Külrengi Lunapark

Dönme dolaplar paslı, salıncaklar küflü,
Bir zamanlar çocuk sesleriyle yankılanan bu yer,
Şimdi sessizliğe gömülmüş, terk edilmiş.
Rüzgar, kırık oyuncakların arasında esiyor.

Palyaçonun makyajı akmış, gülüşü donuk,
Pamuk şeker artık yok, sadece örümcek ağı.
Aşk tünelinde yalnızlık kol geziyor,
Çarpışan arabalar suskun, direksiyonları kırık.
Hayalet treni raylarında pas izleri,
Ve her kabinde bir hüzün hikayesi.
Bu lunapark bir mezarlık, anıların gömüldüğü.

Külrengi bir gökyüzü altında bekleyen bir garip,
Elinde solgun bir balon, gözleri uzaklara dalgın.
Belki bir zamanlar burada mutlu olmuştu,
Belki de sadece kaybolmuştu bu kalabalıkta.
Şimdi tek başına, hatıralarıyla baş başa,
Dönen atlıkarıncanın melankolik ezgisi eşliğinde.
Bu terk edilmiş lunapark, onun ruhunun aynası,
Kırık dökük, hüzünlü ve unutulmuş.

Ve gece çöker, yıldızlar kaybolur,
Ay, paslı dönme dolaba vurur, ışıltısı soluk.
Gölgeler uzar, fısıltılar duyulur,
Bu lunaparkta yaşayan hayaletlerin dansı başlar.
Belki bir gün yeniden açılır kapıları,
Belki bir gün yeniden çocuk sesleriyle dolar,
Ama o güne kadar, hüzünle bekler,
Külrengi lunapark, anıların bekçisi,
Unutulmuş bir düş, bitmeyen bir serenat.
Ve o garip adam, elinde solgun balonla,
Ebediyen dolaşır bu terk edilmiş yerde.


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir