Unutuşun kıyısında bekleyen bir sandalım ben,
Yelkenleri yırtık, kürekleri kırık, rotasızım.
Hatırlamamanın sisleri çökmüş zihnime,
Anılar silinmiş birer birer, kaybolmuşum.
Geçmişin izleri silinirken zamanla,
Yüzümdeki çizgiler derinleşir, artar acım.
Kim olduğumu unutmadan önce, kimdim ben?
Belleğimde yankılanan bir boşluk, dipsiz bir kuyu,
İçinde kaybolan isimler, yüzler, sesler var.
Unutulmuş bir aşkın hayaleti dolaşır içimde,
Kimindi o gözler, kimindi o sıcak nefes?
Bir zamanlar kalbimi ısıtan o sevgi nerede,
Hatırlamak isterken daha da unuturum, nafile.
Yoksa ben hiç sevilmedim mi, hiç yaşamadım mı?
Şimdi sadece bir gölgeyim,
Kendi geçmişinden kaçan.
Unutuşun rüzgarı savurur beni,
Bilinmez diyarlara sürükler.
Her yeni gün bir yabancı, her an bir muamma,
Hatırlayamadığım bir hayatın içinde kaybolurum.
Unutmak mı kurtuluş, hatırlamak mı işkence,
Bilemiyorum, ikisi de aynı acıyı veriyor.
Zamanla silinir her şey, unutulur tüm hatıralar,
Aşklar, nefretler, sevinçler, kederler hepsi birer birer.
Geriye sadece bir boşluk kalır, dipsiz ve sonsuz,
Ve ben o boşlukta kaybolmuş bir ruh gibi dolanırım.
Bir zamanlar kim olduğumu, ne yaşadığımı,
Neden sevdiğimi, neden nefret ettiğimi unuturum.
Belki de unutmak en iyisidir, en azından acımaz,
Ama unutmak aynı zamanda var olmamak demektir.
Unutuşun pençesinde kıvranırken ben,
Bir an gelir ki, kendimi bile unuturum.
Kim olduğumu, nerede olduğumu, neden yaşadığımı,
Her şeyi unuturum, her şey silinir zihnimden.
Sadece bir boşluk kalır geriye, sonsuz ve karanlık,
Ve ben o boşluğun içinde kaybolurum sonsuza dek.
Belki o zaman kurtulurum bu acıdan, bu çileden,
Belki de o zaman gerçek huzuru bulurum.
Unutuldum, unutuldum,
Hiç var olmadım sanki.
Bir hiçliğe karıştım.