Kategori: Şiir

  • Düş İpliği

    Bir rüyadan uyandım, iplikler çözüldü,
    Anılarım birer birer dağıldı.
    Yüzler silindi, sesler kayboldu,
    Gerçeklik, sisli bir camın ardında.
    Yoksa düş müydü yaşanan her şey?

    Avuçlarımda kalan bir iplik parçası,
    Rüyalarımın izi, solgun bir hatıra.
    Çekiyorum usulca, belki bir umut belirir,
    Belki yeniden örülür düşlerin örgüsü.
    Ama nafile, iplik kopuyor, dağılıyor,
    Geriye sadece boşluk kalıyor.
    Zaman, bir makas gibi kesiyor düşleri,
    Uyanış acı bir gerçek oluyor.

    Uykunun kıyısında bekleyen bir hayalet,
    Rüyalarımın bekçisi, karanlığın elçisi.
    Fısıldıyor kulağıma, uyanma diyor,
    Düşlerde kal, orada her şey mümkün.
    Ama ben direniyorum, gerçeğe dönüyorum,
    Kopmuş ipliklerle vedalaşıyorum.
    Güneşin ilk ışıklarıyla siliniyor düş,

    Gerçeklik, yalanların en büyüğü belki de,
    Ama katlanmak zorundayım, yaşamaya mecburum.
    Düş ipliği, avuçlarımda bir yük,
    Bir zamanlar beni saran, şimdi ise yabancı.
    Atıyorum onu uzaklara, unutmak ister gibi,
    Ama nafile, izi kalıyor içimde.
    Yüreğimde bir sızı, gözlerimde bir nem,
    Düşlerin ardında bıraktığım benliğime özlem.
    Ve ben, o düş ipliğinin peşinden gitmek istiyorum,
    Uyanmak istemiyorum, rüyada kaybolmak istiyorum,
    Ama yapamıyorum, gerçekliğe bağlıyım,
    Bu acımasız dünyaya, bu yalan hayata.

  • Asfalt Senfonisi

    Kent bir orkestra, binalar notalar,
    Trafik bir senfoni, sirenler figan.
    Gökyüzü gri bir perde, umutlar asılı,
    Beton yığınları arasında sıkışmış zaman.
    Kaldırım taşları, yorgun ayak izleri,
    Her köşe başında bir hikaye gizli.
    Neon ışıkları dans eder gece boyunca,
    Yapayalnızlık bir şarkı, derinden akan.
    Gecenin karanlığına karışır duman,
    Şehir, uyumsuz bir melodiyle çınlar.

    Dükkanların kepenkleri iner yavaşça,
    Bir kedi geçer sessizce, gölgelerin ardında.
    Evsiz bir adam, karton kutusunda uyur,
    Hayallerini sarar, soğuk bir rüzgar eser.
    Şehrin kalbi atar, durmaksızın, yorulmadan,
    Bir maraton koşucusu gibi, hedefe varmadan.
    Grafitiler konuşur duvarlarda, isyanı fısıldar,
    Aşk, bir anı gibi saklanır, eski bir sinemada.
    Çöp tenekeleri taşar, hayatın tortusu,
    Güneş doğar yeniden, yeni bir umutla.
    Şehir, yaşayan bir organizma, karmaşık ve derin.

    Gökdelenler yükselir, kibirli ve uzak,
    Aşağıda insanlar koşuşturur, telaş içinde.

    Yağmur yağar aniden, kirli suları temizler,
    Şehir yıkanır, arınır, yeniden doğar.
    Gökkuşağı belirir bir an, umudu müjdeler,
    Sonra kaybolur, unutulur, yeniden başlar.
    Şehrin ritmi değişmez, devam eder durmadan,
    Bir döngü içinde, sonsuza dek sürüp gider.
    Herkes kendi yolunda, yalnız ve kayıp,
    Şehir, bir labirent, çıkışı olmayan.

  • YABANCI İPEKLER

    Kumaş tezgâhında yitirdim rengimi,
    Her iplik yabancı, her desen bir sır.
    Yüzümde donuk bir gülümseme,
    Ellerimse yorgun, dokunmaktan usanmış.

    Bu şehir bir labirent, sokakları düğüm düğüm,
    Her köşe başında bir anı, zehirli bir yılan.
    Gözlerim kamaşır vitrinlerdeki ışıltıdan,
    Kalbimse karanlık bir kuyu, dipsiz ve boş.

    Bavulumda saklıyorum eski bir fotoğrafı,
    Gözlerinde deniz, saçlarında rüzgâr.
    Şimdi yalnızım, yabancı ipekler arasında,
    Ruhumsa bir gölge, bedenimse bir sürgün.

    Her gece yıldızlara fısıldarım adını,
    Umutlarım birer mum alevi, titrek ve sönmeye yakın.
    Bu ayrılık bir lanet, yakama yapışan,
    Ve ben, bu lanetin gölgesinde kaybolan bir yabancı.

  • Alabalık Uykusu

    Nehir yatağında, taşların koynunda,
    Sular serin akar, alabalık uykuda.
    Yosunlar dans eder, suyun yüzünde,
    Güneş ışığı kırılır, bin bir renkte.
    Derinlerde bir sır, saklıdır belki de,
    Unutulmuş zamanlar, yaşanmış hikâyeler.
    Suyun sesi ninni, dinlendirir her şeyi,
    Taşlar şahit, nehrin sonsuzluğuna.
    Alabalık rüyasında özgürce yüzer,
    Uyanmak bilmez, huzurla uyur.

    ***

    Köpükler beyaz,
    Anılar gibi.

    ***

    Kıyıda söğütler, dallarını eğmiş,
    Nehre selam verir, hüzünle karışık.
    Kuşlar şarkı söyler, dalların üstünde,
    Hayat devam eder, nehir akarken.
    Balıkçı umutla bekler, oltası suda,
    Belki bir şans, belki bir kısmet.
    Nehir cömerttir, bazen verir, bazen almaz,
    Sırlarını saklar, derinlerde tutar.
    Alabalık uyanır, bir anlık ürpertiyle,
    Sonra tekrar dalar, rüyasının içine.

    ***

    Yakamoz vurur suya, gece yarısı,
    Gümüş bir örtü serilir nehrin üstüne.
    Yıldızlar yansır, sanki gökyüzü iner,
    Suların derinliğine, gizemli bir düş.
    Aşkın fısıltısı duyulur uzaktan,
    Nehir taşır, sevenlerin dualarını.
    Geçmişin izleri silinir yavaşça,
    Yeni umutlar yeşerir kıyısında.
    Alabalık izler, bu büyülü anı,

    ***

    Su akar gider,
    Ömür gibi.

    ***

    Gün ağarır, nehir uyanır yeniden,
    Hayat başlar, tüm canlılığıyla.
    Güneş ısıtır, taşları ve toprağı,
    Nehir can verir, her damlasıyla.
    Alabalık yüzer, özgürce ve mutlu,
    Nehrin türküsünü dinleyerek.
    Kıyıda çocuklar oynar, kahkahalarla,
    Nehir şahit, neşelerine ve sevinçlerine.

    ***

    Sonsuz bir döngü,
    Nehir ve hayat.

  • Hayal Mezatı

    Zihnimde kurulan bir hayal mezatı bu,
    Umutlar sergilenir, hevesler açık artırmada.
    Geçmişin tozlu anıları, vitrinde parıldayan yalanlar,
    Geleceğe dair düşler, en yüksek fiyata alıcı bekler.
    Yüreğim bir müzayede salonu, yankılanır sesler,
    Her biri bir umut vaadi, her biri bir pişmanlık sebebi.
    Çocukluğumun kayıp oyuncakları, sahnede arz-ı endam eder,
    Masumiyetim, en değerli antika, elden çıkarılmak üzere.

    Kederim, en ucuz mal, kimse yüzüne bakmaz,
    Sevinçlerim, nadide eserler, kıymetini bilen olmaz.
    Aşk, sahte bir pırlanta, ışığı göz kamaştırır,
    Ama sahteliği acı bir gerçektir.
    Hayallerim birer birer satılır,
    Ben, bu mezatta hem alıcı, hem satıcı.

    Gözyaşlarım, sahte para, kimse kabul etmez,
    Gülüşlerim, antika vazo, kırılmaya mahkûm.
    Dostluklar, eski mobilyalar, cilası dökülmüş,
    Güven, solmuş bir çiçek, kokusu kaybolmuş.
    Her bir eşya bir anı, her bir anı bir yara,
    Ben, bu yaraları sarmak yerine, mezata çıkarırım.
    Çünkü kabuk bağlayan her yara, yeni bir başlangıçtır,
    Ve her başlangıç, yeni bir hayal demektir.

    Sessizlik hakim,
    Müzayede bitti.

    Kalanlar benim, satılamayanlar,
    Değersiz addedilenler, kenara atılanlar.
    Onlarla yaşarım ben, onlarla nefes alırım,
    Çünkü onlar, benim gerçeğimdir, benim kimliğim.
    Hayallerim tükenmez, yeniden başlar mezat,
    Her gün yeni umutlarla, her gün yeni düşlerle.
    Bu döngü böyle sürer gider,
    Hayat denen bu garip oyunda.

    Yarın yeni bir gün,
    Yeni bir hayal.

    Ve ben, bu hayal mezatının daimi müşterisi,
    Kendi ruhumu ararım satılanların arasında.
    Belki bir gün bulurum kaybolan parçamı,
    Belki de sadece yalanları satın alırım.
    Ama ne olursa olsun, devam ederim aramaya,
    Çünkü hayal kurmak, yaşamanın ta kendisidir.

  • Unutulmuş Köprü

    Taş duvarlar arasında bir nehir akar usulca,
    Yosun tutmuş kemerlerde yankılanır geçmişin sesi.
    Yalnız bir köprü, unutulmuş bir hikaye,
    Ay ışığı altında parıldar, sırlarını saklar.
    Kuşlar yuva yapar çatlaklarında, rüzgar eser içinden,
    Zamanın acımasızlığına meydan okur hala.
    Ne bir ayak sesi duyulur, ne bir sevda sözü,
    Sadece nehrin türküsü eşlik eder yalnızlığına.

    Sular yükselir bazen, taşar kıyılarına,
    Köprü titrer, hatıralar canlanır bir an.
    Bir zamanlar aşıklar geçerdi üzerinden el ele,
    Şimdi ise sadece gölgeler dans eder karanlıkta.
    Belki bir gün yeniden canlanır bu köprü,
    Belki bir yolcu çıkar gelir, adımlarını atar üzerine.

    Yılanlar gizlenir taşların arasında, örümcekler ağ örer,
    Güneş doğar her sabah, batar her akşam aynı umutsuzlukla.
    Nehir akmaya devam eder, hiç durmadan, hiç yorulmadan,
    Köprü bekler, sabırla, sessizce, kimsesizce.
    Yosun kokusu sinmiştir her yerine, küf kokusu yayılır,
    Bir zamanlar hayat dolu olan bu köprü, şimdi bir hayalet.
    Ve ben, bu unutulmuş köprüde bir anı olurum,
    Sonsuzluğa doğru akan bir su damlası gibi kaybolurum.
    Sadece nehir hatırlar beni, köprü fısıldar adımı,
    Geçmişin derinliklerinde bir iz bırakırım.

  • Ay Işığı Fısıltısı

    Gecenin koynunda bir melodi yükselir,
    Uykusuz şehir, yıldızlara göz kırpar.
    Ay ışığı, bir fısıltı gibi iner yeryüzüne,
    Gizli kalmış sırları açığa çıkarır.
    Yalnız ruhlar, gölgelerde dans eder,
    Hatıralar canlanır, eski bir aşkın izleri belirir.
    Saatler durulur, zaman kaybolur gider,
    Gece, sonsuz bir rüya gibi sarar her yeri.

    Kimsesiz sokaklarda yankılanır bir piyano sesi,
    Kırık dökük umutlar, yeni bir umutla yeşerir.
    Ay ışığı, bir şifa gibi dokunur yaralara,
    Sessizce ağlayan kalplere teselli verir.
    Gecenin sessizliği, bir sığınak olur,
    Kaçırılan düşler, yeniden hayata döner.
    Yıldızlar, yol gösterir karanlıkta kaybolanlara,
    Ay ışığı, bir umut ışığı, her gece yeniden doğar.
    Gecenin sırrı, aşkın büyüsü, hayatın anlamı,
    Ay ışığı fısıltısında saklıdır, derinden.
    Ve ben, bu fısıltıyı dinlerim, her gece yeniden.

  • Uykusuz Suretler

    Karanlık bir nehir akar yüzümden,
    Her damla bir anı, silinmeyen.
    Yorgun gözlerimde biriken gece.

    Kimsesiz sokak lambaları gibi titrerim,
    Düşlerin ardında kaybolmuş bir şehirde.
    Her gölge bir yabancı, her fısıltı bir sır,
    Yüzümde bin yıllık yalanların izi.
    Uykusuz suretler dans eder aynada,
    Hangisi benim, hangisi bir hayal?
    Her sabah bir intihar, her akşam bir yeniden doğuş,
    Bu bitmeyen döngüde yitiririm kendimi.

  • Sahaf Çığlığı

    Eski bir sahaftan yükselen koku,
    Ciltli kitapların fısıltısı, yıllanmış mürekkep izi.
    Unutulmuş kahramanların sesleri yankılanır raflarda,
    Her bir sayfa, geçmişe açılan bir kapı aralar.
    Tozlu rafların arasında kaybolurum,
    Kelime denizinde bir yelkenliyim şimdi.
    Cebimde biriktirdiğim son umut kırıntısı,
    Belki bir satırda bulurum aradığım manayı.
    Gece çökerken sahafın üzerine, yalnızlık koyulaşır.

    ***

    Kırık bir daktilonun tuşları suskun,
    Yazılmamış romanların hayaleti dolaşır odada.
    Bir zamanların şairleri, yazarları, düşünürleri,
    Şimdi sadece isimleri kalmış, unutulmuş birer anıt.
    Parmaklarımda hissediyorum sayfaların hışırtısını,
    Belki de bu kitaplarda saklıdır cevabı bulamadığım sorular.
    Çayımı yudumlarken düşünüyorum hayatın anlamını,
    Sahafın loş ışığında kaybolan zamanı.
    Dışarıda yağmur diner, içeride kitapların sesi çoğalır,
    Ben, bu sessizliğin içinde kendi hikayemi ararım.

    ***

    Her kitap bir dünya, her satır bir yolculuk,
    Sahaf benim sığınağım, yalnızlığımın limanı.
    Eski zamanların bilgeliği fısıldar kulaklarıma,
    Belki de geçmişten ders çıkarmak için buradayım.
    Bir kitap seçerim rastgele, açarım ilk sayfayı,
    Yeni bir maceraya atılırım, bilinmez diyarlara doğru.
    Gece ilerlerken sahafın kapıları kapanır.

    ***

    Yine de içimde bir umut,
    Belki yarın sabah geri geldiğimde,
    Yeni bir kitap beni bekler,
    Yeni bir hikaye beni çağırır.
    Sahafın loş ışığında,
    Kaybolmuş ruhumu bulurum belki.
    Eski kitapların arasında,
    Kendimi yeniden keşfederim.
    Ve sahafın çığlığı yankılanır içimde,
    Okumaya, öğrenmeye, yaşamaya devam etmem için.
    Çünkü her kitap bir umut, her satır bir başlangıçtır.

  • Eski Bir Pusula

    Yelkovan kırık, akrep yorgun düşmüş,
    Camı çatlak, ibresi kayıp bir pusula.
    Rota belirsiz, yönler karmaşa,
    Kaderine terk edilmiş, tozlu bir sandıkta.

    Geçmişin izleri silinmiş yüzünden,
    Hatıralar puslu, anılar sahipsiz.
    Yolunu arayan bir gezgin gibi,
    Kayıp şehirlerin haritasını çiziyor içten içe.