yepyeni bir başlangıç hissediyordum içimde

    Uyandım, o koku hala vardı
    Bir anı gibi, bir fısıltı gibi

    O koku, bir umut ışığıydı
    Kaybolmuş benliğimi bulduran
    Bir mucize gibiydi sanki

    Yeniden doğdum o kokuyla
    Eflatun leylakların büyüsüyle
    Ruhumun en derin köşelerinde
    Bir bahar sabahı gibiydi sanki her şey
    Kaybolmuş umutlarım yeşerdi yeniden
    Geleceğe dair bir inanç belirdi içimde
    O kokunun izi silinmez artık bende
    Eflatun leylak hissi sonsuza dek sürecek.

  • Günahın Kanat Sesleri

    Bir kuş sürüsüydü içimde uçuşan,
    Her biri ayrı bir günah, ayrı bir pişmanlık.
    Gök gürültüsünden ürken serçeler gibi,
    Çırpınıyorlardı karanlık dehlizlerimde.
    Kalbim bir kafesti, tellerini pas kemirmiş,
    Kaçmaya yeltenen umutlarım vardı,
    Ama günah kuşları izin vermiyordu.
    Onların gölgesi düşüyordu her sevinci,
    Her umudu karartıyordu.
    Bir ağıt yakıyordu içimdeki orman,
    Yaprakları dökülmüş, dalları kırık…

    O kuşlar ki, yalanların yemiyle beslenir,
    Vicdanın çığlıklarıyla semirirler.

    Sessizce…

    Her tüyü bir suç ortaklığı,
    Her kanat vuruşu bir ihanet türküsü.
    Onların bakışlarında kayboluyor insan,
    Kendini unutuyor, yabancılaşıyor.
    Dönmek istiyor geçmişe, silmek istiyor,
    Ama mümkün değil, mühürlenmiş kaderi.
    Kuşlar uçuyor, günahlar büyüyor,
    Ve ben, çaresiz bir avcıyım kendi içimde.

    Belki bir gün,
    O kuşlar göç eder başka diyarlara,
    Ve kalbim yeniden yeşerir.

  • Kül Rüyası

    Ateşin dansı bittiğinde,
    Kaldı bir avuç kül, sessizce.
    Bir şehrin düşleri eridi,
    Gökyüzü kızıl, acı bir yeminle,
    Yarınlara saklanan bir umut.

    Şimdi hatıralar, dumanla yükselir,
    Yüksek binalar, yıkık duvarlar,
    Her köşe başında bir yalnızlık hikayesi,
    Sokak lambaları, birer birer söner,
    Gece, matemini gizler,
    Yıldızlar şahit, bir şehrin çöküşüne,
    Rüzgar fısıldar, kayıp sevdaları,
    Küllerin arasında bir hayalet gibi dolaşır,
    Unutulmuş bir melodi yankılanır.

    Gün doğarken bir ağıt,
    Yeniden yeşermek mümkün mü?
    Küllerden doğan bir umut,
    Yeni bir başlangıç, belki de,
    Ateşin küllerinden.

    Şehrin kalbi, bir zamanlar atardı,
    Şimdi sessizlik, her yanı sardı,
    Anılar saklı, duvarlarda kaldı,
    Umut yeşerir mi, sorma artık,
    Yarınlara bakmak, belki de şart,
    Küllerin arasında bir iz arar,
    Hayaller yeniden canlanır mı?

    Belki de.

    Yeniden inşa etmek, zorlu bir yol,
    Her tuğlada bir umut, her taşta bir anı,
    Şehrin ruhu, küllerin arasında saklı,
    Yeniden doğuş, mümkün mü dersin?
    İnsanlar, ellerini uzatır,
    Birlikte çalışır, yeniden kurar,
    Şehrin kalbi, yeniden atmaya başlar,
    Umut yeşerir, gökyüzü aydınlanır,
    Küllerden doğan bir şehir yükselir.

    Belki de bir gün, bu kül rüyası biter,
    Ateşin bıraktığı izler silinir gider,
    Yeniden umutla dolan bir şehir doğar,
    Ve bu şehir, küllerinden yeniden yükselir.