Vicdanın Gölgesi

Düşünüyorum: Ruh bedenden önce var mıydı?
Yalanlar, gerçeğe uzanan karanlık yollar mıydı?
İçimde yankılanan bu ses, kimin fısıltısı?
Hangi kayıp umudun son hatırası?
Vicdan, ruhun aynası mı, yoksa bir pranga mı?
Her seçimde beliren, gizli bir sınav mı?
Doğruyu ararken kaybolmak mümkün müdür?
Sessiz çığlıklar, kalbi yakan bir köz müdür?

Zamanın akışında savrulurken benliğim,
Bir labirentte kaybolmuş, çaresiz bir serzenişim.
Her adımda artan pişmanlıklar, gölgeler gibi,
Vicdanımın sesini bastıran, yalanlar denizi.
Affetmek mi zor, yoksa affedilmek mi?
Yüzleşmek mi korkaklık, yoksa kaçmak mı?
Gözlerimi kapatsam, karanlık mı aydınlanır?
Kalbimdeki yangın, bir gün diner mi?
Kendimi bulmak için önce kaybolmam mı gerekir?
Vicdanımın gölgesi, beni nereye sürükler?

Belki de vicdan, bir pusula gibidir,
Yolumu aydınlatan, karanlıkta rehberimdir.
Hatalarımdan ders alıp, yeniden doğabilirim,
Vicdanımın sesini dinleyerek, huzur bulabilirim.
Geçmişin yükünden kurtulup, geleceğe umutla bakabilirim,
Vicdanımla barışarak, kendimi affedebilirim.
Çünkü vicdan, sadece bir yargıç değil, aynı zamanda bir şifadır,
Ruhumu iyileştiren, beni insan yapan bir lütuftur.
Belki de vicdan, Tanrı’nın içimizdeki nefesidir.


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir