Yazar: Cuma Bozkurt

  • Kaderin İpliği

    Bir soru yankısı,
    Belirsiz bir labirentteyim,
    Kendimi arıyorum.

    Nereye gitsem, bir iz düşümü,
    Geçmişin gölgeleri sardı benliğimi.
    Hataların yankısı, pişmanlıkların ağırlığı,
    Her adımda bir sınav, her an bir seçim.
    Kimim ben? Bu karmaşanın neresindeyim?
    Yönümü bulmak, kendime ulaşmak dileğiyle,
    Kaybolmuş ruhumun fısıltısı…
    Sorguluyorum.

    Hayatın anlamı, bir muamma,
    Doğru ve yanlış arasındaki ince çizgi,
    Kaderin ipliğiyle örülü bir dünya.
    Yolumu aydınlatan bir ışık arıyorum,
    İçimdeki karanlığa meydan okuyarak,
    Gerçeği bulma umuduyla,
    Düşünüyorum.

    Bir cevap bekliyorum,
    Sessizliğin içinden,
    Evrenin derinliklerinden,
    Kaderin sırrını çözmek için,
    Sorguluyorum.

    Belki de cevap içimde,
    Belki de her şey bir yanılsama,
    Belki de sadece…
    Yaşıyorum.

  • Sessiz Çığlıklar Vadisi

    Toprak ananın koynunda dertler birikmiş,
    Yüzünde çizgiler, bin yıllık keder.
    Umutsuz bakışlar, sessizce sinmiş,
    Dallar kırık, yapraklar sararmış,
    Bir fırtına kopmuş, ruhunu ezmiş.

    Yeşilden umut kesmiş, çoraklaşmış toprak,
    Gözyaşı yerine kan damlar sanki.
    Her bir taş altında bir acı saklı,
    Rüzgar fısıldar maziyi sessizce,
    Geçmişin izleri silinmez asla.
    Yitip giden zaman, kayıp bir hikaye,
    Yürekte bir sızı, dinmeyen bir ateş,
    Sonsuz bir bekleyiş, boş bir umutla.

    Nerede o coşkun ırmaklar, şen kahkahalar?
    Nerede o kuş sesleri, bahar kokusu?
    Şimdi yalnızlık hüküm sürer her yerde,
    Güneş bile küsmüş, saklanır bulutlarda.
    Sessiz çığlıklar yükselir derinden,
    Duymayan kulaklar sağır kesilmiş.
    Yalan dünyanın sahte maskeleri düşmüş,
    Gerçekler acıtır, yürek kan ağlar,
    Umutsuzluk vadisi, karanlığa gömülmüş.

    Bir zamanlar hayat doluymuş bu toprak,
    Şimdi ölüm sessizliği çökmüş her yere.
    Unutulmuş dualar, kırık hayaller,
    Kaybolan sevgi, yalan aşklar kalmış.
    Toprak ananın feryadı yankılanır boşlukta,
    Kimse duymaz, kimse anlamaz halini.
    Yalnızlık şarkısı söyler rüzgar,
    Çorak toprakta yeşeren tek şey umutsuzluk.

    Gözler kapanır,
    Sessizlik çöker.

    Kimse bilmez bu vadinin sırrını,
    Kimse duymaz toprağın feryadını.
    Belki bir gün yeşerir umut yeniden,
    Belki bir gün dinler bir el toprağın sesini,
    Belki bir gün döner yüzünü güneş,
    Belki bir gün dolar vadi neşeyle,
    Ama şimdilik sessiz çığlıklar yankılanır sonsuza dek.

  • Umut Çiçekleri

    İnancın sesi, sessiz bir fısıltı,
    kalbin derinlerinde yankılanır durur.
    Bir tohum gibi, çorak topraklarda yeşerir,
    güneşi arar, karanlığa meydan okur.

    Umutsuzluğun kasvetli gölgesi düşse de,
    inancın ışığı asla sönmez içinde.
    Bir anka kuşu misali, küllerinden doğar,
    yeniden filizlenir, umut çiçekleri açar.

    Yüreğin en ücra köşesinde saklıdır,
    zamana meydan okuyan bir dirençtir bu.
    Rüzgarlar esse de, fırtınalar kopsa da,
    kökleri derindedir, sarsılmaz bir güçtür.

    Geleceğe dair bir umut ışığıdır,
    zorlukların üstesinden gelmeyi öğretir.
    İnancın kanatlarıyla yükselir insan,
    hayallerine ulaşmak için cesaret bulur.

    Bir dua gibi, göklere yükselir inanç,
    evrenin sonsuzluğunda kaybolur gider.
    Yeniden doğuşun müjdecisi gibidir,
    her şeye rağmen umut vardır der.

  • Yılgın Aynalar

    Silindi yüzler, adımlar kayboldu,
    Hatırlamak çare değil artık.
    Gözlerdeki ışıltı çoktan soldu,
    Unutuş, bir nehir gibi aktık.
    Sessiz çığlıklar, yankısız feryatlar,
    Mazinin tozlu raflarında bir hatırat,
    Yabancı bir sızıdır kalan.

    Kederle örülü günler bir bir geçti,
    Zamansız bir rüzgar esti, dağıttı her şeyi.
    Anılar, yaprak misali savruldu gitti,
    Belki de böyle olması gerekti.
    Umut, bir serap gibi uzakta,
    Gerçeğin acı yüzü durmakta,
    Yalanlar bir örtüydü üzerimizde.
    Şimdi soğuk bir boşluk içimizde,
    Kaybolan benliğimiz aramakta.

    Unutmak mı kurtuluş?
    Yoksa sadece bir yanılsama mı?
    Sessizce bekleyiş,
    Ebedi bir suskunluk.

  • Yankı Odaları

    Sussam, kelimelerim yankılanır mı
    Boşlukta,
    Yazılmamış satırlarda,
    Bir serüvenin izini sürer gibi?

    Bilinmezlik şarkısını çalar mı rüzgar,
    Kelimelerim kifayetsiz kalır mı
    Sır perdelerini aralamadan önce?

    Bir yol var, hissediyorum;
    Kelimeler sonsuzluğa karışabilir;
    Belki de çoktan kayboldular, görüyorum;
    Sussam anlaşılır mı?
    Hiçliğin ortasında bir ses,
    Uzaklardan fısıldayan,
    Kopya hayatların gölgesinde,
    Kendini arayan bir ruh,
    Sessizliğe gömülmüş.

  • Uykusuz Kentin Fısıltısı

    Gece yarısı çökerken taş duvarlara,
    Sessizlik bir örtü gibi yayılır sokaklara.
    Lambaların solgun ışığı dans ederken,
    Gölgeler uzun, karanlık hikayeler fısıldarken.
    Saatlerin tik takları birer yalnız melodi,
    Uykusuzluğun şarkısı yükselir derinden.
    Kediler gizlice süzülür, bir gölge misali,
    Rüzgar yaprakları savurur, bir hatıra misali.
    Birkaç ışık yanar, uykuyu delen,
    Bir umut belki, bir bekleyiş içinde.

    Yarım kalmış düşler, silik hayaller,
    Karanlığın içinde kaybolur yavaş yavaş.
    Gece bekçisinin adımları yankılanır,
    Uykusuzluğun nöbeti tutulur usul usul.
    Sabahın ilk ışıkları görünene dek,
    Kent fısıldar, uyumaz, bekler sessizce.
    Yarınlara dair umutlar yeşerir,
    Yepyeni bir güne doğrulur inatla.

  • Küllenen Miras

    İçimizde biriken öfkeyi kim susturacak
    Bu suskun duvarlar mı, yoksa yalanlar mı?
    Her yeni gün bir eski hesaplaşma
    Unutulmuş yüzler, silik hatıralar.
    Bizi bizden alan karanlık,
    Yarınlara sakladığımız zehir.
    Bir umut kırıntısı belki de
    Yeniden doğuşun işareti.

    Yüzlerdeki maskeler düşerken,
    Gerçeğin acımasızlığı vurur.
    Hangi rüzgar savuracak küllerimizi?
    Hangi deniz dindirecek yangınımızı?
    Haykırışlarımız yankılanır boşlukta,
    Bir cevap bekleriz umutsuzca.
    Ama sadece sessizlik karşılar bizi,
    Kaybolmuş bir neslin feryadı bu.
    Yarınlar belirsiz bir sis perdesi,
    Dün ise kapanmayan bir yara.

    İsyan filizlenir içimizde yavaşça,
    Bir fırtına öncesi sessizlik gibi.
    Bu toprak, bu kan, bu gözyaşı,
    Hepsi bir bedel miydi yoksa?
    Umutsuzluğa rağmen,
    Bir ışık ararız karanlıkta.
    Belki de en karanlık an,
    Şafağın en yakın olduğu andır.

    Yıldızlara bak,
    Sonsuzluğa dokun.
    Unutma, biz varız.

    Biz buradayız,
    Küllerimizden doğarız.
    Baki olan direniştir.

    Her düşüş bir kalkışa gebedir,
    Her yara yeni bir güç verir.
    Sessiz çığlıklarımız birleşir,
    Bir orkana dönüşür.
    Duvarlar yıkılır, zincirler kırılır,
    Güneş yeniden doğar üzerimize.
    Unutulan değerler yeniden yeşerir,
    Küllerimizden yeni bir dünya doğar.
    Biz, kaybolmuş bir neslin çocukları,
    Geleceği yeniden yazmaya hazırız.

    Geçmişin yükünü omuzlarımızda taşıyoruz,
    Geleceğe umutla bakıyoruz.
    İsyanımız bir şarkı gibi yükseliyor,
    Karanlığı yırtan bir feryat.
    Yeniden doğuşun sancıları içindeyiz,
    Küllerimizden bir anıt yükselteceğiz.
    Bu toprak, bu vatan, bu hayat,
    Bizimdir, bizim kalacak.

  • Eylülün Sesiyle Gelen Hüzün

    Yaprak düşerken sessizce, bir şarkı fısıldar rüzgar,
    Toprak kokusu karışır havaya, anılar canlanır usulca.
    Güneşin solgun ışığı vurur yüzlere, bir veda busesi gibi,
    Eylülün sesiyle gelen hüzün, içimizde yankılanır derince.

    Kuşlar göç ederken uzaklara, bir hasret bırakır ardında,
    Gökyüzü griye döner, sanki ağlar gibi sessizce.
    Yollar uzar gider, bilinmez diyarlara doğru,
    Eylülün melankolisi çöker, kalbimize bir ağırlık gibi.

  • Eski Taş Duvar

    gözüm takıldı bir an
    unutulmuş bir köşede
    çocukluğumun resimleri canlandı
    taş duvar, sırlarını saklardı
    kimselere anlatmazdı derdimi
    gözyaşımı emdi sessizce

    ne zaman o yoldan geçsem
    bir anılar seline kapılırdım
    duvarın dili olsa da konuşsa
    gizlediği ne çok şey vardı
    büyüdüğümü, değiştiğimi görse
    taşlar arasında saklanan oyunlar
    ilk aşkın heyecanı sinmiş oraya
    kimselere bahsetmezdim içimden
    o duvar benim sırdaşım olmuştu
    yanımdan geçerken içim titrerdi

    duvarın dibinde dinlenirdim bazen
    güneşin sıcaklığıyla uyurdum
    kuş sesleri ninni gibi gelirdi
    hayaller kurardım geleceğe dair
    taşlar şahit olurdu düşlerime
    oysa şimdi her şey çok farklı
    o duvar hala aynı yerde duruyor
    ben ise çok uzaklarda kaldım
    neden böyle oldu diye sorarım kendime
    taş duvar cevapsız kalır sadece

    ne vakit içimde bir boşluk hissetsem
    o duvarı ararım çocukluğumu
    taşların soğukluğu içimi ısıtır
    geçmişin izleri canlanır gözümde
    keşke geri dönebilsem o günlere
    taş duvar bana bir şeyler fısıldar
    anlayamam ne dediğini bilirim
    ama kalbimde hissederim onun sesini
    taş duvar benim en yakın arkadaşımdı

    şimdilerde uzaktan bakarım
    eskiden taş duvarı özlerim

    taş duvar yıkılmaya yüz tutmuş
    hatıralar silinir mi zamanla
    acaba beni hatırlar mı hala
    belki de unutmuştur çoktan
    taş duvar bir mezar gibi sessiz
    güneş vursa da ısıtmıyor artık
    artık sadece bir anı benim için
    yine de içimde bir umut var
    bir gün geri döneceğim diye
    o zaman anlatacağım her şeyi
    taş duvar beni dinleyecek sessizce

  • Eski Hamam Taşları

    Bir gölge düştü maziye,
    Görenek ördü taş duvarı.
    Sıcak buharla yükselen sırlar,
    Karanlık kuytularda fısıldar.
    Yüzlerde kaybolan eski neşe.

    Hamam taşları şahit zamana,
    Çıplak ayakların izi derinde,
    Anlatır nice hayat hikayesi,
    Dedikodular yankılanır kubbede,
    Gelinler ağlar, kızlar hayal kurar.
    Kese köpüğüyle arınır bedenler,
    Görenek sancısıyla yoğrulur kaderler,
    Bir âdet zinciri sarar dört bir yanı,
    Kurtuluş yok mudur bu dar alandan?
    Her taşta bir umut, her izde bir yara.

    Görenek ağır yük,
    Sırtlarda taşınan.
    Değişmez yazgı sanki,
    Kabullenmek tek çare.

    Hamam tası boş,
    Gözlerde yaşlar.
    Görenek esir alır,
    Özgürlük uzak.

    Sıcak taşlar soğur zamanla,
    Buhar dağılır, sırlar kaybolur,
    Görenek hükmünü sürdürür yine,
    Kızların düşleri yıkılır bir bir,
    Umutlar tükenir, gözler kararır.
    Duvarlar suskun, taşlar soğuktur,
    Geçmişin izleri silinmez derinde,
    Hamam taşları fısıldar hala o günü,
    Görenek zinciri çözülmez kolay kolay,
    Bir sonraki gelinin çığlığı yankılanır.

    Hamam taşları şahit bir ömre,
    Sıcak su akar, gözyaşı karışır,
    Görenek ağırdır, taşınır durulur,
    Bir sonraki nesile miras kalır.
    Duvarlar sessizce fısıldar geçmişi,
    Kızların umutları tükenir yavaşça,
    Hamam taşları soğuk ve yalnızdır,
    Gelecek nesillerin kaderi çizilir,
    Görenek zinciri kırılır mı bir gün?
    Sessizlik çöker, umutsuzluk artar.

    Görenek kalıcı, hayat geçici,
    Taşlar tanık, sırlar saklıdır.
    Bir sonraki nesil bekler umutla,
    Zincir kırılsın, görelim artık.
    Hamam taşları sessizce ağlar,
    Görenek zinciri çözülmez kolay,
    Kızların düşleri kaybolur yavaş,
    Umutlar tükenir birer birer,
    Taşlar soğuk, duvarlar dilsiz,
    Gelecek nesiller kurtulacak mı?