Ben bir sis çanıyım, hiç liman görmedim,
Sen hiç limana varmamış bir başka gemi.
Yüzümüz pas rengi, umut yorgunu,
Ve sesimiz, kayıp düşlerin yankısı.
Zincirlerimden kurtuldum çoktan,
Artık ne pusula dinlerim, ne rota.
Dilimden dökülen her kelime,
Bir veda busesi uzak kıyılara.
Ben bir işaret fişeğiyim, geceye düşen,
Biz de çanız, dinleyen, duyan, düşünen çanlar.
Kucağımız terk edilmiş bir rıhtım gibi yalnız ve ıslak,
Ve bizim kucağımızda fırtınalı denizler.
Yüzündeki mehtap ışığıyla durur hayalin,
O çocuk kalpli kaptan, o kaptan yürekli çocuk.
O zaman eylül’dü, sisler şehrin üstünde,
Bir perşembe sabahı demir aldık.
Gözlerinde bir umut, bir de ayrılık acısı,
Sanki aniden karardı tüm gökyüzü.
Onu böyle görünce nasıl da titredik,
O zaman eylül’dü, sisler şehrin üstünde.
O, sırtüstü kamarada yatardı,
Deniz kokan nefesi şimdi bile aklımdadır.
Bir ufka bakardı, bir de geride kalana.
Dışarda tabiat, hüznün en koyu rengindedir,
Toprak ana, yapraklarını dökmüş,
Sabahlar akşamüstleri, puslu ve soluk,
Tüm gemiler limana dönmüş.
İşte o çocuk kalpli kaptan, o kaptan yürekli çocuk,
Dışarda tabiat, hüznün en koyu rengindedir.
Bizim kucağımız terk edilmiş bir rıhtım gibi yalnız ve ıslak.
O, birkaç defa martı gibi gitti, martı gibi döndü.
Çığlıklarını değil, dalga sesini duyduk.
Biz çanız, neyleyelim, gözlerimiz yaşarmayı bilmez.
Onu bir gün, gün batımına karşı, sonsuzluğa uğurladılar.
Kendi gitti, ismi kaldı yadigâr içimizde.
O zaman eylül’dü, sisler şehrin üstünde.
Bir yanıt yazın