Yarım Kalan Suret

Bilmiyorum: Vuslat evvel neydi acep?
Sessizlik mi, kalbin attığı heves?
Yoksa bir umut, hayale gebe,
Güneşin doğuşu, gecenin yası?
Yaralı bir kuşun çırpınışı mı?
Bir nehir mi, denize hasretinden deli?
Belki de her şey, bir hiçin sesi.
Oysa bir umut vardı içimde,
Bir bakış, bir dokunuş yetecekti.
Şimdi anılar, birer birer silinirken,
Yüzün bir gölge gibi eriyecek.
Hasret mi, bu içimi yakan?
Yoksa boşluğun ta kendisi mi?
Bir yangın yeri, sönmeyen küller.
Her sabah, aynı soru yankılanır içimde:
Nerede o eski sevda, o coşkun nehir?
Kaybolan bir suret mi, yoksa ben miyim?
Yitip giden bir zamanın ardından bakarken,
Gözlerimde biriken yaşlar, birer birer,
Anlatır her şeyi, suskun ve derin.
Belki de aşk, böyle bir şeydir:
Bir hiçliğe tutunmak, umutla beklemek.
Bir yalanı sevmek, bilerek inanmak.
Sonra da kabullenmek, her şeyin bittiğini,
Ve yine de, bir mucize beklemekten,
Asla vazgeçmemek.


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir