Nedir bu sükûnet, yayılan bir sis gibi her yana?
Bir çağ yangınından arta kalan kül mü bu yoksa?
Yürekler birer birer buz tutmuş, kan damlamaz,
Gözler donuk, bakışlar bir anlam taşımaz.
Bir zamanlar coşkun akan ırmaklar kurudu,
Kuşların sesi kesildi, yapraklar sarardı soldu,
Bu sessizlik, bir fırtına öncesi mi, bilinmez.
Ne hazin bir hâl!
Umutsuzluğun resmî geçidi,
Ruhları esir alan bir karanlık.
Kim bu suskunluğu getiren, hangi yel eser?
Hangi zehir zerk edildi bu sessiz bedene?
Bir umut ışığı ararken karanlıkta her an,
Yürekler kan ağlar, gözyaşları sel olur taşar,
Bu sessizlik bir çığlık mı, yoksa bir ağıt mı?
Hangi el değdi de böyle solar bu bahar,
Hangi keder sardı da gönüller hep yara?
Bir zamanlar neş’e dolu evler virane,
Dostluklar unutulmuş, sevgi bir efsane,
Bu sessizlik bir lanet mi, yoksa bir sınav mı?
Beklenen bir kıyamet mi?
Yoksa, bir uyanış mı bu derin uyku,
Sessiz çığlıkları duyacak bir nefes mi?
Belki de bu sükûnet bir fırsat, yeni bir başlangıç,
Gönüllerde yeşerecek bir tohum, umutla karışık,
Belki de bu sessizlik bir dua, göklere yükselen.
Bir yanıt yazın