Sabahın köründe uyanır şehrin yalnızlığı,
Kül rengi bir sis çöker beton yığınlarının üstüne.
Gökyüzü ağlamaklı, sanki bir vedanın eşiğinde,
Tramvay raylarında yankılanır metalik bir çığlık.
İçimde biriken hüzün, bir nehir gibi akar,
Umutlarım birer birer kaybolur sisin içinde.
Kahvemin acı tadı, hayatın buruk gerçeği,
Duvarlarda asılı kalmış anılar, solgun ve eski.
Ruhum bir gölge gibi dolaşır sokaklarda,
Arayışım sonsuz, aradığım kayıp bir cennet.
Ve ben, bu kül rengi sabahın ortasında bir yabancı.
Kırık dökük bir hayat, yamalı bohça misali,
Düşlerim yarım kalmış, hayallerim rehin.
Yüzümde beliren çizgiler, zamanın acımasızlığı,
Gözlerimde biriken yaşlar, dinmeyen bir sancı.
Bu şehir bir labirent, kaybolmuşum içimde,
Çıkış yolu yok, kurtuluş imkansız gibi.
Yüreğimde biriken öfke, lav gibi kaynar,
Suskunluğum bir volkan, patlamaya hazır.
Ve ben, bu kırık dökük hayatın bir parçasıyım.
Her şeye rağmen yaşamaya çalışan bir deli.
Yapayalnızım bu koca şehirde,
Kimsesizliğim bir zırh gibi sarar beni.
Dostluklar sahte, sevgiler yalan,
Herkes bir maske takmış, rol yapıyor.
İnsanlar birbirine yabancılaşmış,
Kalpler buz kesmiş, ruhlar kararmış.
Bu dünya bir sahne, herkes oyuncu,
Ben ise figüran, yazılmamış bir senaryo.
Ve ben, bu sahte dünyanın bir parçasıyım.
Gecenin karanlığında kaybolur sesim,
Yıldızlar şahit olur yalnızlığıma.
Ay, bir gölge gibi takip eder beni,
Geçmişin hayaletleri musallat olur rüyalarıma.
Uykusuz geceler, bitmek bilmeyen düşünceler,
Korkularım büyür, endişelerim artar.
Bu hayat bir sınav, geçmek zorundayım,
Pes etmek yok, direnmek gerek.
Ve ben, gecenin karanlığında umut ararım.
Şafak sökerken bir umut belirir içimde,
Belki her şey değişir, belki düzelir.
Güneşin ilk ışıkları aydınlatır yüzümü,
Yeni bir başlangıç, yeni bir umut.
Hayata tutunmak, yaşama sevinci,
Gülümsemek gerek, ağlamak yerine.
Bu dünya güzel, yaşanmaya değer,
Yeter ki umut et, yeter ki sev.
Ve ben, yeni bir güne umutla başlarım.
Elveda hüzün,
Merhaba umut,
Yaşamak güzel.