ŞİİR GÖVDESİ
Unutuşun mimarı, bir fısıltı bina eder,
Seslerin terk ettiği, boş bir katedrali.
Yankılar gölgelenir, geçmişin duvarlarında,
Hatıraların külleri, kutsal zemine serpilir.
Kimsesiz dualar yükselir, kırık vitraylardan,
Güneşin solgun ışığı, tozlu huzmelerle iner.
Bir zamanlar yankılanan ilahiler suskun,
Yerini aldı sessizliğin, ağır ve derin nefesi.
Her taş bir anı, her sütun bir unutulmuş yemin,
Zamanın aşındırdığı, bir aşkın solgun portresi.
Kubbeler çökmüş, umutlar enkaz altında,
Yalnızlık nöbet tutar, terk edilmiş mihrapta.
Gecenin kanatları örter, bu harabe mabedi,
Yıldızların gözyaşları, ıslatır taş zemini.
Bir hayalet dolaşır, koridorlarda yavaşça,
Unutulmuş bir melodi mırıldanır dudaklarında.
Belki bir zamanlar sevmişti, belki bir zamanlar acı çekmişti,
Şimdi sadece sessizliğin, bir parçasıdır artık.
Kuşlar yuva yapar, yıkık kulelerinde,
Rüzgâr eser, kırık camlardan içeri, hüzünle.
Bir kitap bulunur, tozlu bir sandıkta,
Unutulmuş bir dilin, kelimeleriyle dolu.
Belki bir sır saklar, belki bir lanet taşır,
Bu sessizlik katedralinin, derinliklerinde gizli.
Her adım bir yankı, her nefes bir fısıltı,
Geçmişin hayaletleri, etrafta dolaşır usulca.
Bir zamanlar hayat dolu olan, bu kutsal mekan,
Şimdi sadece unutuluşun, hüküm sürdüğü bir yer.
Ziyaretçisi yok, seveni yok, hatırlayanı yok,
Sessizliğin kucağında, sonsuza dek uyuyacak.
Belki bir gün birisi gelir, bu harabe mabede,
Ve yeniden can verir, unutulmuş hatıralara.
Belki bir mum yakar, belki bir dua okur,
Ve sessizliğin lanetini, kırar sonsuza dek.
Ama o güne kadar, bu katedral bekleyecek,
Unutuluşun kucağında, sessizce ve yalnız.
Taş duvarları arasında, yankılanan fısıltılarla,
Geçmişin hayaletlerini, ağırlayacak her zaman.
Ve sessizlik hüküm sürecek, sonsuza dek,
Bu unutulmuş katedralin, derinliklerinde gizli.
Unutuşun gölgesi çökerken, tüm hatıralar silinir,
Sadece sessizlik kalır geriye, sonsuza dek sürecek.
Bir fısıltı duyulur, rüzgarın esintisiyle karışır,
Unutulmuş bir ismin, son yankısıdır belki de.
Katedralin taşları, geçmişin tanıklarıdır,
Her birinde bir hikaye saklı, anlatılmayı bekleyen.
Ancak kimse dinlemez, kimse anlamaz,
Sessizliğin dilini, sadece unutuluş bilir.
Güneş batarken, katedralin silueti kaybolur,
Karanlığın içinde, bir hayalete dönüşür.
Yıldızlar parıldar, gökyüzünde sessizce,
Unutulmuş bir aşkın, gözyaşları gibi sanki.
Ve katedral uyur, sonsuz bir uykuya dalar,
Unutuluşun kucağında, huzur içinde.
Belki bir gün birisi gelir, bu kutsal mekana,
Ve yeniden keşfeder, unutulmuş hatıraları.
Belki bir fısıltı duyar, rüzgarın esintisiyle karışır,
Unutulmuş bir ismin, son yankısıdır belki de.
Ancak o güne kadar, katedral bekleyecek,
Sessizliğin kucağında, sonsuza dek uyuyacak.
Unutuşun mimarı, işini tamamlamış,
Sessizlik katedrali, sonsuza dek ayakta kalacak.
Bir zamanlar seslerin yankılandığı bu mekanda,
Şimdi sadece unutuluşun fısıltısı duyulacak.
Ve katedral uyur, sonsuz bir uykuya dalar,
Unutuluşun kucağında, huzur içinde.