Yazar: Cuma Bozkurt

  • Kum Saati Sırları

    Umut bir tohumdu, ektim toprağa.
    Filizlendi, büyüdü, döndü yaprağa.
    Şans denen rüzgarla savruldu gitti,
    Belki bir çöle düştü, belki bir suya.
    Bilmem nerede şimdi, hangi diyarda,
    Belki bir sevgiye, belki bir acıya.
    Beklerim yine de, yılmam beklemekten,
    Yeni bir tohum daha ekerim yarına.

    Kader bir yoldu, yürüdüm durmadan.
    Engeller çıktı hep, vazgeçmedim asla.
    Şans denen ışıkla aydınlandı yolum,
    Kimi zaman karanlık, kimi zaman aydınlıkta.
    Kaybolmadım hiç ben, yoldan sapmadım,
    Hep ileri baktım, hep geleceğe.
    Bilirim ki sonunda ulaşırım ben,
    O beklediğim yere, o hayal ettiğim an’a.

    Zaman bir nehir gibi akıp giderken,
    Hatıralar birer birer birikir zihnime.
    Şanslıydım ben, çok güzel anılarım var,
    Acısıyla tatlısıyla yaşadığım her an.
    Pişman değilim ben, hiçbir şeyden asla,
    Her şey bir ders oldu, her şey bir tecrübe.
    Gülümsüyorum şimdi, geçmişe baktıkça,
    Biliyorum ki hayat devam ediyor,
    Ve daha nice güzel günler var önümde.

    Şimdi durdum bir an, dinledim iç sesimi,
    Şans bir fısıltıydı, duyduğum derinden.
    “Korkma,” diyordu bana, “devam et yoluna,
    Seninle beraberim, her zaman her yerde.”
    Güvendim ben ona, o şans fısıltısına,
    Yeniden başladım ben, yeni bir umutla.
    Biliyorum ki başaracağım ben, her ne olursa olsun,
    Çünkü içimde bir inanç var benim,
    Ve şans her zaman yanımda olacak.

  • Yüreğime Bir Telaş Dokundu

    Bir sabah uyandım, içimde garip bir his,
    Ne olduğunu bilmeden bir telaş sardı beni.
    Rüzgarın fısıltısı mı, yoksa kuşların sesi mi?
    Anlam veremedim bu ani değişime.
    Sanki bir şeyler olacakmış gibi,
    Beklentilerle dolu bir an bu.

    Belki de yeni bir başlangıcın habercisi,
    Ya da unutulmuş bir anının yeniden canlanışı.
    Kalbim hızla atıyor, kanım deli gibi akıyor,
    Her şey mümkün gibi geliyor bu sabah.
    Gözlerimi kapattım, derin bir nefes aldım,
    Bu telaşın bana ne getireceğini merak ettim.
    Acaba bir aşk mı doğacak içimde yeniden?
    Yoksa bir hayal mi yıkılacak ansızın?

    Düşünceler birbiri ardına sıralanırken,
    Ben sadece bekliyorum, sabırla ve umutla.
    Belki de bu telaşın sebebi çok basit,
    Sadece hayatın kendisi, karmaşıklığıyla.
    Ama yine de içimde bir heyecan var,
    Beni yeni maceralara sürükleyecekmiş gibi.
    Bütün korkularımı bir kenara bırakıp,
    Kendimi bu akışa bırakmak istiyorum artık.

    Belki de bu telaş sadece bir yanılsama,
    Ama ben ona inanmak istiyorum.
    Çünkü hayatın en güzel anları,
    Beklenmedik sürprizlerle dolu olanlarıdır.
    Ve ben bu sürprizi yaşamaya hazırım,
    Yüreğimdeki telaşla birlikte.

    Hazırım yeni bir güne,
    Bütün belirsizliklerine rağmen.

    Bırakalım hayat bizi yönlendirsin,
    Bırakalım telaş kalbimizi coştursun.
    Çünkü her telaşın ardında bir umut vardır,
    Bizi daha iyi bir geleceğe taşıyacak olan.
    Belki de bu telaşın sebebi çok özeldir,
    Bana unutulmaz bir an yaşatacaktır.
    Ve ben o anı sonsuza dek hatırlayacağım,
    Yüreğimdeki bu tatlı telaşla birlikte.
    Şimdi gökyüzüne bakıyorum, güneş parlıyor,
    Her şey mümkün, her şey yeni başlıyor.

  • Yitik Pusulanın Hüznü

    Nedendir bu deniz rengi hüzün
    İçimde bir gemi batar usul usul
    Kumral bir yalnızlık çöker üstüme
    Sanki yollar kaybolur, izler silinir
    Yabancı bir kıyıya vurur bedenim
    Çözülür düğümler, kopar ipler

    Ah, o yitik pusulanın hüznü
    Yönümü bulamam, kaybolurum denizde
    Sonsuz bir boşlukta sürüklenirken
    Rüzgar fısıldar eski şarkıları
    Unutulmuş limanların hayali belirir
    Gözlerimde biriken tuzlu sular
    Dökülür yanaklarıma bir bir
    Kumsalın sessizliği sarar her yanı

  • Eriyen Sözler

    Güneş vurur taşlara,
    Sözler erir dudakta.
    Bir sessizlik çöker içime,
    Kaybolurum uzaklarda.

    Her bir kelime bir külçe,
    Ağırlığı altında ezilirim.
    Anlatmak isterdim ama,
    Güneş yakar dilimi.

    Duygularım birer duman,
    Gökyüzüne yükselirken dağılır.
    Ne kadar çabalasam da,
    Sözler erimeye mahkum kalır.

    Güneşin altında yalnızım,
    Sessizliğin koynunda kaybolmuş.
    Sözler eridikçe ben de eririm,
    Bir hiçliğe doğru sürüklenirim.
    Güneş, benim celladım olur,
    Sözler, benim mezar taşım.

    Geriye kalır sadece,
    Eriyen sözlerin izi,
    Ve bir avuç kül.

  • Saklanma Sanatı

    Sığınmayacaksın duvarlara, öyle içten içe.
    “Burada güvendeyim.” demeyeceksin.
    Demeyeceksin işte.
    Çünkü güvende değilsin.
    Öyle basit kurtuluşlar beklemeye gerek yok ki.
    Çok alışmayacaksın mesela. O duvarlar yıkılırsa şaşırırsın.

    Ve zaten genellikle o duvarlar yıkılır bir gün,
    Senin onlara alıştığından.
    Çok sığınmazsan, çok incinmezsin.
    Çok kapatmazsan kendini, çok yabancı da olmazsın hem.
    Hatta nefesini bile çok saklamayacaksın.
    Senin değilmiş gibi vereceksin.
    Hem hiçbir şeyin saklı değilse, bulunmaktan da korkmazsın.

    Onlarsız da nefes alabilirmişsin gibi davranacaksın.
    Çok engel olmayacak mesela önünde.
    Rahatça görebileceksin.
    İlle de bir şeyi saklayacaksan,
    Gözlerinin arkasındaki umudu saklayacaksın.
    Umutlarını saklayacaksın,
    Hayalleri, düşleri…
    Mesela en karanlık an, senin sırrın olacak.
    “O benim.” diyeceksin.
    Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan bir şeylerin…
    Mesela sessizlik senin olacak.
    İlle de bir şeye ait olacaksan, anılara ait olacaksın.

  • Şafak Vakti Sirenleri

    Şafak sökmeden çalar sirenler
    Yine bir umutsuzluk haberi gelir
    Sanki gökyüzü ağlar sessizce
    Her ışık bir vedayı fısıldar
    Yüreğimde bir acı büyür durur
    Kim bilir kim ayrıldı sevdiklerinden
    Belki bir baba belki bir evlat
    Bu şehir her gün bir yas tutar
    Sirenlerin sesi bir ağıt olur
    Duvarlar bile bu derde ortak olur

    Güneş doğarken yüzüme vurur
    Ama içimde karanlık bir his var
    Belki de bu yüzden şafak sevmem

    Şehrin üstünde gri bir duman
    Umutlar tükenirken sessizce
    Herkes kendi derdine düşmüş sanki
    Bir kuş kanat çırpar uzaklara
    Belki o da kurtulmak ister burdan
    Bu acımasız ve yabancı dünyadan
    Belki bir gün ben de uçarım

    Siren sesi yine yankılanır
    Bir umutsuz çığlık gibi
    Yüreğimde bir sızı kalır

    Şafak vakti sirenleri susmaz
    Bu şehirde yas hiç bitmez
    Belki de bu yüzden yaşlanmam

  • Yitik Umutlar Atlası

    Beklenti bir kuş, uçmaya hazır,
    Kanatları henüz açılmamışken kırılır,
    Düşer avuçlarına hayalperestin.

    Hayal kırıklığı bir deniz, dalgaları hırçın,
    Vurur kıyılarına umut kırıntılarının,
    Kabuk bağlamayan yaraları deşer durmadan,
    Her fırtınada biraz daha yitirirsin kendini,
    Yönünü şaşırırsın pusulan kırıldığında,
    Kaybolursun dipsiz kuytularda,
    Boğulursun gözyaşlarının deryasında.

    Yitirilmiş umutlar atlası, sayfaları yırtık,
    Çizgileri silinmiş, rotası kayıp,
    Her satırında bir pişmanlık fısıltısı,
    Her köşesinde bir hayal kırıklığı çığlığı,
    Ellerin titrer dokundukça anılarına,
    Yüzün buruşur geçmişin acı hatıralarıyla,
    Kalbin sızlar geleceğe dair umutsuzlukla,
    Zaman durulur, nefesin kesilir,
    Dünya döner ama sen yerinde sayarsın,
    Yalnızlığın koynunda teselli ararsın,
    Biliyorsun, her düşüş yeni bir başlangıçtır.

    Kırgınlık bir zehir, damarlarına işler,
    Ruhunu karartır, içini kemirir,
    Gülüşün sahte, bakışın donuk,
    Sözlerin anlamsız, kalbin buruk,
    Aşkın bir yalandan ibaret olduğunu düşünürsün,
    Dostluğun bir maske olduğunu sanırsın,
    İnsanlığın karanlık yüzüyle tanışırsın,
    Kendi gölgenden bile korkar hale gelirsin,
    Unutma, her karanlığın ardında bir ışık vardır.

    Düş kırıklığı bir labirent, çıkışı olmayan,
    Duvarları aynalarla örülü, kendi yansımana hapsolursun,
    Her adımda aynı yüz, aynı çaresizlik,
    Sesin yankılanır boşlukta, kimse duymaz,
    Yolunu kaybedersin, umudunu yitirirsin,
    Kendi kuyunu kazarsın, içine düşersin,
    Çırpınışların faydasız, yardım eli uzanmaz,
    Yükselmek istersin, aşağı çekilirsin,
    Hatırla, her labirentin bir çıkışı bulunur.
    Bulmak için sabır ve azim gerekir,
    Umutsuzluğa kapılma, yeniden dene.

    Hayaller bir balon, gökyüzüne bırakılır,
    Rüzgarın insafına kalır, savrulur durur,
    Patlar bir anda, tüm renkleri kaybolur,
    Geriye sadece bir parça plastik kalır,
    İşte o an anlarsın, her şeyin boş olduğunu,
    Her şeyin bir illüzyondan ibaret olduğunu,
    Hayatın bir oyun olduğunu, kuralları olmayan,
    Kaybetmenin kaçınılmaz olduğunu,
    Kaderin cilvesiyle yüzleşirsin,
    Kabullenmek zorundasın, her şeyi,
    Hayatın acımasız bir sınav olduğunu.

    Yine de güneş doğar.

  • Pikselleşen Anılar Çağı

    Gerçeklik bir ekran kadar soğuk artık,
    Duygular emojilere indirgenmiş,
    Her şey filtrelenmiş bir görüntü.

    Aşk, algoritma önerisiyle başlar,
    Yüzeysel beğenilerde filizlenir,
    Derinleşemeden sanal bir boşlukta kaybolur.
    Hatıralar, bulutlarda saklanan veriler,
    Silinmeye mahkum, pikselleşmiş anılar yığını.
    Kim özlerdi ki bu yapay cenneti?

    Modern tanrılar kod yazarken uyumuyor,
    Yeni bir din icat ettiler: Tüketim.
    Her beğeni bir ibadet, her paylaşım bir dua,
    Ama ruh boş, kalp yorgun,
    Gerçek dokunuşlar çok uzaklarda.

    Eskiden yıldızlar vardı, şimdi neon ışıkları,
    Eskiden mektuplar vardı, şimdi anlık mesajlar.
    Eskiden sohbetler vardı, şimdi bildirim sesleri.
    Kim hatırlar, el yazısının sıcaklığını,
    Bir dostun sesini, göz göze gelmenin anlamını?
    Belki de bu yüzden,
    Robotlar bile insan gibi davranmaya çalışıyor,
    Çünkü onlar da biliyorlar,
    Dijital dünya, kalbin yerini tutamaz.
    Yalnızlık, en çok satan uygulama artık,
    Ve biz, ekranlara tutsak, kayıp bir nesil.
    Bekliyoruz, belki bir gün,
    Pikseller erir ve gerçeklik geri gelir.

  • Yaz Sonu Melankolisi

    Ne ağaç özler çiçeği,
    Ne toprak bekler yağmuru.
    Ne de rüzgar, son nefesi,
    Hüzün sardı içimi dur.

    Geçti istemem yazı geri,
    Sessizliğin oldum eri;
    Bırak dertlerimle beni,
    Coşkun günler çoktan kuru.

    Savrulur yaprak dalından,
    Uzaklaşır gönül yurdundan,
    Kaybolur izim kumdan,
    Eylül, bir veda türküsü.
    Sessizce ağlar yüreğim.

  • Yankılanan Sessizlik

    Beklesem gelir miydi o gemi bir gün,
    Uzaklarda yanan bir ışık misali?
    Kader ağlarını ördü usulca,
    Denizin dibine çekilen umutlar gibi.
    Sessiz bir çığlık şimdi içimde.

    Limanlara veda yakışır mıydı,
    Yüzümde solan bir gül gibi?
    Söyleyemedim.