Kategori: Şiir

  • Yitik Pusula

    Deniz feneri söndü, karanlıkta kaldı kıyı,
    Yıldızlar kayboldu, yolumu bulamam artık.
    Eski bir harita elimde, yırtık ve solgun,
    Anlamını yitirmiş işaretler, silinmiş sırlar.
    Rüzgar uğultusu bir feryat gibi yükselir,
    Yönümü şaşırdım, kayboldum enginlerde.
    Ufuk çizgisinde bir hayal belirir,
    Belki bir umut ışığı, belki de bir yanılsama.
    Yelkenlerim yırtık, umutlarım kırık.

    Yosun kokulu dalgalar döver durur teknemi,
    Sonsuzluğun girdabında savrulurum çaresizce.
    Geçmişin izleri silinir bir bir,
    Geleceğe dair hiçbir umut kalmaz içimde.
    Sadece derin bir yalnızlık,
    Ve bitmeyen bir bekleyiş.
    Kaybolmuş bir pusulanın rehberliğinde.

    Martılar çığlık atar üstümde,
    Sanki kayıp ruhumun feryadı onlar.
    Gecenin koyu karanlığı çöker üzerime,
    Yıldızlar saklanır bulutların ardına.
    Ben, yitik bir yolcu,
    Sonsuz denizde kaybolmuş bir tekne,
    Umutsuzluğun karanlığında.

    Her dalga bir anı getirir,
    Her rüzgar bir pişmanlık fısıldar.
    Uzaklarda bir ada belirir,
    Belki bir sığınak, belki de bir tuzak.
    Ama gidecek başka yerim yok,
    Umutsuzluğun beni sürüklediği yere,
    O bilinmez adaya doğru yol alırım.

    Yorgun ve bitkin,
    Umutsuz ve çaresiz.
    Sadece gitmek,
    Sadece beklemek.
    Yitik bir pusulayla.

    Güneş doğar usulca, denizin üstünden,
    Bir umut ışığı belirir içimde yeniden.
    Belki bu ada bir kurtuluş olabilir,
    Belki de yeni bir başlangıç.
    Ama önce geçmişi geride bırakmalıyım,
    Pişmanlıkları unutmalı,
    Yeniden umut etmeyi öğrenmeliyim.
    Çünkü biliyorum ki, hayat devam ediyor,
    Ve yitik bir pusulayla bile olsa,
    Bir gün doğru yolu bulabilirim.
    Yeter ki pes etmeyeyim.

    Sadece beklerim.

  • Son Dans

    Müzik biter, ışıklar söner,
    Salonda son bir çift kalır,
    Bizim gibi, aşkın son dansını yapan.
    Her adım bir veda, her dönüş bir hüzün,
    Bu dans, biten bir sevdanın ağıtı.
    Gözlerimizde yaşlar, kalbimizde sızı,
    Ama yine de dans ederiz,
    Son kez sarılırız birbirimize,
    Son kez fısıldarız sevdiğimizi.
    Biliriz ki bu son dans,
    Bu son veda,
    Ama yine de bırakmayız birbirimizi,
    Müziğin son notası havada asılı kalana dek,
    Aşkımızın son nefesini verene dek.
    Ve sonra, sessizlik çöker salona,
    Geriye kalan sadece boşluk,
    Ve kırık bir kalbin yankısı.

  • Duvardaki Çatlak

    Odamın duvarındaki ince bir çatlak,
    Günden güne büyür, derinleşir.
    Tıpkı ruhumdaki yaralar gibi,
    Gizlenemeyen, örtülemeyen.
    O çatlaktan sızar içeri karanlık,
    Geçmişin hayaletleri, pişmanlıklar.
    Her bakışta yeni bir acı keşfederim,
    Her dokunuşta yeni bir sızı hissederim.
    Bu duvar, benim iç dünyamın aynası,
    Kırılganlığımın, çaresizliğimin simgesi.
    Ve o çatlak, belki de bir gün,
    Tüm duvarı yıkacak,
    Beni enkazın altında bırakacak.
    Ama o güne kadar,
    O çatlakla yaşamayı öğreneceğim,
    Tıpkı kendi yaralarımla yaşadığım gibi.

  • Tren Garında Bekleyiş

    Kalabalık bir tren garında,
    Bekleyen bir yolcuyum şimdi.
    Gözlerim tabelalarda,
    Gelmeyecek bir treni arar.
    Her düdük sesi yeni bir umut,
    Her anons yeni bir hayal kırıklığı.
    İnsanlar gelir, insanlar gider,
    Herkesin bir hikayesi, bir telaşı var.
    Benimse ne gidecek bir yerim,
    Ne de bekleyenim var.
    Sadece bu kalabalıkta bir yabancı,
    Bu bekleyişin esiri.
    Zaman ağır aksak ilerler,
    Trenler gelir, trenler gider,
    Ama benim trenim hiç gelmez.
    Bu garda unutulmuş bir ruhum ben,
    Sonsuz bir bekleyişe mahkûm.

  • Paslı Salıncak

    Çocukluğumun bahçesinde unutulmuş bir salıncak,
    Paslanmış zincirleri gıcırdar rüzgârda.
    Üzerinde kahkahalarımın hayaleti sallanır,
    Kayıp bir masumiyetin türküsünü söyler.
    O salıncakta ne hayaller kurmuştum,
    Ne umutlar yeşertmiştim içimde.
    Şimdi ise sadece paslı bir anı,
    Geçmişin tozlu raflarında unutulmuş.
    Ama bazen, rüzgâr estiğinde,
    O gıcırtıyı duyarım yeniden,
    Ve çocukluğumun bahçesine dönerim,
    Bir anlığına da olsa,
    O paslı salıncakta sallanırım.

  • Şehir Uykuda

    Sokak lambaları sarı gözlerle süzer geceyi,
    Asfalt ağlar sessizce, kimsesizliğe.
    Binalar, devasa mezar taşları gibi dikilir,
    Uyuyan şehrin üzerine bir kâbus çöker.
    Ben, bu uykusuzluğun nöbetçisi,
    Penceremde bir hayaletle demlenirim.
    Radyoda eski bir blues çalar,
    Kaybedenlerin türküsü bu, en derinden.
    Ve bilirim, sabah olduğunda,
    Bu şehir yine maskesini takacak,
    Hiçbir şey olmamış gibi davranacak.
    Ama ben unutmam,
    Gecenin karanlığında gördüklerimi,
    Şehrin uykusunda fısıldanan sırları.

  • Kağıttan Gemi

    Çocukluğumdan kalma bir kağıttan gemi,
    Hayallerimi yükleyip salıverdim denize.
    Dalgalarla boğuştu, rüzgarlarla savruldu,
    Ama batmadı, yüzmeye devam etti.
    Umutlarım gibi, inatçı ve kırılgan,
    Her fırtınadan sonra yeniden doğdu.
    Şimdi nerede, hangi kıyılara vurdu, bilmem,
    Belki bir çocuğun elinde, belki okyanusun derinliklerinde.
    Ama bilirim ki o gemi hala yüzüyor,
    Hayallerimi taşıyor bilinmez diyarlara.
    Ve ben, o kağıttan geminin kaptanı,
    Her zaman yeni bir yolculuğa hazırım,
    Yeni umutlara, yeni maceralara.
    Çünkü hayat, o kağıttan gemi gibi,
    Ne kadar batarsa batsın,
    Her zaman yeniden yüzebilir.

  • Son Vapur

    Ufukta kaybolan son vapurun ardından bakarım,
    Götürdüğü umutlar, bıraktığı hüzün.
    Martıların çığlıkları eşlik eder vedama,
    Denizin tuzu karışır gözyaşlarıma.
    Bu liman, ayrılıkların mekanı,
    Her gelen gider, her kavuşma bir son bulur.
    Ve ben, bu limanda bekleyen bir yolcu,
    Gelmeyecek bir gemiyi, dönmeyecek bir sevgiliyi.
    Güneş batar, gece çöker,
    Yalnızlığım daha da derinleşir.
    Ama yine de beklerim,
    Belki bir mucize olur,
    Belki son vapur geri döner.

  • Gölgedeki Dansçı

    Karanlık bir odada, tek başına dans eden bir gölge,
    Müziği sessizlik, ritmi kalp atışları.
    Her figürü bir hüzün, her adımı bir özlem,
    Bu dans, bitmeyen bir arayışın ifadesi.
    Kime dans eder, neyi anlatır, bilinmez,
    Belki kayıp bir sevgiliye, belki yitirilmiş bir umuda.
    Gölgesi uzar, kısalır, duvarlarda can bulur,
    Ama hep yalnızdır, hep karanlıktadır.
    Ve ben, o gölgedeki dansçıyı izlerim,
    Kendi yalnızlığımı, kendi hüznümü görürüm onda.
    Bu sonsuz dansta, ikimiz de kaybolmuşuzdur,
    Birbirimize ulaşamadan, sessizce.

  • Kırık Kadeh

    Masada duran kırık bir şarap kadehi,
    Dökülmüş hayallerin, yarım kalmış sevinçlerin simgesi.
    Her bir parçası başka bir anıyı fısıldar,
    Acı tatlı, buruk ve keskin.
    O kadehten içilen son yudum,
    Belki bir vedaydı, belki bir başlangıç.
    Şimdi ise sadece kırık bir hatıra,
    Toplanamayan, birleştirilemeyen.
    Tıpkı kalbim gibi, paramparça.