kimseler alamaz içimdeki çocuktan
pusulanın yalancı şarkısıyla
kaç şehir eskizlenir
ellerimde tuttuğum haritanın altında
denizleri kumdan kalelerden aşırır
kimsenin yoluna düşmeden
yalnız arzu ırak serap haysiyetsiz
taşlarda billurlaşan
içimde coşan gizli nehir
gününü bekleyen düğümlü yollar gibi
ruh dindirir herkesi
ah kimseye hesap sorulmaz ki
hiçbir şey görmemenin mahareti
bedene giydirilmiş atlas
açarken çoğalan
göçebeliğin sıvı özlemi
içimde kaynayan şimdi,
evvel ve daima
yıpranmış anılarla onarılır tutsak zaman
engel yeni sınavlarla somutlaşır
hiç varılmamış menzillerde
arayışını körükleyen semboller
tanıdık bir yabancılaşma edinir
dışındakilere anlatıldıkça
çınlayan çadırın
teslim aldığı
yaşamların kıssası
sızamaz sırrımıza
her yeryüzü kendi gerçeğini ararken
kilitli hatıraların göç ettiği kıyılardan
kıyılara yepyeni bir hüzün kalır
damarlarımda başıboş akan
sürgün
uğultusu yaban kan
gurbet kanunları geçiyor
dönüşümün unutulmuş harabelerinden
sabır bekliyor heybesinde
ödünç aldığı iklimleri
geri vermek için
tükettiği yıllara
yemin ve kefaret
ne kadar yansıtsa da kalbimize
hasret yolculukta sevinir
kimseye aldırmadan
geçen nesiller gibi
biz kendimizi bilir sanırken
yollar bizi kendisiyle değiştirir
ancak şiirle duyurabiliriz:
kendimize bunca uzaklık
bizi yolcu kılan
belirgin sonuç, kızıl keşif
topraktan alınmış rengin anlamı
ömrün birçok yokuşu gibi
yakınlık artar gidildikçe
aşkla yaşatır, ölümle öğretir
ruhun haritalarına kazınmış
kara tutku karanlık yeryüzü uçsuz hayaller
kendini yaşar sahibinin gözlerinde
ne kadar gitsen de en uzağa
içinden ayrılamadığın
içindeki kayıp çocuk
her şey ne çok anlaşılır derken
ne çok bilinmezlik
anaya babaya yâre aşk kadar derin
aşk kadar büyük özlem
yıllara eşlik eden sessiz ritim
saydam zırhlarla bezenmiş büyük çatısı kaderin
balık gözlerinin bile göremediği kuytularda
bizden sonrakilere miras bıraktığımız
bize teğet giyinmiş sırların
bazen yanılıp aşk deriz buna
zaten yanılmadan diyemediği hiç kimsenin
dipte derin damar
aşk, en köklü hasret
ana baba yâr
bir gün hepsi silinir
birbirinin izinde
derin, çok derin
yeryüzünün bilinen gizleriyle
kendimden yapılmış yolumu açar gibi
affediyorum hatalarımı anlamadığım bir aydınlığa
ne kadar ödesen de ömrün yetmez
bizi biz yapan içimizin saklı sularında
bizden habersiz yaşayanlara
aştım sandığın bir geçidin etekleri altında
bir gün bir yankı uğultusu çarpar dünyaya
ölerek bile saklanamazsın aramızdan
alışılmış tekrarlarla yazılan destan
yeniden varacaksın buraya
imkânsızdır aşk insan imkânsızlaştıkça
yeryüzü başka bir yer olana kadar: seyyahın imtihanı
Bir yanıt yazın