Yüzleşme Çağına Düşen Suret

Çehrende biriken tereddütler miydi yoksa
unutulmuş bir vedanın yankısı mı sinmişti yüzüne.
Kaldırım taşlarında, sigara dumanında…
Eskiz defterine çizilmiş bir kayıp aşkın hatırası vardı ellerinde, zaman bambaşka bir telaşın ağırlığını taşıyordu.
Ben ertelenmiş bir veda gibi…Hani ayrılığı seven ama kalbi bekleyiş sancısında…
Sessizce bakışının içime işleyişinin bir sebebi olmalı, suskunluğunun ruhumu okşamasının…Sanki geçmişe küsmüş ya da barışmışsın da ansızın düşmüş yüzün kalbime…İmkansız! Sen geleceğe bakıyorsun, aklın benim eski defterimde…Ve ben İngilizce bir şarkıyı Farsça dinliyorum.
Kadın, modern bir çağın yalnızlığında, üzerindeki hırkanın yalnızlığına sığınmış, yabancılığından şikayet ederek yürüyordu…Adam da…Yürümek hiçbir şeyi değiştirmiyordu, bazı yüzleşme anlarında…Avucunda kırık bir umudu taşıyordu adam…Kadının yüzünde bir pişmanlık…Pişmanlıkla geçen bir ömürde bir iz…İzin yüzünde acı bir tebessümün karanlığı…
Hayatı, bir başkasının hayalleri gibi ertelenmiş, unutulmuş…İlk sahibinin o hayallerle yaşadığı hisler, yani hayalleri hayal yapan anılar, bazı bahar sevinçleri yüzünden unutulan acılar, ter döken kışlar…Yaşananlara bir nefes daha yetmiyor artık hayat!
Bir umudu paylaşmak için çok erken, bir umuda tutunmak içinse geç…Beni pişmanlık yerimden vurdu yine zaman…Şimdi sana söylenecek tek söz:
BENDE SANA VERECEK KADAR UMUT KALMADI…


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir