Yazar: Cuma Bozkurt

  • Kum Saati Yüzlüm

    Beklemek, bir sabır çiçeği,
    Ömrümün duvarında açan.
    Her yaprağı bir anı, solgun ve yorgun,
    Bir umut kırıntısı, rüzgârda savrulan.
    Gözlerim yolda, bir ömür boyu.

    Saatler eriyor, kum tanesi misali,
    Avuçlarımdan kayıp giden,
    Bir ömürlük özlem, sineme kazınan.
    Beklemek, bir gölge, peşimi bırakmayan,
    Bir sis perdesi, önümü kapatan.
    Yüreğimde bir yangın, hiç sönmeyen,
    Her geçen gün daha da alevlenen.
    Gözlerim seni arar, kalabalıklar içinde,
    Bir umut ışığı, karanlık gecede.
    Beklemek, bir sınav, dayanılması zor,
    Ama yine de beklerim, inanarak, severek.

    Zaman bir nehir, akıp gidiyor durmadan,
    Ben kıyısında bekleyen bir yolcu.
    Yorgun düşmüşüm, umutlarım tükenmiş,
    Ama yine de beklerim, inatla, sevdayla.
    Belki bir gün gelirsin, ansızın, umulmadık bir anda.

    Beklemek, bir kader, yazılmış alnıma,
    Silinmez, değişmez, çaresi yok.

    Gözlerim birer pusula, seni arayan,
    Yüreğim bir harita, yolunu bulan.
    Beklemek, bir umut, içimde yeşeren,
    Bir sevda türküsü, dillerde dolanan.
    Belki bir gün kavuşuruz, seninle, sonsuza dek,
    Beklemek, bu umutla yaşamaktır.

    Yüzümde çizgiler, kum saati misali,
    Her biri bir bekleyişin izi.
    Gözlerimde yaşlar, dinmeyen bir hasret,
    Yüreğimde sancılar, geçmeyen bir acı.
    Beklemek, bir yaşam biçimi, benim için,
    Sensiz geçen her an, bir ömür gibi.
    Ama yine de beklerim, sabırla, sevgiyle,
    Belki bir gün dönersin, o güzel yüzünle.
    O kum saati yüzünde, zamanın izleri silinir,
    Ve biz, sonsuza dek mutlu oluruz, birlikte.

  • YABANCI TRENLER

    Ray Sesinde Ölüm Uykusu

    Peronda bir yabancı tren beklerim,
    Yüzüme vuran isli rüzgar,
    Hatıralar birer duman bulutu,
    Yükselir, kaybolur istasyonun tavanında.
    Gözlerim, unutulmuş bir peron saati,
    Akrep yelkovan kavuşmaz asla.
    Bir ayrılık türküsü çalar uzaklarda,
    Yüreğim bir garip kuş, kanatları kırık.
    Gelir mi bilmem, beklemekten yorgunum.

    Hayalet Şehirde Bekleyiş

    Her tren düdüğü, bir umut, bir hayal kırıklığı,
    Vagonlar geçer, yüzler silinir camlarda.
    Ben burada kalırım, bu terk edilmiş şehirde,
    Yalnızlığımın sesi yankılanır sokaklarda.
    Çantamda bir demet solmuş çiçek,
    Sevdiğim kadının saçlarından bir tutam.
    Gidişin bir tren kazası gibi, ani ve acımasız,
    Raylar sonsuzluğa uzanır, ben sensizim.
    Her tren sesi bir veda, her yolcu bir yabancı,
    Bu şehir bir mezarlık, ben mezar bekçisi.

    Yersiz Yurtsuz

    Nereye gitsem nafile, her yer yabancı,
    Sensizliğin gölgesi düşer üzerime.

    Keder Yüklü Vagonlar

    Vagonlar keder yüklü, kompartımanlar hüzün dolu,
    Her yolcu kendi hikayesini taşır içinde.
    Kiminin gözleri yaşlı, kiminin yüzü solgun,
    Hepimiz aynı trenin yolcusuyuz aslında.
    Hayat bir yolculuk, inişli çıkışlı,
    Kimi güler, kimi ağlar, kimi uyur.
    Ben uyanığım, görüyorum, hissediyorum,
    Bu acımasız yolculuğun sonsuzluğunu.
    Her istasyon bir durak, bir ayrılık,
    Her tünel bir karanlık, bir bilinmezlik.
    Ve ben, bu keder yüklü vagonda bir başıma,
    Yolun sonunu beklerim, umutsuz ve yorgun.

    Yitik Umutlar

    Artık geç kaldım,
    Her şey bitti.
    Ayrılık kaçınılmaz.

    Son Düdük

    Yabancı trenler geldi geçti,
    Ben hala buradayım, bekliyorum.
    Son düdük çalındı, gece çöktü,
    Bir veda şarkısı gibi yankılanır içimde.
    Bu istasyon benim kaderim, sensizliğim.

  • Kül Rengi Şarkılar

    Sessizlik çökerken şehre,
    Yapayalnızım, bir gölge gibi,
    Sarılan anılar nefesime.

    Lambaların solgun ışığında kaybolur yüzüm,
    Her çizgi bir pişmanlık, her kırışık bir sızı.
    Radyodan yükselen cızırtılı sesler,
    Ruhumun derinliklerine işleyen bir melodi.
    Yitik bir aşkın yankısıdır belki,
    Ya da unutulmuş bir umudun fısıltısı.
    Kadehimdeki şarap, acıları dindirmeye yetmez,
    Geçmişin hayaletleri dans eder odamda.

    Bir zamanlar ne çok hayal kurmuştum,
    Şimdi hepsi kül rengi birer anı sadece.
    Kalbimde biriken yalnızlık, bir girdap gibi çeker beni içine.
    Kelimeler boğazımda düğümlenir, bir çığlık olur içimde.
    Gözlerim karanlığa takılır, bir umut ışığı ararım.
    Ama bulamam, çünkü karanlık benim kaderimmiş meğer.
    Saatler geçer, geceler uzar,
    Yıldızlar kaybolur, ay saklanır.
    Ben, bu sonsuz gecenin ortasında bir başıma,
    Kül rengi şarkılar söylerim sessizce.

    Dumanı tüten sigaram, tek yoldaşım bu gece,
    Küllerimle birlikte savrulur gider umutlarım.
    Her nefeste biraz daha eririm, biraz daha yok olurum.
    Aynadaki suretim, yabancı birine dönüşür.
    Gözlerindeki o tanıdık ışıltı kaybolmuş,
    Yerini derin bir hüzün almış.
    Belki de hiç olmamış bir hayaletin yansımasıdır bu,
    Ya da benliğimin en karanlık köşesi.

    Sonsuz bir yalnızlık…
    Kül rengi şarkılar…
    Suskun bir veda…
    Ben ve gece…

  • Külrengi Lunapark

    Dönme dolaplar paslı, salıncaklar küflü,
    Bir zamanlar çocuk sesleriyle yankılanan bu yer,
    Şimdi sessizliğe gömülmüş, terk edilmiş.
    Rüzgar, kırık oyuncakların arasında esiyor.

    Palyaçonun makyajı akmış, gülüşü donuk,
    Pamuk şeker artık yok, sadece örümcek ağı.
    Aşk tünelinde yalnızlık kol geziyor,
    Çarpışan arabalar suskun, direksiyonları kırık.
    Hayalet treni raylarında pas izleri,
    Ve her kabinde bir hüzün hikayesi.
    Bu lunapark bir mezarlık, anıların gömüldüğü.

    Külrengi bir gökyüzü altında bekleyen bir garip,
    Elinde solgun bir balon, gözleri uzaklara dalgın.
    Belki bir zamanlar burada mutlu olmuştu,
    Belki de sadece kaybolmuştu bu kalabalıkta.
    Şimdi tek başına, hatıralarıyla baş başa,
    Dönen atlıkarıncanın melankolik ezgisi eşliğinde.
    Bu terk edilmiş lunapark, onun ruhunun aynası,
    Kırık dökük, hüzünlü ve unutulmuş.

    Ve gece çöker, yıldızlar kaybolur,
    Ay, paslı dönme dolaba vurur, ışıltısı soluk.
    Gölgeler uzar, fısıltılar duyulur,
    Bu lunaparkta yaşayan hayaletlerin dansı başlar.
    Belki bir gün yeniden açılır kapıları,
    Belki bir gün yeniden çocuk sesleriyle dolar,
    Ama o güne kadar, hüzünle bekler,
    Külrengi lunapark, anıların bekçisi,
    Unutulmuş bir düş, bitmeyen bir serenat.
    Ve o garip adam, elinde solgun balonla,
    Ebediyen dolaşır bu terk edilmiş yerde.

  • Yansımanın Ötesi

    Cam kırığı hatıralar birikir içimde,
    Her yansıma bir başka suret sunar bana.
    Gerçek kimliğim kaybolmuş bir gölge,
    Aynalar yalan söyler, yüzümde bir sırıtma.

    Sırça köşkümde yankılanır yalnızlığım,
    Çatlaklar belirir ruhumun duvarlarında.
    Her bakışta yeni bir benlik yaratırım,
    Yüzleşmekten kaçarım, sahte aynalarımda.

    Bir maske takarım her sabah, sahte gülüşler saçarım,
    Kendimi kandırırım, gerçeği görmezden gelirim.
    Aynadaki suretim yabancılaşır her geçen gün,
    Bir kuklaya dönüşürüm, ipleri başkasının elinde.
    Yalanlarım örter gerçeğimi, sahteliğim saklar özümü,
    Kendi oyunumda kaybolurum, çıkış yolu bulamam.
    Aynalar kırılır, parçalarım her yere dağılır,
    Yansımanın ötesinde, kim olduğumu unuturum.

    Çift kişilikli bir hayat sürerim, iki farklı dünyada,
    Birinde kahramanım, diğerinde zavallı bir kaybeden.
    Aynalar yalan söyler, ama ben inanırım onlara,
    Gerçekle yüzleşmekten korkarım, kaçarım kendimden.
    Bir labirentte döner dururum, çıkış yolu ararım,
    Ama her adım beni daha da derinlere sürükler.
    Yüzleşmekten kaçtıkça, daha da kaybolurum,
    Aynaların karanlık dehlizlerinde yok olurum.
    Kimim ben, bu yalanlar arasında?
    Kendimi ararım, aynalarda, geçmişte, gelecekte,
    Ama bulamam, çünkü ben yalanın ta kendisiyim.

    Bir gün, aynanın karşısına geçer, gözlerimi kaparım,
    Ve içimdeki gerçeği bulmaya çalışırım.
    Yüzleşirim korkularımla, hatalarımla, pişmanlıklarımla,
    Ve kabul ederim kendimi, olduğum gibi.
    Artık aynalara ihtiyacım yok, gerçeği biliyorum,
    Yansımanın ötesinde, ben varım.

    Kırık aynaların parçalarını toplarım, bir araya getiririm,
    Ve onlardan yeni bir sanat eseri yaratırım.
    Yansımaların ötesinde, kendi gerçeğimi bulurum,
    Ve o gerçeği yaşamaya başlarım, korkusuzca, özgürce.
    Artık yalanlara ihtiyacım yok, ben gerçeğim,
    Ve o gerçeği tüm dünyaya haykırırım.
    Yansımanın ötesinde, yeni bir ben doğar,
    Kendimi severim, kabul ederim, değer veririm.

  • Kül Rengi Sabah

    Uykusuz bir gecenin ardından doğan gün,
    Şehrin üzerine sinmiş sis perdesi,
    Ruhumun derinliklerinde yankılanan bir boşluk,
    Kuş sesleri değil, sirenlerin acı çığlıkları.
    Camdan yansıyan siluetim bir yabancı,
    Geçmişin hayaletleri sarmış dört bir yanımı,
    Kaybolmuş bir yolculuğun pusulası elimde,
    Yine de umut ararım, bir ışık huzmesi beklerim,
    Bu kül rengi sabahın karanlığında.

    Kelimeler boğazımda düğümlenir, konuşamam,
    Düşüncelerim karmaşık bir labirentte kaybolur,
    Yüreğimde biriken acılar taşar, gözyaşlarımla karışır,
    Yapayalnızım bu beton ormanında, kimsesiz,
    Rüzgarın uğultusu fısıldar geçmişin sırlarını,
    Gelecek belirsiz, bir muamma, çözülmeyen,
    Anılar birer birer canlanır, canımı yakar,
    Bir zamanlar güldüğüm, şimdi ağladığım günler,
    Kaybolmuş bir aşkın izleri silinmez,
    Ve ben, bu kül rengi sabahın mahkûmu.

    Boşluk.

    Güneşin ilk ışınları deler sis perdesini,
    Umutsuzluğun pençesinde kıvranan ruhum,
    Bir umut filizi yeşerir içimde usulca,
    Belki de her karanlık sabahın ardından bir aydınlık gelir,
    Belki de her vedanın ardından yeni bir başlangıç vardır,
    Kırık hayallerimin enkazında bir umut ararım,
    Yeniden doğmak, yeniden başlamak için bir fırsat,
    Gözlerim kamaşır, güneşin sıcaklığı içimi ısıtır,
    Bu kül rengi sabahın hüznü dağılır yavaş yavaş,
    Hayatın yeniden başladığına inanmak isterim,
    Ve ben, bu yeni güne umutla başlarım.

    Sessizlik.

  • Külrengi Senfoni

    Fabrika düdükleri yırtar sessizliği,
    Gri bir sis çöker beton ormanına.
    Çelik kuşlar kanat çırpar gökyüzünde,
    Yüzler donuk, bakışlar anlamsız.

    Umut, paslı bir çarkın dişlileri arasında ezilir,
    Ritmik bir uğultu sarar her yanı, yabancı bir melodi.
    Vinçlerin gölgesi düşer yorgun bedenlere,
    Ter kokusu karışır mazotun ağır kokusuna.
    Yapayalnızım bu devasa makinenin içinde,
    Her hareket bir görev, her duruş bir emir.
    Düşlerim, çelikten bir kafesin ardında tutsak,
    Külrengi bir senfoni yükselir derinden.

    Bu şehir, ruhumu kemiren bir canavar,
    Gelecek, belirsiz bir sis perdesi ardında saklı.
    Yine de direniyorum, bir umut ışığı arıyorum,
    Belki bir gün güneş doğar bu külrengi dünyada.
    Ve ben, o güne kadar hayatta kalacağım.

  • Külrengi Şafak

    Külrengi bir şafak, uykusuzluğun resmi,
    Kirpiklerime asılı, bitmeyen bir bekleyiş.
    Şehrin beton yüzü, gri bir melankoli,
    Yansıtır ruhumun en derin köşesini.

    Tramvay raylarında yankılanan yalnızlık,
    Çınlar kulaklarımda, bir ağıt gibi.
    Sigara dumanı, umutsuzluğun perdesi,
    Örter yüzümü, saklar gözyaşlarımı.

    Kedi gözleri gibi parıldayan neon ışıklar,
    Delirmiş bir rüyanın yansıması sanki.
    Asfaltın çatlaklarında büyüyen yabani otlar,
    Hayata tutunmanın inatçı direnişi.

    Gece kuşlarının fısıltısı, unutulmuş şarkılar,
    Hatırlatır geçmişin solgun anılarını.
    Rüzgârın uğultusu, kayıp bir aşkın sesi,
    Savurur yaprakları, dağıtır düşlerimi.

    Kilitli kapılar ardında saklanan sırlar,
    Fısıldar duvarlar, anlatır pişmanlıkları.
    Yüzüme çarpan yağmur damlaları, gözyaşlarım,
    Karışır birbirine, temizler kirliliğimi.

    Saat kulesinin çanları, zamanın acımasızlığı,
    Her vuruşta bir anı siler, bir umut söndürür.
    Parktaki bankta oturan yaşlı adam, hayata küskün,
    Gözlerinde bin yıllık yalnızlığın yorgunluğu.

    Sahildeki martıların çığlıkları, özgürlüğe hasret,
    Kanat çırpar gökyüzünde, kaybolur ufukta.
    Denizin dalgaları, sonsuz bir melodi,
    Sakinleştirir ruhumu, dindirir acılarımı.

    Karanlık sokaklarda yankılanan ayak sesleri,
    Tanıdık bir yabancının silueti belirir.
    Belki bir dost, belki bir düşman, bilinmez,
    Hayatın sürprizleri, beklenmedik karşılaşmalar.

    Külrengi şafak, yeni bir günün başlangıcı,
    Umutsuzluğun gölgesinde bir umut ışığı.
    Belki bugün değişir her şey, belki her şey aynı kalır,
    Ama yine de yaşamak, inadına yaşamak gerekir.

    Yıldızlar sönmeye başlar, güneş doğar yavaşça,
    Külrengi şafak, yerini altın sarısı bir sabaha bırakır.
    Ve ben, bu şehrin yabancısı, yoluma devam ederim,
    Kalbimde bir umut kırıntısı, gözlerimde yaşama sevinci.
    Bir gölge gibi dolanırım sokaklarda,
    Kendi içimde kaybolurum, kendi içimde bulurum.
    Kelimelerim susar, düşüncelerim dağılır,
    Sadece hissederim, var olduğumu hissederim.
    Bu şehir benim mezarım, bu şehir benim evim,
    Bu şehir benim kaderim, bu şehir benim hayatım.
    Ve ben, bu külrengi şafağın şahidi,
    Sonsuzluğa doğru yolculuk yaparım.

  • Kül Rengi Hatıralar

    Saatler durulur, zaman yavaşlar,
    Kül rengi bir sabah çöker üzerime.
    Hatıralar canlanır, birer birer,
    Silik fotoğraflar gibi, solgun ve eski.
    Yüzler kaybolur, sesler fısıltıya döner,
    Bir zamanlar yaşananlar, şimdi birer hayalet.
    Gözlerimde biriken yaşlar, mazinin aynası,
    Yüreğimde bir sızı, dinmeyen bir özlem.
    Kül rengi hatıralar, beni esir alır.

    Gözlerim kapalı, geçmişe yolculuk,
    Bir tren garında bekleyen bir yolcuyum.
    Peronda tanıdık simalar belirir,
    Gülümserler, el sallarlar, sonra kaybolurlar.
    Vagonlar dolusu anı, bavulumda keder,
    Raylarda yankılanır gidenlerin sesi.
    Her istasyon bir veda, her durak bir ayrılık,
    Gözyaşlarımla ıslanır yastığım her gece.
    Kül rengi hatıralar, beni terk etmez,
    Peşimi bırakmaz, hep benimle kalır.
    Zamanın tozlu sayfalarında saklı.

    Yüzüm buruşur, ellerim titrer,
    Kül rengi bir anı, beni yakalar.

    Bir şarkı duyulur, eski bir aşkın melodisi,
    Kalbim hızla çarpar, nefesim kesilir.

    Güneş batar, gökyüzü kızıl bir renge bürünür,
    Kül rengi hatıralar, daha da belirginleşir.
    Yalnızlığın sesi yükselir, içimi ürpertir,
    Bir mum gibi eririm, tükenirim yavaşça.
    Gecenin karanlığı, beni yutar bir anda,
    Rüyalarım kabusa döner, uyanmak isterim.
    Kül rengi hatıralar, beni bırakmaz,
    Zihnimde dans eder, ruhumu kemirir.
    Sabahı beklerim, umutla, çaresizce.

    Gözlerimi açarım, dünya yine aynı,
    Kül rengi bir sabah, yine benimle.
    Kalkarım yataktan, silkinirim,
    Ama hatıralar peşimi bırakmaz.
    Bir kahve yaparım, sigara yakarım,
    Hayata tutunmaya çalışırım, nafile.
    Kül rengi hatıralar, beni ele geçirir,
    Benden bir parça olur, ben onlarla yaşarım.

    Ve ben, kül rengi hatıralarla dolu,
    Bir ömür böyle geçer, kabullenirim.
    Çünkü onlar, benim en değerli hazinem,
    Kaybetmekten korktuğum, sonsuza dek saklayacağım.
    Kül renginde bir hayat, benim kaderim.

  • Karanlık Şarkılar

    Yüzümde bir maske, sahte bir gülümseme,
    Gecenin koynunda kaybolan bir gölgeyim.
    Ruhum prangalı, zincirlerim hayallerim.

    Kalbimde biriken karanlık şarkılar,
    Dudaklarımda suskun bir feryat.
    Her notası bir acı, her sözcüğü bir isyan,
    Boğulurum yalnızlığın derin sularında.
    Gözlerimdeki yaşlar, birer birer düşer yere,
    Yüreğimde açılan yaralar kan revan içinde.
    Umutlarım birer birer söner karanlıkta,
    Kaybolurum kendi labirentimde.
    Ve ben, karanlık şarkılarla dans ederim,
    Sonsuz bir melankoli içinde.