Kategori: Şiir

  • Eylül Serenadı

    Yapraklar dökülürken içimden, bir eylül akşamı,
    Hüzünlü bir serenat çalar rüzgâr, adını fısıldar.
    Gözlerin, iki damla yağmur, düşer yanaklarıma,
    Sensizlik, içimde büyüyen bir ayrılık şarkısı.
    Bu şehir sensiz bir sürgün yeri, her köşe bir zindan,
    Sokaklarda hayalinin peşinden koşarım, yorulurum.
    Aşk, eski bir melodi, takılır kalır dilime,
    Anılar, sararmış fotoğraflar gibi eskir avuçlarımda.
    Banklar boşalır, parklar sessizleşir,
    Gökyüzü ağlar benimle birlikte, gri ve kasvetli.
    Her kaldırım taşı senin adını heceler,
    Her sokak lambası hayalini çizer karanlığa.
    Ve ben, bu eylül akşamında seni beklerim, hep beklerim,
    Belki bir sonbahar sabahında dönersin diye,
    Yüreğimde solan çiçeklerle.

  • Leyla’nın Çölü

    Mecnun misali düşmüşüm Leyla’nın çölüne,
    Serap olur hayalin, her adımda kaybolurum.
    Güneş yakar tenimi, kumlar kavurur içimi,
    Susuzluğum sen, vaham sen, umudum sen.
    Bu aşk bir ateşten gömlek, giydim, yanıyorum,
    Küllerim savrulur rüzgârda, sana doğru uçarım.
    Sen, ulaşılmaz bir yıldız, ben sana uzanan el,
    Geceler boyu adını sayıklarım, mehtaba yalvarırım.
    Yollar dikenli, ayaklarım kan revan,
    Ama vazgeçmem senden, ey sevgili canan!
    Bu çöl benim kaderim, bu hasret benim yoldaşım,
    Aşkınla yanıp tutuşmak, en büyük sevdam.
    Ve bu aşk, bitmeyen bir hasret, sonsuz bir çile,
    Leyla’sız bu çölde bir divaneyim işte.

  • Gözyaşı Denizi

    Bir damla gözyaşınla başlar her şey,
    Okyanuslar taşar sonra, boğulurum.
    Kirpiklerin birer hançer, saplanır kalbime,
    Bakışların celladım olur, her gün yeniden ölürüm.
    Sen, uzak bir ada, ben sığınacak liman arayan gemi,
    Dalgalarınla döversin, rüzgârlarınla savurursun.
    Aşkın bir fırtına, yakalar beni, alabora eder,
    Yelkenlerim yırtık, pusulam kayıp,
    Umutlarım birer birer batar sulara.
    Gözyaşlarım tuzlu bir deniz olur,
    İçinde çırpınır dururum çaresizce.
    Ve ben, bu gözyaşı denizinde kaybolurum,
    Ne bir ışık görünür, ne de bir kurtuluş.

  • Hüzün Akşamları

    Demir parmaklıklar ardında bir gölgeyim şimdi,
    Hüzün zindanının soğuk taşlarında yankılanır kederim.
    Her gün bir idam mahkûmunun son bakışını görürüm,
    Ve anlarım, sevdiğini öldüren herkes ölüme mahkûmdur.
    Kelimelerim prangalı, düşüncelerim yasaklı,
    Bu dört duvar arasında çürür gider ruhum.
    Aşk, bir zamanlar en masum günahımdı,
    Şimdi ise en ağır cezam, en bitmeyen azabım.
    Geceleri hücreme sızan ay ışığı bile,
    Teselli etmez artık kanayan kalbimi.
    Her nefes bir ağıt, her an bir işkence,
    Ve ben, bu dipsiz kuyuda kaybolmuş bir ruh.

  • Son Durak Hüzün

    Hayat bir tren yolculuğu, son durağı hüzün,
    Biletçi keser umutlarımı, kondüktör çalar düdüğü.
    Raylarda yankılanır geçmişin pişmanlıkları,
    Vagonlarda sıkışıp kalır yarım kalmış sevdalar.
    Ben, bu trenin kaçak yolcusu,
    Gidecek bir yerim yok, dönecek bir umudum.
    Her istasyon bir hayal kırıklığı, her mola bir veda,
    Penceremden akar giderken hayatlar,
    Benimki bir muamma, çözülmeyen bir bilmece.
    Ve ben, bu sonsuz yolculukta bir başına,
    Valizimde birikmiş kederlerle ilerlerim.

  • Beton Çiçekleri

    Kaldırım kenarında açan bir beton çiçeğiyim,
    Ezilmeye mahkûm, yine de direnen.
    Gözyaşlarımla sularım umutlarımı,
    Güneşe küskün, rüzgâra yenik.
    Bu şehir bir hapishane, ben müebbet mahkûmu,
    Hayallerim parmaklıklar ardında çürür.
    Her nefes bir işkence, her adım bir eziyet,
    Ama yine de yaşarım, inadına yaşarım.
    Köklerim betonu deler, filizlerim göğe uzanır,
    Bir umut yeşertirim enkazın ortasında.

  • Ucuz Şarap Tadında

    Birahanede unutulmuş bir adamım ben,
    Ucuz şarap tadında hayatım, ekşi ve buruk.
    Garson kızın yorgun gülüşünde ararım aşkı,
    Duvarlardaki lekelerde geçmişimi okurum.
    Kelimelerim küfürbaz, hayallerim sefil,
    Bu şehir bir batakhane, ben müdavimi.
    Her kadehte biraz daha boğulurum,
    Sarhoşluğum bir sığınak, ayyaşlığım yorgan.
    Bukowski’nin hayaletiyle dans ederim geceleri.

  • Kırık Plak

    Hayat, bozuk bir plak gibi takılır kalır bazen,
    Aynı nakaratı tekrarlar durur acılar.
    Sözcükler yetim, cümleler öksüz,
    Anlam firar eder, geriye tortusu kalır.
    Ben, bu kakafoninin ortasında bir dilsiz,
    Suskunluğum çığlık, bakışlarım isyan.
    Küçük İskender’in kanayan mısraları gibi,
    Ruhum kan revan içinde, şiirim paramparça.

  • Morfin Çiçeği

    Damarlarıma zerk edilen bir afyondur gece,
    Morfin çiçekleri açar kanayan ruhumda.
    Gerçeklik, eğreti bir elbise gibi durur üzerimde,
    Soyunup fırlatırım onu, en kuytu köşeye.
    Kelimelerim zehirli sarmaşık, boğar saflığı,
    Ve ben, kendi yarattığım cehennemde bir şeytan.
    Aşk, kanla beslenen bir vampir misali.

  • Paslı Makas

    Zaman, eski bir makas gibi keser umutları,
    Avuçlarımda biriken paslı hayaller.
    Gecenin kör kuyusuna düşerken kelimeler,
    Şizofrenik kahkahalar atar içimdeki çocuk.
    Aynada gördüğüm suret yabancı,
    Gözlerinde bin yıllık sürgünlerin yorgunluğu.