kimse susturamaz içimdeki çığlığı
gözlerdeki yangınla
kaç yalan yaşanır
dudaklarımda biriken zehir
denizleri kum tanesi yapar
kimsenin rüyasına değmeden
yalnız gurur keskin bakış sahte
geçmişte saklanan
içimizde büyüyen karanlık mevsim
gününü kollayan zehirli oklar gibi
kalbim korur kendini
ah kimseden duyulmaz ki
her şeyi bilmemenin korkusu
bedene giydirilmiş maske
çıkarıldıkça çoğalan
cesaretin acımasız fısıltısı
içimizde yankılanan şimdi,
burada ve her yerde
eski zaferlerle onarılır kırık kanat
uçurum yeni sırlarla derinleşir
hiç yaşanmadıkları anlarda
hayalini kurduran kelimeler
tanıdık bir yabancılık taşır
başkalarına anlatıldıkça
yükselen kulenin
hapsedemediği
hayatların bedeli
kaçamaz kaderimizden
her nefes kendi sonunu ararken
kilitli arzuların yerleştiği aynalardan
aynalara yepyeni bir boşluk düşer
damarlarımda sınırsız akan
şöhret
gürültüsü sağır eden ihtişam
gök kanatları geçiyor
uçuşumun terk edilmiş kıyılarından
gurur bekliyor zırhında
kaybettiği zamanları
geri çağırmak için
yaşadığı zaferlere
yemin ve kefaret
ne kadar yakınsa benliğimize
düşüş zirvede başlar
kimseye bakmadan
akan sular gibi
biz kendimizi güçlü sanarken
yükseklik bizi kendisiyle değiştirir
ancak suskunlukla anlatabiliriz:
kendimize bunca yakınlık
bizi yabancı kılan
beyaz sonuç, solgun gurur
küllerden alınmış rengin hediyesi
ömrün birçok dönüşü gibi
yakınlık duyar uzaklaştıkça
hırsla sever, düşüşle nefret eder
ruhun surlarına kazınmış
ak kor sessizlik dipsiz gerçeklik
kendini unutur sahibinin benliğinde
ne kadar yükselirsen de göğe
içinden kurtulamadığın
içindeki kayıp çocuk
her şey ne kadar açık derken
ne kadar karmaşa
anaya babaya dosta aşka kadar yoğun
aşk kadar büyük gurur
yıllara eşlik eden gizli arzu
sağlam kalkanlarla korunmuş büyük sahnesi hayatın
kartal gözlerinin bile göremediği derinliklerde
bizden sonrakilere miras bıraktığımız
bize değmeden giydiğimiz sırların
bazen yanılıp aşk deriz buna
zaten yanılmadan diyemediği hiç kimsenin
derinde büyük yara
gurur, en eski aşk
ana baba dost
bir gün hepsi silinir
birbirinin boşluğunda
derin, çok derin
gökyüzünün bilinmeyen sırlarıyla
kendimden yapılmış anıtımı diker gibi
bağışlıyorum hatalarımı tanımadığım bir aydınlığa
ne kadar ödesen de yetmez
bizi biz yapan içimizin saklı doruklarında
bizden uzakta yaşayanlara
aştım sandığın bir zirvenin gölgesinde
bir gün bir fırtına sesi ulaşır dünyaya
ölerek bile kurtulamazsın içimizden
alışılmış törenlerle yaşanan yanılsama
yeniden düşeceksin buraya
imkânsızdır gurur insan imkânsızlaştıkça
dünya başka bir yer olana kadar: yüksek uçuşun izdüşümü
Bir yanıt yazın