Kategori: Şiir

  • Yitik Zaman Sandalı

    Unutuşun kıyısında bekleyen bir sandalım ben,
    Yelkenleri yırtık, kürekleri kırık, rotasızım.
    Hatırlamamanın sisleri çökmüş zihnime,
    Anılar silinmiş birer birer, kaybolmuşum.
    Geçmişin izleri silinirken zamanla,
    Yüzümdeki çizgiler derinleşir, artar acım.
    Kim olduğumu unutmadan önce, kimdim ben?

    Belleğimde yankılanan bir boşluk, dipsiz bir kuyu,
    İçinde kaybolan isimler, yüzler, sesler var.
    Unutulmuş bir aşkın hayaleti dolaşır içimde,
    Kimindi o gözler, kimindi o sıcak nefes?
    Bir zamanlar kalbimi ısıtan o sevgi nerede,
    Hatırlamak isterken daha da unuturum, nafile.
    Yoksa ben hiç sevilmedim mi, hiç yaşamadım mı?

    Şimdi sadece bir gölgeyim,
    Kendi geçmişinden kaçan.
    Unutuşun rüzgarı savurur beni,
    Bilinmez diyarlara sürükler.

    Her yeni gün bir yabancı, her an bir muamma,
    Hatırlayamadığım bir hayatın içinde kaybolurum.
    Unutmak mı kurtuluş, hatırlamak mı işkence,
    Bilemiyorum, ikisi de aynı acıyı veriyor.

    Zamanla silinir her şey, unutulur tüm hatıralar,
    Aşklar, nefretler, sevinçler, kederler hepsi birer birer.
    Geriye sadece bir boşluk kalır, dipsiz ve sonsuz,
    Ve ben o boşlukta kaybolmuş bir ruh gibi dolanırım.
    Bir zamanlar kim olduğumu, ne yaşadığımı,
    Neden sevdiğimi, neden nefret ettiğimi unuturum.
    Belki de unutmak en iyisidir, en azından acımaz,
    Ama unutmak aynı zamanda var olmamak demektir.

    Unutuşun pençesinde kıvranırken ben,
    Bir an gelir ki, kendimi bile unuturum.
    Kim olduğumu, nerede olduğumu, neden yaşadığımı,
    Her şeyi unuturum, her şey silinir zihnimden.
    Sadece bir boşluk kalır geriye, sonsuz ve karanlık,
    Ve ben o boşluğun içinde kaybolurum sonsuza dek.
    Belki o zaman kurtulurum bu acıdan, bu çileden,
    Belki de o zaman gerçek huzuru bulurum.

    Unutuldum, unutuldum,
    Hiç var olmadım sanki.
    Bir hiçliğe karıştım.

  • Uykusuz Kentin Melodisi

    Neon ışıkları altında kaybolmuş bir gece,
    Asfalt yollarda yankılanan yalnız adımlar.
    Gölgeler dans eder duvarlarda, birer hayalet gibi,
    Uykusuzluğun şarkısı fısıldar kulaklarıma.
    Kent, dev bir canavar gibi solur karanlıkta,
    Her sokak lambası birer göz, beni izler.
    Çatı katlarında unutulmuş düşler birikir,
    Ve ben, bu beton ormanın yabancısı.

    Kaldırım taşları altında ezilen umutlar,
    Bir kedi miyavlar çöp tenekesinin dibinde,
    Sabahın ilk ışıklarına hasret bir bekleyiş.
    Taksiler korna çalar, sirenler yırtar sessizliği,
    Bir barmen bardakları siler, yorgun gözlerle.
    Duvarlardaki grafitilerde saklı isyanlar,
    Aşk şarkıları yazılır gizlice, karanlık köşelerde.
    Bir dilenci el açar, görmezden gelinir çoğu zaman,
    Uykusuzluğun melodisi yükselir, daha da artar.

    Gökdelenlerin tepesinde asılı kalmış hayaller,
    Rüzgar eser, yapraklar düşer, zaman geçer gider.
    Bu kent bir labirent, çıkışı olmayan, kaybolurum,
    Her köşesinde farklı bir hikaye, farklı bir acı.
    Bir sokak sanatçısı çizim yapar, umutsuz bir portre,
    Ben, bu uykusuz kentte bir gölge, bir yabancı.
    Yıldızlar kaybolur, güneş doğar yavaş yavaş,
    Ve bu beton ormanda yeni bir gün başlar.

  • Düş Kapanı

    Rüyalarımın sarp yamaçlarında gezinen gölgeler,
    Düş kapanıma takılan kayıp zamanların suretleri.
    Bilinçaltımın dehlizlerinde yankılanan fısıltılar,
    Uyku ile uyanıklık arasında sıkışmış bir anı.
    Her gece yeni bir labirent, her sabah başka bir çıkış,
    Zihnimin girdabında savrulan hatıraların izleri.
    Yıldızların altında dans eden hayaletler,
    Güneşin ilk ışığıyla kaybolan düşsel figürler.
    Bir masalın içinde kaybolmuş bir gezginim,
    Gerçekliğin sınırlarını aşan bir serüven peşinde.

    ***

    Yüreğimde biriken düş kırıkları,
    Yüzüme vuran acımasız gerçekler.

    ***

    Düşlerimin enkazında yükselen umut,
    Karanlığın içinden doğan bir güneş gibi.
    Yeniden başlamak için bir fırsat,

    ***

    Ruhumun derinliklerinde saklanan sırlar,
    Aydınlığa kavuşmayı bekleyen.

    ***

    Kendi içimde bir yolculuğa çıktım,
    Bilinmezlere doğru yelken açtım.

    ***

    Düş kapanım, beni koruyan bir tılsım,
    Kabusların pençesinden kurtaran bir kalkan.
    Rüyalarımın karmaşık örüntüsünde yolumu buldum,
    Gerçeğe tutunarak, hayallere sığınarak yaşadım.
    Her düş bir sınav, her uyanış bir zafer,
    Kendi içimdeki savaşı kazanarak güçlendim.
    Gecenin karanlığına meydan okudum,
    Umutlarımın ışığıyla aydınlattım yolumu.
    Düş kapanımın tellerinde asılı kalan anılarım,
    Geçmişin izlerini silmeden, geleceğe umutla baktım.
    Ve şimdi, yeni düşler kurmak için hazırım,
    Düş kapanım, beni sonsuzluğa taşıyacak bir gemi.

  • Karanlıkta Fısıldayan Ağaçlar

    Gece çökerken ormana, bir ürperti sarar her yanı,
    Gölgeler uzar, fısıltılar duyulur derinlerden.
    Ağaçların yaprakları birer sır gibi saklar geçmişi,
    Kökleri toprağın altında, karanlık bir öykü anlatır.
    Rüzgarın sesiyle dans eder dallar,
    Uykusuz bir bekleyişin şarkısını söylerler.

    Yıldızlar kaybolur bulutların ardında,
    Ormanın kalbi daha hızlı atar şimdi.
    Gizemli bir güç dolaşır havada,
    Sessizlik bile bir çığlık gibi yankılanır.
    Karanlıkta fısıldayan ağaçlar, asla dinmeyen bir masal.

  • Yakamoz İşkencesi

    Deniz feneri söner, gece puslu bir perde,
    Yakamoz vurur yalnızlığın kıyılarına.
    Dalgalar fısıldar eski bir hikaye,
    Unutulmuş bir aşkın acısı siner havaya.

    Gözlerim kapalı, dinlerim denizin sesini,
    Bir çığlık yankılanır ruhumun derinliklerinde.
    Yakamoz, bir bıçak gibi keser karanlığı,
    Her parıltısı bir anı, bir pişmanlık.
    Rüzgar eser, savurur külleri mazinin,
    Geçmişin hayaletleri dans eder dalgalarda.
    Sahilde yalnız bir siluet, ben miyim o,
    Yoksa kaybolmuş bir ruh mu?
    Deniz, sonsuz bir ayna, yansıtır içimi,
    Çaresizliğimin resmi çizilir geceye.

    Ayın şavkı vurur denize, gümüş bir yol uzanır,
    Gitmeli miyim, kalmalı mıyım bu diyarda?
    Yakamoz işkence eder, hatıralar canlanır,
    Her biri birer acımasız cellat.
    Gözyaşlarım karışır denizin tuzuna,
    Bir ağıt yükselir sessizce.
    Yakamoz vurur, bir umut belirir sanki,
    Yoksa sadece bir yanılsama mı?
    Dalgalar çağırır beni, derinlere doğru,
    Kurtuluş mu var bu yakamoz işkencesinden?

    Deniz kokusu siner elbiselerime,
    Bir denizci türküsü fısıldar kulaklarıma.
    Yakamoz vurur, bir ışık belirir uzakta,
    Bir gemi silueti belirir karanlıkta.
    Umut mu var, yoksa ölüm mü?
    Deniz karar verecek yazgıma.

    Yakamoz bir zehir, ruhumu kemirir,
    Kaçmak isterim, lakin nereye?
    Deniz, bir labirent, çıkış yolu yok.

    Yakamoz vurur, bir suret belirir suda,
    Gözleri tanıdık, bakışları hüzünlü.
    Kendimi görürüm, kaybolmuş ve çaresiz,
    Denizin dibinde bir yankıyım ben.
    Dalgalar beni sürükler, bilinmez diyarlara,
    Hatıralar bir bir canlanır zihnimde.
    Yakamoz vurur, bir yol belirir sanki,
    Umut mu var, yoksa sadece bir oyun mu?
    Deniz, bir ayna, yansıtır içimi,
    Çaresizliğimin resmi çizilir geceye.
    Gitmeli miyim, kalmalı mıyım bu diyarda?

    Yakamoz vurur, bir fısıltı duyarım,
    “Kurtuluş yok, sadece kabulleniş var.”
    Deniz, bir mezar, beni kucaklar,
    Yakamoz sonsuza dek sürecek işkence.
    Dalgalar beni sarar, götürür bilinmezliğe,
    Yakamoz vurur, son nefesimi veririm.
    Deniz, bir sır, sonsuza dek saklayacak,
    Yakamoz işkencesinin izlerini.
    Gitmeli miyim, kalmalı mıydım bu diyarda?
    Yakamoz vurur, artık çok geç.

  • Gece Nöbeti

    Şehir uyur, neonlar sayıklar,
    Karanlık bir örtü, sessizliği saklar.
    Yapayalnız beklerim, nöbetimdeyim,
    Gözlerim karanlığa alışır yavaşça.
    Zaman, akmayan bir nehir.

    Gecenin bekçisiyim, şehrin uykusunu koruyan,
    Her gölge bir sır, her fısıltı bir yabancı ses.
    Lambaların altında dans eden toz zerrecikleri,
    Hayaletler gibi dolaşır zihnimde anılar.
    Bir siren sesi yırtar sessizliği,
    Uzaklardan gelen bir köpek uluması,
    Yalnızlığımı daha da derinleştirir.
    Yıldızlar kaybolur şehrin ışıklarında,
    Gökyüzü beton grisi bir perde.
    Beklemek, sonsuz bir döngü.

    Sabahın ilk ışıklarıyla değişir nöbetim,
    Güneş doğar, şehir uyanır.
    Ben yorgun bir savaşçı,
    Görev tamamlandı, uykuya teslim.
    Gece biter, sırlar saklı kalır.
    Ve gece nöbeti, bir sonrakine kadar susar.

  • Düş İşçisi

    Rüyalar fabrikasında bir vardiya daha biter,
    Yorgun zihnim gölgelerle dans eder.
    Gerçeklik askıda, anılar buharlaşır,
    Düşlerimin enkazında bir ben kalırım,
    Umutsuz, bitkin ve çaresiz.

    Hayallerin demir dökümhanesinde eririm,
    Her sabah yeniden şekillenirim, kırık dökük.
    Hatıraların paslı çarkları döner durur içimde,
    Kaybolmuş bir çocuk gibi aranırım labirentlerde.
    Gözlerim kapalı, zihnim açık bir savaş alanı,
    Düşmanlarım geçmişin hayaletleri, geleceğin korkuları.
    Yenildim, yine yenildim.

    Uyku bir kaçış,
    Gerçeklik acımasız.
    Düşlerde teselli ararım nafile,
    Her sabah yeni bir enkazla uyanırım.

    Kelimelerim prangalı, cümlelerim yaralı,
    Anlatamam içimdeki yangını, tarif edemem.
    Ben bir düş işçisiyim, hayalleri yoğururum,
    Gerçekliğe dönüştüremem, bilirsin.
    Elimde kırık bir kalem, yazılmamış şiirler,
    Gözlerimde solgun bir umut ışığı, tükenen.
    Gecenin karanlığında kaybolurum, sessizce,
    Gündüzün karmaşasında eririm, yavaşça.
    Ben bir gölgeyim, bu şehrin sokaklarında,
    Düşlerimin işçisi, kendi gerçeğimin yabancısı.

    Düş pazarlarında satarım umutlarımı,
    Alan olmaz, kıymetini bilen olmaz.
    Gerçek bir maske gibi durur yüzümde,
    Saklarım içimdeki çocuğu, ağlayan.
    Her aynada başka bir suret görürüm,
    Yabancı, tanıdık ama aynı zamanda.
    Düşlerim benim sığınağım, saklandığım yer,
    Gerçeklikten kaçtığım, kendimi bulduğum.

    Rüyalarımın tarlasına ekerim yalnızlığımı,
    Hüzün filizlenir, keder büyür içimde.
    Gözyaşlarımla sularım umutlarımı,
    Yeşermezler, kurur giderler sessizce.
    Ben bir düş işçisiyim, hayalleri onarırım,
    Kendi hayatımı tamir edemem, beceriksizce.
    Uykusuz gecelerde düşlerimi örerim,
    Gerçekliğin soğuk rüzgarına karşı korurum.
    Ama nafile, sabah olduğunda her şey dağılır,
    Geriye sadece kırık bir kalp ve yorgun bir zihin kalır.
    Ben bir düş işçisiyim, hayalleri yaşatırım,
    Kendi düşlerimde kaybolurum, sonsuza dek.

    Ve böylece bir gün daha sona erer,
    Düş işçisinin mesaisi biter.
    Umutla bekler yeni bir düşü,
    Belki o kurtarır onu bu kederden.
    Ama o ana dek düşler bekler,
    Düş işçisi uykusuna yenilir.

  • Yitik Zamanın Pusulası

    Yolculuk başladı, bilinmez bir istikamete,
    Her durak bir anı, silinmeye yüz tutmuş.
    Pusulam kırık, yön duygum kayıp,
    Zamanın labirentinde dolaşırım çaresizce.
    Yitik düşler peşinde, sonsuz bir arayış.

    Geçmişin gölgeleri takip eder adımlarımı,
    Gelecek sis perdesi ardında saklı.
    Her kavşakta bir karar, her seçim bir pişmanlık,
    Yol uzar, yollar tükenir, ben yorulmam.
    Belki de varılacak bir yer yoktu en başından,
    Sadece yolun kendisiydi anlamı.

  • Kum Saati Senfonisi

    Zamanın tozları, avuç içimde eriyor usulca,
    Bir kum saati senfonisi, bitmeyen bir beste.
    Her zerresi bir anı, bir fısıltı geçmişten,
    Düşlerimin enkazı, geleceğin ipoteği.
    Gözlerimde biriken hüzün, bir çölün susuzluğu,
    Dudaklarımda kuruyan kelimeler, bir veda türküsü.
    Kalbimde çarpan ritim, zamanın acımasız tokadı,
    Ruhumda yankılanan boşluk, bir hiçliğin yankısı.
    Gölgeler dans ederken duvarlarda, anılar canlanır,
    Yüzümde beliren çizgiler, hayatın derin anlamı.
    Yalnızlığın soğuk nefesi, ensemde dolaşır durur,
    Kimsesizliğin karanlık girdabı, beni içine çeker.
    Umutlarım birer kelebek, kanatları kırık, uçamazlar,
    Hayallerim birer serap, yaklaştıkça kaybolurlar.
    Aşk, bir zamanlar en güzel yanılgımdı, şimdi bir yara,
    Sevda, bir zamanlar en büyük tutkumdu, şimdi bir kül yığını.
    Gecenin sessiz çığlıkları, içimde yankılanır durur,
    Sabahın ilk ışıkları, umutsuzluğumu aydınlatır.
    Zamanın kumları, beni de beraberinde götürür,
    Sonsuzluğa doğru, bilinmezliğe doğru bir yolculuk.
    Her geçen saniye, biraz daha yaklaştırır beni sona,
    Her düşen kum tanesi, biraz daha azaltır ömrümü.
    Ben, bir kum tanesi, zamanın akışında kaybolmuş,
    Ben, bir gölge, geçmişin izlerini taşıyan.
    Zamanın kum saati, hiç durmadan akar durur,
    Hayatın senfonisi, hiç bitmeden çalınır durur.
    Kum tanelerinin sesi, içimde yankılanır durur,
    Geçmişin hayaletleri, etrafımda dolaşır durur.
    Ben, bu senfoninin en yalnız notası,
    Ben, bu kum saatinin en çaresiz tanesi.
    Zamanın akışına karşı koyamam, kaderime razıyım,
    Ölümün soğuk nefesini ensemde hissediyorum.
    Ama yine de yaşamaya devam ediyorum, inadına,
    Umutsuzluğun karanlığında bir ışık arıyorum.
    Belki bir gün, zamanın kumları durulur,
    Belki bir gün, hayatın senfonisi değişir.
    Belki bir gün, karanlık aydınlığa dönüşür,
    Belki bir gün, umutsuzluk umuda dönüşür.
    Ama o güne kadar, yaşamaya devam edeceğim,
    Zamanın kum saati senfonisiyle birlikte.
    Ben, bir kum tanesi, sonsuzluğa doğru yol alıyorum,
    Ben, bir gölge, geçmişin izlerini taşıyorum.
    Zamanın kumları, beni de beraberinde götürüyor,
    Hayatın senfonisi, hiç bitmeden çalınıyor.
    Ben, bu senfoninin en yalnız notası,
    Ben, bu kum saatinin en çaresiz tanesi.

  • Kum Saati Yüzlüm

    Beklemek, bir sabır çiçeği,
    Ömrümün duvarında açan.
    Her yaprağı bir anı, solgun ve yorgun,
    Bir umut kırıntısı, rüzgârda savrulan.
    Gözlerim yolda, bir ömür boyu.

    Saatler eriyor, kum tanesi misali,
    Avuçlarımdan kayıp giden,
    Bir ömürlük özlem, sineme kazınan.
    Beklemek, bir gölge, peşimi bırakmayan,
    Bir sis perdesi, önümü kapatan.
    Yüreğimde bir yangın, hiç sönmeyen,
    Her geçen gün daha da alevlenen.
    Gözlerim seni arar, kalabalıklar içinde,
    Bir umut ışığı, karanlık gecede.
    Beklemek, bir sınav, dayanılması zor,
    Ama yine de beklerim, inanarak, severek.

    Zaman bir nehir, akıp gidiyor durmadan,
    Ben kıyısında bekleyen bir yolcu.
    Yorgun düşmüşüm, umutlarım tükenmiş,
    Ama yine de beklerim, inatla, sevdayla.
    Belki bir gün gelirsin, ansızın, umulmadık bir anda.

    Beklemek, bir kader, yazılmış alnıma,
    Silinmez, değişmez, çaresi yok.

    Gözlerim birer pusula, seni arayan,
    Yüreğim bir harita, yolunu bulan.
    Beklemek, bir umut, içimde yeşeren,
    Bir sevda türküsü, dillerde dolanan.
    Belki bir gün kavuşuruz, seninle, sonsuza dek,
    Beklemek, bu umutla yaşamaktır.

    Yüzümde çizgiler, kum saati misali,
    Her biri bir bekleyişin izi.
    Gözlerimde yaşlar, dinmeyen bir hasret,
    Yüreğimde sancılar, geçmeyen bir acı.
    Beklemek, bir yaşam biçimi, benim için,
    Sensiz geçen her an, bir ömür gibi.
    Ama yine de beklerim, sabırla, sevgiyle,
    Belki bir gün dönersin, o güzel yüzünle.
    O kum saati yüzünde, zamanın izleri silinir,
    Ve biz, sonsuza dek mutlu oluruz, birlikte.