Yazar: Cuma Bozkurt

  • Ateş Yüzlü Çocuk

    Kül rengi bir şehirde doğdum ben,
    Yüzümde ateşin izi, geleceğim yangın.
    Umutlarım kavrulmuş, sevgim külhanbeyi.

    Küçük ellerimle tuttum ateşi ilk,
    Yandım, yaktım, alevlendim durmadan.
    Gözlerim iki kor parçası, karanlığı deler geçer,
    Kalbimde bir volkan, patlamaya hazır.
    Hayallerim dumanlı, geleceğim muamma,
    Yine de yürüyorum, yalın ayak, ateşe doğru,
    Ben ateş yüzlü çocuk, yanmaktan korkmam.

    Şarkılarım ağıt, dansım isyan,
    Yüzümdeki ateş, içimdeki fırtına.
    Kelimelerim kıvılcım, cümlelerim alev,
    Yakarım dünyayı, yeniden yaratırım küllerimden.
    Ben ateş yüzlü çocuk, yıkılmam, yenilmem,
    Ateş benim kaderim, yangın benim sevdam.

    Geceler boyu ateş başında nöbet tutarım,
    Yıldızlar şahidim, ay yoldaşım olur.
    Rüyalarımda ateşten şehirler kurarım,
    Küllerinden doğan bir dünya hayal ederim.
    Yüzümdeki ateş, umudumun sembolü,
    Küllerimden doğacak yeni bir hayatın müjdesi.
    Ben ateş yüzlü çocuk, geleceği yakarım,
    Ve o yangından yeni bir dünya doğar.

  • Yıldız Tozu Yeminleri

    Yüreğimde bir filiz…

    Umut, küllerden doğan bir anka kuşu,
    Kanatlarında saklı tüm yarınlar.
    Yüzümde beliren bir tebessüm,
    Sonsuzluğa uzanan bir merdiven,
    Gözlerimde parlayan bir ışık hüzmesi,
    Kalbimde atmaya devam eden bir ritim,
    Ruhumda yeşeren bir bahar dalı.

    Hayallerim, gökyüzünde uçuşan rengârenk balonlar,
    Güneşin sıcaklığıyla eriyen buzdan kaleler,
    Denizin derinliklerinde saklı inci taneleri,
    Ormanın kuytusunda gizlenen büyülü sırlar,
    Dağların zirvesinde yankılanan özgürlük şarkıları,
    Çocukların kahkahalarında saklı umudun sesi,
    Yaşlıların kırışıklıklarında gizlenen hayatın bilgeliği,
    Kuşların kanatlarında taşınan sevgi mesajları,
    Çiçeklerin kokularında saklı huzurun nefesi,
    Yıldızların parıltısında gizlenen sonsuzluğun sırrı,
    Ve umut, tüm bunların toplamı, bir mucize.

    Umut, bir tohum, toprağa düşen,
    Filizlenir, büyür, kök salar derinlere,
    Gövdesi güçlenir, dalları göğe uzanır,
    Yaprakları yeşerir, çiçekleri açar,
    Meyveleri olgunlaşır, hayat verir herkese.
    Güneşten aldığı ışığı, rüzgârdan aldığı gücü,
    Yağmurdan aldığı suyu, topraktan aldığı besini,
    Umutla harmanlar, bir yaşam kaynağı olur.
    Ve o tohum, her birimizde saklı,
    Sadece yeşermeyi bekleyen bir mucize.

    Umut, bir deniz feneri, karanlık gecelerde yol gösteren,
    Bir pusula, kaybolduğumuzda yönümüzü bulan,
    Bir el, düştüğümüzde bizi kaldıran,
    Bir ses, sustuğumuzda içimizi dolduran,
    Bir ışık, umutsuzluğun karanlığını aydınlatan,
    Bir köprü, geçmişle gelecek arasında kurulan,
    Bir anahtar, kalbimizin kapılarını açan,
    Bir kanat, hayallerimize uçmamızı sağlayan,
    Ve umut, tüm bunların ötesinde,
    İçimizde taşıdığımız sonsuz bir güç.

    Umut, bir rüzgar, eser geçer içimizden,
    Alır götürür tüm kederleri, acıları,
    Bırakır yerini sevgiye, neşeye, huzura,
    Yeni başlangıçlara, yeni umutlara.
    O rüzgar, bazen hafif bir esinti olur,
    Bazen de fırtına gibi eser, sarsar bizi,
    Ama her zaman bir şeyler bırakır geride,
    Bir iz, bir anı, bir ders, bir umut.
    Ve o rüzgar, bizi her zaman ileriye taşır,
    Daha iyi bir geleceğe, daha güzel günlere.

    Yeminim olsun yıldızlara,
    Umutla bakacağım yarınlara,
    Gözlerim kamaşsa da,
    Ruhum yansa da,
    Düşlerim yıkılsa da,
    Yeniden başlayacağım,
    Yeniden inanacağım,
    Umut var oldukça.

  • Karanlıkta Yeşeren Orkide

    Gece çökerken şehrin üstüne bir perde gibi,
    Yüksek binaların gölgesi uzar kaldırımlarda.
    Issız sokaklarda yankılanır yalnız adımlarım,
    Kalabalığın içinde kaybolmuş bir yabancıyım.
    Gökyüzünde parıldayan yıldızlar birer fener olur,
    Yolumu aydınlatır karanlıkta, sessizce rehberlik eder.
    Ruhumda biriken hüzün, derin bir kuyu gibi,
    İçine düşerim, kaybolurum, çıkış yolu ararım.

    Bir orkide yeşerir karanlıkta, mucize gibi,
    Kökleri toprağa değil, umuda tutunur.
    Yaprakları gecenin siyahına bürünmüş,
    Güzelliğiyle büyüler, karanlığı aydınlatır.
    Ben o orkideyim, karanlıkta yeşeren,
    Zorluklara direnen, umudunu kaybetmeyen.
    Gözyaşlarımla sularım hayallerimi,
    Geleceğe umutla bakarım, aydınlık günlere.

    Sessizlik…

    Şehrin neon ışıkları gözlerimi kamaştırır,
    Her ışık bir anı, her gölge bir pişmanlık.
    Geçmişin izleri silinmez yüzümden,
    Gelecek belirsiz, sis perdesi ardında saklı.
    Yüreğimde biriken acılar birer birer fısıldar,
    Unutma, affet, devam et, derler.
    Karanlıkta yeşeren orkide gibi,
    Ben de yeniden doğarım her gece.
    Umut çiçekleri açar içimde,
    Geleceğe doğru uzanırım, karanlığı aşarım.

    Yıldızlar kayar gökyüzünde dilekler tutarım,
    Aydınlık sabahlara uyanmak için dua ederim.
    Ruhumdaki orkide güçlenir, büyür,
    Karanlığa meydan okur, ışığını saçar.
    Ben o orkideyim, karanlıkta direnen,
    Umutla yeşeren, hayata tutunan.
    Gözlerimde parlayan ışık, geleceğe umut,
    Kalbimdeki sevgi, sonsuz bir inanç.

    Gece sona erer, güneş doğar usulca,
    Şehir uyanır, hayat yeniden başlar.
    Karanlıkta yeşeren orkide,
    Güneşin ışığıyla daha da parlar.
    Ben o orkideyim, aydınlığa kavuşan,
    Umudunu hiç kaybetmeyen.

    Ve karanlıkta yeşeren orkide,
    Bir umut çiçeği olur,
    Hayata tutunur.

  • Köklerdeki Fısıltı

    Ağaçların uykusu derindir toprağın altında,
    Yüzlerce yılın sırrını saklar yosunlu kabuklar.
    Kökler, yerin karanlık dehlizlerinde dolaşır,
    Geçmişin izlerini sürer, geleceğe fısıldar.
    Yapraklar birer nota, rüzgar besteler çalar,
    Güneşin altında dans eder, gölgeye serenat yapar.
    Her mevsim bir değişim, her an bir dönüşüm,
    Ağaçlar yaşar, büyür, ölür, yeniden doğar.

    Gövde bir anıt, zamana meydan okuyan,
    Yüzünde yılların çizgileri, hikayeler anlatan.
    Kuşlar yuva yapar dallarında, sincaplar koşturur,
    Ağaç, hayatın kaynağı, sığınak, yuva.
    Toprakla gökyüzü arasında bir köprü,
    Sonsuzluğa uzanan bir umut ağacı.
    Sessizce bekler, sabırla büyür,

    Gecenin koynunda, yıldızlar ona eşlik eder,
    Ay ışığı altında parlar, gizemli bir siluet çizer.
    Rüyalarında ormanlar görür, denizler aşar,
    Bin yıllık bilgeliğiyle geleceği seyreder.
    Her yaprak dökülüşü bir veda, her filiz bir umut,
    Ağaç, hayatın döngüsünü temsil eder,
    Kökleriyle toprağa bağlı, dallarıyla göğe uzanır,
    Sessizce yaşar, sessizce ölür, sessizce fısıldar.
    Ölümsüzlüğün sırrını taşır içinde,
    Her tohum bir başlangıç, her kök bir yeniden doğuş.

    Sessizce büyür,
    Göğe uzanır,
    Zamandan bağımsız.

    Ağaçların dilini anlayanlar bilir,
    Onların fısıltıları hayatın anlamıdır.
    Toprağa dokunmak, ağaca sarılmak,
    Yeniden doğmaktır.

  • YENİLGİNİN RENGİ

    Yüzümde bir anının yası,
    Silinmeyen bir gölge,
    Gözlerimde saklı keder.

    Hatırladıkça dağılır içim,
    O kırık dökük zamanlar,
    Yenilginin ağır yükü omuzlarımda,
    Yüreğimde açan mor bir yara,
    Unutulmaz bir ezgi çalınır durur,
    Dudaklarımda yarım kalmış bir şarkı,
    Ruhumda yankılanan bir feryat,
    Karanlığın içinden süzülen bir ışık huzmesi.

    Sonsuz bir boşluktayım,
    Kaybolmuş bir ruhum şimdi.

    Umutlarım birer birer sönerken,
    Yenilgi bir zehir gibi yayılır içime,
    Aynada gördüğüm suret yabancı,
    Gözlerimde bin yıllık sürgünlerin yorgunluğu,
    Ve ben, bu amansız döngüde bir tutsak.

  • Sessiz Kalpazan

    Kalbim, sahte bir gülüş takınır yüzüne,
    Eskiz defterine çizilen umutsuz bir resim.
    Yalanlar fısıldar, gerçekler pas tutar içinde,
    Suskun bir kalpazan, duyguları eritir ateşte.
    Her atışı bir sahtekarlık, her sesi bir oyun,
    Yüzünde maskeler biriktirir, saflığı örter.
    Yabancılaşır kendine, aynalara küser,
    Gerçek kimliğini unutur, gölgelere karışır.
    Yalnızlık bestesini çalar, en derinden,
    Sessizliği bir çığlık olur, duyulmayan.
    Kalpazan kalbim, acıyı altınla kaplar,
    Sahte bir zenginlik sunar, gerçeği saklar.
    Ve ben, bu sahteliğin içinde kaybolurum.

  • Alevden Suretler

    Şüphe bir kıvılcım.

    Ateşin dansı, gölgelerle sarmaş dolaş,
    Duvarlarda yansıyan ruhların sureti.
    Her alev bir anı, her duman bir pişmanlık,
    Kor kor alevler şahitlik eder geceye.
    Küllerin fısıltısı, geçmişin yankısı,
    Yanan bir mektup, unutulmuş bir aşkın izi.
    Alevden bir portre, silinmeye mahkûm,
    Zamanın acımasızlığı, her şeyi kül eder.
    Ateşin sıcaklığı, yalnızlığın soğukluğu.

    Yakar geçer her şeyi.

    Ateş böcekleri misali, umutlar söner,
    Karanlıkta kaybolur, birer birer.
    Alevler yükselir, göğe doğru uzanır,
    Bir veda busesi, sonsuzluğa karışır.

    Yeniden doğuş belki.

    Ateşten bir maske, ardında saklanan benlik,
    Küllerden doğan bir anka kuşu misali.
    Yeniden başlar her şey, küllerin üstünde,
    Alevlerin rehberliğinde, yeni bir yolculuk.
    Ateşin sınavı, arınmanın sancısı,
    Küllerden doğan bir hayat, daha güçlü, daha cesur.
    Alevden bir kılıç, karanlığa karşı,
    Işığı arayan bir savaşçı, asla pes etmeyen.
    Ateşin sırrı, değişim ve dönüşüm,
    Her yanış bir öğrenme, her kül bir tecrübe.

  • Kumdan Kaleler Mezarlığı

    Nehir usulca akar, çocukluk rüyalarıyla,
    Kıyısında umutlar yeşerir, solgun ve kırılgan.
    Her dalga bir anı, her kum tanesi bir sızı,
    Geçmişin gölgesi düşer, yüreğime ağır.

    Oyuncak gemiler yüzdürürdüm, hayallerim engin denizlerde,
    Kaptan bendim, rotam bilinmez, pusulam kayıp.
    Güneşin altında kumdan kaleler inşa ederdim,
    Krallığım masalsı, hükmüm sonsuz sanırdım.
    Rüzgar eserdi, kaleler yıkılırdı bir anda,
    Gözyaşlarım karışırdı denizin tuzuna.
    Büyüdükçe anladım, hayat bir kumdan kale,
    Her an yıkılmaya mahkum, her an yeniden yapılan.
    Nehir akmaya devam eder, ben kıyısında seyrederim,
    Kaybolan çocukluğumu, yitirdiğim düşlerimi.

    Sessiz çığlıklar yükselir, kalbimin derinliklerinden,
    Nehir dinler beni, sırdaşım olur kederim.
    Her taş bir pişmanlık, her yosun bir hatıra,
    Geçmişin hayaletleri dolaşır, etrafımda usulca.

    Zaman acımasız bir nehir, sürükler beni peşinden,
    Gençliğim bir su damlası gibi kaybolur gider.
    Kırık hayallerim birer birer batar dibe,
    Umutlarım solgun yapraklar misali savrulur rüzgarda.
    Nehir yatağı değişir, ben değişmem sanırdım,
    Oysa ben de değiştim, dönüştüm bambaşka birine.
    Yüzümdeki çizgiler, hayatın acımasız aynası,
    Gözlerimdeki buğu, geçmişin sisli hatıraları.
    Artık kumdan kaleler yapmıyorum, sadece seyrederim,
    Nehrin akışını, hayatın döngüsünü sessizce.

    Her gün batımı bir veda, her gün doğumu yeni bir umut,
    Nehir fısıldar bana, pes etme, devam et.
    Ben de dinlerim onu, güç bulurum sözlerinden,
    Yeniden başlarım, yeniden umut ederim hayata.
    Kumdan kaleler yıkılır, ama anılar kalır,
    Çocukluğumun masumiyeti, yüreğimde yaşar.
    Nehir akmaya devam eder, ben de onunla birlikte,
    Hayatın sonsuz yolculuğunda, umutla ilerlerim.

    Kıyıda bir bankta oturmuş, düşünüyorum geçmişi,
    Nehir şahidimdir, tüm yaşanmışlıklara.
    Çocukluğumun hayaletleri belirir uzakta,
    Gülümserler bana, el sallarlar usulca.

    Nehir, hayatın aynası, yansıtır tüm gerçekleri,
    Acıları, sevinçleri, pişmanlıkları, umutları.
    Ben de izlerim onu, dersler çıkarırım akışından,
    Ve bilirim ki, hayat bir nehir, akıp gider sonsuza.
    Kumdan kaleler yıkılsa da, umutlar yeniden yeşerir,
    Yeter ki inanmaktan vazgeçmeyelim, sevmeye devam edelim.
    Nehir bizi asla terk etmez, her zaman yanımızdadır,
    Hayatın zorlu yolculuğunda, bize yol gösterir usulca.

  • Güne Uyanmayan Toprak

    Çiğ düşmemiş yaprak, solgun bir hatıra,
    Baharın sesi kısık, sanki bir fısıltı.
    Güneş yorgun, bulutlar ağır.

    Yeşilin tonu kayıp, toprak uykuda,
    Umut, donmuş bir nehir yatağı gibi.
    Gönlümde açmayan çiçek.

    Bir kuş kanadı kırık, göğe küskün,
    Rüzgar, eski bir şarkıyı mırıldanır.
    Bekleyiş uzar, sabır tükenir,
    Kalbimde bir sızı, baharın acısı.
    Uyan ey toprak, aç artık çiçeğin!

  • Kum Saati Seyyahı

    Zamanın tozlu yollarında bir yolcuyum,
    Her kum tanesi bir anı, bir yitik düş.
    Yüzümde çizgiler, kalbimde sızılar,
    Geçmişin yükü omuzlarımda ağır.
    Gelecek meçhul, bir serap gibi uzak.

    Yorulmuş ayaklarım, tükenmiş nefesim,
    Kaybolmuş pusulam, yönümü şaşırmışım.
    Hangi limana demir atsam, hüzün kokar,
    Hangi deryaya yelken açsam, fırtına kopar.
    Kum saatinin dibinde son taneler,
    Bir veda yakındır, bilinmez diyarlara.