Şiirler

  • Eski Hamam Taşları

    Bir gölge düştü maziye,
    Görenek ördü taş duvarı.
    Sıcak buharla yükselen sırlar,
    Karanlık kuytularda fısıldar.
    Yüzlerde kaybolan eski neşe.

    Hamam taşları şahit zamana,
    Çıplak ayakların izi derinde,
    Anlatır nice hayat hikayesi,
    Dedikodular yankılanır kubbede,
    Gelinler ağlar, kızlar hayal kurar.
    Kese köpüğüyle arınır bedenler,
    Görenek sancısıyla yoğrulur kaderler,
    Bir âdet zinciri sarar dört bir yanı,
    Kurtuluş yok mudur bu dar alandan?
    Her taşta bir umut, her izde bir yara.

    Görenek ağır yük,
    Sırtlarda taşınan.
    Değişmez yazgı sanki,
    Kabullenmek tek çare.

    Hamam tası boş,
    Gözlerde yaşlar.
    Görenek esir alır,
    Özgürlük uzak.

    Sıcak taşlar soğur zamanla,
    Buhar dağılır, sırlar kaybolur,
    Görenek hükmünü sürdürür yine,
    Kızların düşleri yıkılır bir bir,
    Umutlar tükenir, gözler kararır.
    Duvarlar suskun, taşlar soğuktur,
    Geçmişin izleri silinmez derinde,
    Hamam taşları fısıldar hala o günü,
    Görenek zinciri çözülmez kolay kolay,
    Bir sonraki gelinin çığlığı yankılanır.

    Hamam taşları şahit bir ömre,
    Sıcak su akar, gözyaşı karışır,
    Görenek ağırdır, taşınır durulur,
    Bir sonraki nesile miras kalır.
    Duvarlar sessizce fısıldar geçmişi,
    Kızların umutları tükenir yavaşça,
    Hamam taşları soğuk ve yalnızdır,
    Gelecek nesillerin kaderi çizilir,
    Görenek zinciri kırılır mı bir gün?
    Sessizlik çöker, umutsuzluk artar.

    Görenek kalıcı, hayat geçici,
    Taşlar tanık, sırlar saklıdır.
    Bir sonraki nesil bekler umutla,
    Zincir kırılsın, görelim artık.
    Hamam taşları sessizce ağlar,
    Görenek zinciri çözülmez kolay,
    Kızların düşleri kaybolur yavaş,
    Umutlar tükenir birer birer,
    Taşlar soğuk, duvarlar dilsiz,
    Gelecek nesiller kurtulacak mı?


  • Eylülün Yıprattığı Düşler

    Eski bir sandalda bekler gibiyim,
    Sonsuz denizin ortasında yalnız,
    Güneş batarken içimde bir sızı,
    Dalgalar vurdukça artar her anı.
    Rüzgar fısıldar eski şarkıları,
    Hatırlatır bana kaybettiğim düşleri,
    Gözlerim ufukta arar bir ışık,
    Ama karanlık çöker, umutlar silinir,
    Belki de en iyisi unutmak her şeyi.

    Yapraklar sarardı, dallardan düşer,
    Ayrılık kokusu sinmiş havaya.

    Eylülün yağmurları yıkar yüzümü,
    Toprak kokusu karışır gözyaşlarıma,
    Bir zamanlar yeşeren umutlarım soldu,
    Şimdi kuru yapraklar misali savrulur,
    Kederim bir nehir gibi akar içimde,
    Dindirmez fırtınaları, sessizliği bozar,
    Hatıralar canlanır birer birer,
    Acı bir tebessüm belirir dudaklarımda,
    Geçmişin hayaletleri dans eder etrafımda,
    Ne kadar kaçsam da yakalar beni.

    Yeniden doğmak mümkün mü dersin?
    Yoksa kaderim bu yalnızlık mı benim?

    Rüzgar eser, saçlarımı okşar gibi,
    Fısıldar bana unutmamamı geçmişi,
    Her bir yaprakta bir anı saklıdır,
    Her bir damla yağmurda bir hüzün,
    Kalbimde bir boşluk, doldurulamaz,
    Yitip giden zamanın ardından bakarım,
    Belki bir gün güneş yeniden doğar,
    Belki bir gün umut yeniden yeşerir,
    Ama şimdilik sadece beklerim,
    Eylülün getirdiği hüzünle birlikte.

    Bir veda busesi kondurur rüzgar yüzüme,
    Umutsuzluğun rengi vurur gönlüme.

    Gece çöker, yıldızlar parlar,
    Sessizlik her yeri kaplar,
    Yine de beklerim umutla.
    Yarın ne getirir kim bilir?
    Belki de bir mucize olur.


  • Kaldırım Fısıltıları

    Kent uykusuz, neonlar solgun bir düş,
    Yollar uzar, adımlar yorgun bir gidiş.
    Bir kedi gölgesi, bir gazete hışırtısı,
    Kaldırım taşları eski bir şarkı mırıldanır,
    Geceye karışan yalnızlığın sesi,
    Her köşe başında bir unutulmuş gülüş.

    Soğuk bir rüzgar, tenime dokunan,
    Anılar canlanır, kaybolmuş bir zaman.
    Lambaların altında savrulan yapraklar,
    Bir aşkın hatırası, bir ayrılığın acısı.
    Sokak lambaları nöbet tutar sessizce,
    Bir umut ışığı, bir bekleyişin sancısı,
    Gözlerim arar, ruhum bir cevap bekler.

    Yüzler geçer, yabancı, tanıdık bir his,
    Her biri bir hikaye, her biri bir nefes.
    Bir dilenci el açar, bir çocuk koşar,
    Hayatın ritmi bu, karmaşık ve eşsiz.
    Bir gitar sesi duyulur uzaktan,
    Bir melodi yükselir, kalbe dokunur,
    Geceye bir serenat, bir aşkın fısıltısı,
    Yıldızlar şahit olur, bu anın büyüsüne.

    Şehir uyur, sokaklar uyanık bir düş,
    Kaldırım taşları sırlarını saklar.
    Adımlarım yankılanır, boş sokaklarda,
    Bir yolculuk bu, bilinmeze doğru.
    Ruhum dinlenir, gecenin sükunetinde,
    Her şey unutulur, sadece an kalır.

    Bir gölge belirir, karanlığın içinden,
    Yavaşça yaklaşır, adım sesleri duyulur.
    Göz göze geliriz, bir anlık bir temas,
    Bir tebessüm belirir, yüzünde ansızın.
    Bir yabancı değil, bir dost sanki o an,
    Kaderin bir cilvesi, bir tesadüf belki de,
    Yollarımız kesişir, bir an için sadece,
    Sonra kaybolur, gecenin karanlığında,
    Anılar birikir, kalbin derinliklerinde.

    Kent uyanır, güneş doğar yavaşça,
    Gökyüzü aydınlanır, yeni bir umutla.
    Sokaklar canlanır, hayat başlar yeniden,
    Kaldırım fısıltıları susar yavaşça.
    Gece sona erer, bir rüya gibi,
    Hatıralar kalır, kalbimin köşesinde.

    Ve ben giderim,
    Gecenin ardından,
    Yeni bir güne.


  • Yılgınlığın Yüzü

    O kadar da acıtmazdı belki yalnız geçen günler,
    hayaller içimizde kök salmamış olsaydı eğer.

    Kabullenilirdi zamana yenik düşen umutlar,
    yarınlar başka renklere boyanabilseydi eğer.

    Önemsizleşirdi yersiz telaşlar,
    sakin bir limana varılsaydı eğer.
    Daha az sancırdı belki de hatıralar,
    yeniden başlama cesareti bulunabilseydi eğer.
    Kapanırdı bir gün elbet kapanması gereken defterler,
    yeni hikayeler yazılabilseydi eğer.
    Unutulurdu silikleşen suretler zamanla,
    başka yüzler kalbe dokunabilseydi eğer.

    Çekilmez olmazdı belki de hayatın yükü,
    omuzlar o kadar eğilmeseydi eğer.
    Daha çabuk dinerdi içimizdeki fırtınalar,
    sığınacak güvenli bir el olsaydı eğer.
    Daha az yara alırdı belki de kırılgan ruhumuz,
    sevgiyle sarıp sarmalanabilseydi eğer.
    Daha kolay atlatılırdı kaybedilen savaşlar,
    zaferin tadı hiç unutulmamış olsaydı eğer.
    Daha katlanılır olurdu belirsizliğin korkusu,
    geleceğe dair bir umut yeşerseydi eğer.
    Daha az anlam taşırdı geçmişin gölgesi,
    güneş yeni baştan doğsaydı eğer.
    Daha az kanatırdı kapanmayan yaralar,
    merhem sürecek şefkatli bir el uzansaydı eğer.
    Daha rahat nefes alırdı belki de bu yorgun beden,
    yeni bir başlangıç mümkün olsaydı eğer.
    Daha kolay olurdu belki de unutmak,
    hatıralar birer birer silinseydi eğer.

    Yüzleşilebilirdi belki de tüm gerçeklerle,
    yalanlar birer birer açığa çıksaydı eğer.
    Daha az hüzün taşırdı belki de gözler,
    gülümsemek hiç unutulmamış olsaydı eğer.
    Kabul edilirdi belki de ayrılıkların acısı,
    veda busesi yürekten verilseydi eğer.
    Daha az özlem duyulurdu belki de geçmişe,
    şimdiki zaman kıymetini bilseydi eğer.
    Daha kolay vazgeçilirdi belki de hayallerden,
    gerçekler acımasızca yüzümüze vursaydı eğer.
    Daha az pişmanlık duyulurdu belki de hatalardan,
    dersler alınmış olsaydı eğer.
    Daha çabuk unutulurdu belki de ihanetin acısı,
    sadakat her şeyden üstün tutulsaydı eğer.
    Daha az kırılırdı belki de umut tomurcukları,
    şefkatle sulanabilseydi eğer.
    Daha az hissedilirdi belki de yalnızlığın soğukluğu,
    yanımızda bir dost olsaydı eğer.
    Daha kolay kabullenilirdi belki de ölümün gerçeği,
    hayat dolu dolu yaşanmış olsaydı eğer.

    Daha az değer taşırdı belki de dünya malı,
    gönül zenginliği her şeyden üstün tutulsaydı eğer.
    Daha az yorulurdu belki de bu bitkin ruh,
    dinlenecek huzurlu bir mekan olsaydı eğer.
    Daha kolay affedilirdi belki de yapılan hatalar,
    özür dilemek bir erdem saygılsaydı eğer.
    Daha az nefret duyulurdu belki de kötülüğe,
    iyilik her zaman galip gelseydi eğer.
    Daha az korkulurdu belki de geleceğin karanlığından,
    aydınlık bir yol görünseydi eğer.
    Daha az anlam ifade ederdi belki de geçmişin anıları,
    yeni bir sayfa açılabilseydi eğer.
    Daha az aranırdı belki de kaybolan huzur,
    içimizde bir sükunet hakim olsaydı eğer.
    Daha az özlenirdi belki de eski dostluklar,
    yeni arkadaşlıklar kurulabilseydi eğer.
    Daha az hissedilirdi belki de hayatın boşluğu,
    anlamlı bir amaç bulunabilseydi eğer.
    Daha az acı verirdi belki de zamanın amansızlığı,
    yaşanan her anın kıymeti bilinebilseydi eğer.
    Daha az yıpranırdı belki de bu yorgun kalp,
    gerçek sevgiyle tanışmış olsaydı eğer.


  • Beton Rüyalar

    Yükselirken göğe demir yığınları,
    Sımsıkı sararken ruhumu bu kent,
    Kayboluyorum kalabalıklar içinde,
    Yüzler tanıdık ama hisler yabancı.
    Yitiriyorum kendimi neon ışıklarında,
    Bir gölge gibi akıyorum caddelerde.

    Hızla akan zamanın içinde savrulurken,
    Hatıralar birer birer siliniyor zihnimden,
    Kuş sesleri yerini siren seslerine bırakıyor,
    Doğanın yeşili, betonun grisine dönüşüyor.
    Bir umut arıyorum bu mekanik dünyanın içinde,
    Belki bir gülümseme, belki bir dokunuş,
    Farklı bir anlam katacak bu karmaşaya.
    Yapayalnız hissediyorum bu kalabalıkta,
    Uzaklaşıyorum kendimden her geçen gün,
    Belki de bu şehrin laneti bu.

    Yüksek binaların arasında sıkışmış ruhum,
    Özgürlüğe kanat çırpmak istercesine çırpınıyor,
    Bir çıkış yolu arıyorum bu labirentte,
    Belki de tek kurtuluş umudu bırakmak her şeyi geride.
    Ama nereye gitsem, bu şehir benimle geliyor,
    Bir gölge gibi, bir yük gibi, bir pranga gibi.
    Yine de umut var içimde bir yerlerde,
    Belki bir gün, bu beton rüyadan uyanırım,
    Ve gerçek hayata dönerim.


  • Sessiz Feryat

    Toprağın susadığı kadar kanlıdır savaş,
    Anaların gözyaşı kadar tuzlu.
    Çocukların düşleri kadar kısadır barış,
    Umutların gökyüzü kadar engin.
    Silahların sesi kadar ürperticidir ölüm,
    Vicdanın fısıltısı kadar derindir pişmanlık.
    Yıldızların uzaklığı kadar erişilmezdir huzur,

    Dikenli teller kadar acımasızdır kin,
    Bayrakların dalgalandığı kadar gururlu.
    Ateşin yaktığı kadar kavurucudur nefret,
    Suskunluğun çığlığı kadar duyulmazdır çaresizlik.
    Gökyüzünün karardığı kadar umutsuzdur gelecek,
    Gözlerin kapandığı kadar sonsuzdur yalnızlık.
    Ellerin titrediği kadar zayıftır beden,
    Ruhun acıdığı kadar derindir yara.
    Kelimelerin tükendiği kadar ağırdır sessizlik,
    Zamanın geçtiği kadar uzaktır geçmiş.
    Duaların yükseldiği kadar yakındır Tanrı,


  • Küllenen Yakarış

    Yıldızlara uzanan ellerim,
    Bir boşlukta asılı kaldı.
    Suskun bir gece,
    Ve yankılanan bir hiçlik,
    İçimde büyüyen.

    Gözlerim kapalı, bir düş görüyorum,
    Karanlığın en derininde,
    Parıldayan bir umut ışığı.
    Ama uyanınca,
    Soğuk bir gerçeklik çarpıyor yüzüme.
    Yakarışlarım cevapsız,
    Yıldızlar suskun.

    Bir reddediş bu,
    Kabullenilmesi zor.
    Belki de,
    Hak etmediğim.

    Yüreğimde bir sızı,
    Her geçen gün artan.
    Yıldızların ışığı bana ulaşmıyor artık,
    Onların dinginliği beni teselli etmiyor.
    Sanki evren bir sır saklıyor benden,
    Ve ben o sırra asla ulaşamayacağım.
    Boşlukta kaybolmuş bir gemi gibiyim,
    Yönümü bulamıyorum, çaresizim.
    Reddedilişin acısı ruhumu kavuruyor,
    Ve ben bu acıyla yaşamaya mahkum muyum?
    Yıldızlar beni terk etti, biliyorum.

    Ama belki de,
    Kendi ışığımı bulmam gerekiyor.
    Belki de yıldızlara ihtiyacım yok,
    Kendi içimde parlamalıyım.
    Reddedilişin acısını bir derse dönüştürmeliyim,
    Ve yeniden doğmalıyım küllerimden.
    Belki de bu, yeni bir başlangıcın işareti,
    Bilinmeyene doğru bir yolculuk.
    Yıldızlar beni terk etti ama umut hala var,
    Kendi yıldızımı yaratacağım.
    Kendi kaderimi yazacağım.


  • Uykusuz Pusula

    Gece yarısı, bir dehliz gibi uzar,
    Sessizliğin rengi, lacivert bir duvar.
    Saatler erir, zamanın izleri silinir,
    Bir gölge düşer, hatıralar belirir.
    Uykusuz bir pusula, yönünü arar,
    Yıldızlar şahit, kayıp bir anı yakalar.
    Düşler birikir, gerçeklik yavaşlar,
    Ruhun fısıltısı, kalbi okşar.
    Gece, bir aynadır, sırları yansıtır,
    Yüzünde çizgiler, geçmişi anlatır.
    Ayın ışığı, umudu besler,
    Gecenin derinliği, sırları gizler.
    Düşünceler dans eder, zihinde yankılanır,
    Yarın ne getirir, merakla beklenilir.
    Uykusuzluk, bir yolculuktur, içe doğru,
    Kendini bulmak, karanlıkta bir soru.
    Gecenin sessizliği, bir melodi çalar,
    Kalbin ritmi, evrene karışır.
    Uykusuz bir pusula, yolunu bulur,
    Yıldızlar rehber, umutla doludur.
    Gece yarısı, bir limandır, sığınacak,
    Yorgun ruhları, şefkatle saracak.
    Saatler ilerler, şafak yakındır,
    Uykusuzluğun sonu, aydınlıktır.
    Düşler gerçek olur, umutlar yeşerir,
    Gece biter, yeni bir gün başlar.
    Uykusuz bir pusula, yönünü çizer,
    Hayatın akışı, sonsuza dek sürer.
    Gece, bir sırdır, çözülmeyi bekler,
    Ruhun derinlikleri, keşfedilmeyi ister.
    Uykusuzluk, bir sınavdır, geçilmesi gereken,
    Kendini tanımak, zaferle taçlanan.
    Gece yarısı, bir başlangıçtır, yeniden,
    Umutla dolmak, hayata gülümsemek.
    Uykusuz bir pusula, yolunu açar,
    Yıldızlar ışığı, geleceği aydınlatır.
    Gece, bir hediyedir, kıymetini bilmek,
    Sessizliğin gücünü, derinden hissetmek.
    Uykusuzluk, bir fırsattır, düşünmek için,
    Hayatın anlamını, sorgulamak için.
    Gece yarısı, bir sığınaktır, kaçmak için,
    Gerçeklerden uzak, düşlere dalmak için.
    Uykusuz bir pusula, yolunu gösterir,
    Yıldızlar fısıltısı, kalbi dinlendirir.
    Gece, bir aynadır, kendini görmek için,
    Yüzündeki çizgileri, sevmek için.
    Uykusuzluk, bir yolculuktur, keşfetmek için,
    Ruhunun derinliklerini, dinlemek için.
    Gece yarısı, bir zamandır, hatırlamak için,
    Geçmişin izlerini, unutmamak için.
    Uykusuz bir pusula, yolunu çizer,
    Hayatın anlamını, yeniden keşfeder.
    Gece, bir sükunettir, dinlenmek için,
    Yorgun ruhunu, şefkatle sarmak için.
    Uykusuzluk, bir deneyimdir, öğrenmek için,
    Hayatın zorluklarını, aşmak için.
    Gece yarısı, bir fırsattır, başlamak için,
    Yeniden doğmak, hayata tutunmak için.
    Uykusuz bir pusula, yolunu aydınlatır,
    Yıldızlar rehber, geleceği umutla kurar.
    Gece, bir gizemdir, çözülmeyi bekler,
    Ruhun derinlikleri, keşfedilmeyi ister.
    Uykusuzluk, bir sınavdır, geçilmesi gereken,
    Kendini tanımak, zaferle taçlanan.
    Gece yarısı, bir başlangıçtır, yeniden,
    Umutla dolmak, hayata gülümsemek.
    Uykusuz bir pusula, yolunu açar,
    Yıldızlar ışığı, geleceği aydınlatır.
    Gece, bir hediyedir, kıymetini bilmek,
    Sessizliğin gücünü, derinden hissetmek.
    Uykusuzluk, bir fırsattır, düşünmek için,
    Hayatın anlamını, sorgulamak için.
    Gece yarısı, bir sığınaktır, kaçmak için,
    Gerçeklerden uzak, düşlere dalmak için.
    Uykusuz bir pusula, yolunu gösterir,
    Yıldızlar fısıltısı, kalbi dinlendirir.
    Gece, bir aynadır, kendini görmek için,
    Yüzündeki çizgileri, sevmek için.
    Uykusuzluk, bir yolculuktur, keşfetmek için,
    Ruhunun derinliklerini, dinlemek için.
    Gece yarısı, bir zamandır, hatırlamak için,
    Geçmişin izlerini, unutmamak için.
    Uykusuz bir pusula, yolunu çizer,
    Hayatın anlamını, yeniden keşfeder.
    Gece, bir sükunettir, dinlenmek için,
    Yorgun ruhunu, şefkatle sarmak için.
    Uykusuzluk, bir deneyimdir, öğrenmek için,
    Hayatın zorluklarını, aşmak için.
    Gece yarısı, bir fırsattır, başlamak için,
    Yeniden doğmak, hayata tutunmak için.
    Uykusuz bir pusula, yolunu aydınlatır,
    Yıldızlar rehber, geleceği umutla kurar.


  • Evrenin Tozları

    Gerçeğin ötesinde bir fısıltı,
    Kainatın derinliklerinde yankılanan,
    Bir sır gibi saklı, yıldızlar arasında.
    Belki de bir rüya, uyanmak istemediğimiz,
    Belki de bir oyun, kuralları çözemediğimiz.
    Her atom bir evren, her hücre bir dünya,
    Bilinmezliklerle dolu, sonsuz bir yolculuk.
    Işığın hızıyla savrulur, zamanın ötesine geçeriz,
    Belki de bir gün anlarız, bu karmaşanın nedenini,
    Belki de hiçbir zaman, sır perdesi aralanmaz.
    Gerçeğin sınırları, hayalin ötesinde.

    Kainatın tozları, ruhumuzda bir iz bırakır,
    Bir umut ışığı, karanlıkta yol gösterir,
    Her nefes bir mucize, her an bir fırsat.
    Belki de bir yanılgı, peşinden koştuğumuz,
    Belki de bir gerçeklik, kabullenmekten korktuğumuz.
    Her soru bir cevap, her arayış bir buluş,
    Bilinçaltımızın derinliklerinde saklı, sonsuz bir bilgi.
    Zamanın döngüsüyle değişir, mekanın sınırlarını aşarız,
    Belki de bir gün kavrarız, bu döngünün amacını,
    Belki de hiçbir zaman, sır çözülmez, gizem devam eder.
    Evrenin sırları, kalbimizde bir merak uyandırır.


  • Yontulmamış Sızı

    Bir mermer bloktum, kederle yoğrulmuş,
    İçimde saklı bir figür aradım.
    Çekiç sesleriyle yankılanan boşluk,
    Her vuruşta bir parçamı kopardı.
    Yontuldukça açığa çıkan gerçek,
    Acıdan başka bir şey bulamadım.

    Kim bilir hangi usta dokundu bana,
    Hangi eller şekil verdi bu hale?
    Yüzümde beliren derin çizgiler,
    Geçmişin izlerini taşır sanki.
    Her bir yara, bir anı, bir pişmanlık,
    Benliğimi saran bir karanlık orman.
    Belki bir tanrı, belki bir fani,
    Ben buydum işte, yontuldukça solan.
    Taş kesilmiş kalbim, atmıyor artık.

    Rüzgarın fısıltısı gelir uzaktan,
    Denizin dalgaları şarkılar söyler.
    Ama ben duymam, hissetmem hiçbir şey,
    Sadece sessizce beklerim öylece.
    Bir zamanlar hayat doluydum belki de,
    Şimdi ise bir heykelim, cansız ve donuk.
    Umutlarım kırılmış, hayallerim yıkık.

    Çözülmeyen bir düğüm içimde,
    Geçmişin hayaleti peşimde.
    Kurtulamam bu karanlıktan asla.

    Gözlerim kapalı, ruhum prangalı,
    Kaderim yazılmış, geri dönüş yok.
    Bir zamanlar bir insan olabilirdim,
    Şimdi sadece bir heykelim, yalnız ve çaresiz.
    Belki bir gün biri gelir beni anlar,
    Belki o zaman çözülür bu sızı,
    Ama o gün gelene kadar, bekleyeceğim.