Öyle kolay değildi zincirleri kırmak,
Bir ömür pas bağlamışken her bir halka.
Yabancıydık biz güneşe, aydınlığa,
Alışmıştık köprünün gölgesine.
Nefret bir tohum gibiydi içimizde,
Her gün yeşeren, büyüyen bir ağaç.
Öyle çabuk dinmezdi fırtına,
Yüreklerimizde kopan, acımasız.
Her söz bir ok, her bakış bir yara,
Derinlerde kanayan, kapanmaz.
Köprü bir şahitti sessiz çığlıklara,
Birbirimize attığımız, acımasız taşlara.
Kaderimiz miydi bu karanlık döngü,
Yoksa bir seçim miydi nefretin yolu?
Bilmiyorduk, anlamıyorduk.
Öyle kolay silinmezdi izler,
Köprünün taşlarına kazınmış, derin.
Her adım bir pişmanlık, bir keşkeden ibaret,
Geriye dönülmez yollarda, çaresiz.
Nefret, bir zehir gibiydi içimizde,
Damla damla akan, öldüren.
Umut bir seraptı uzakta.
Öyle hemen unutulmazdı o bakışlar,
Nefretle yoğrulmuş, kinle dolu.
Her an bir hesaplaşma, bir intikam arzusu,
Gözlerimizdeki ateşi söndüremezdi su.
Köprü bir aynaydı, bize yansıtan,
Kendi karanlığımızı, çirkinliğimizi.
Affetmek mi? Ne kadar uzak, ne kadar zor,
Bilemiyorduk, cesaretimiz yoktu.
Nefret bir zindandı, bizi esir alan,
Anahtarı elimizdeyken açamadığımız.
Öyle kolay değildi köprüden geçmek,
Her adımda geçmişin hayaletleri.
Nefret bir sis gibiydi, önümüzü kapatan,
Geleceği göremez, umut edemezdik.
Köprü bir sınavdı, bizi zorlayan,
Aşabilir miydik bu engeli?
Belki de imkansızdı.
Öyle çabuk filizlenmezdi sevgi,
Nefretin kuruttuğu topraklarda.
Her dokunuş bir ürperti, bir güvensizlik,
Yeniden başlamak mı? Çok geç artık.
Köprü bir mezardı, umutlarımızın gömüldüğü,
Yeniden yeşermek mi? Belki bir mucize.
Öyle hemen yeşermezdi nefret çiçeği,
Paslı köprünün çatlaklarında, inatla.
Her yaprağı bir acı, her kökü bir pişmanlık,
Güneşe dönmek mi? Mümkün müydü artık?
Köprü bir simgeydi, ayrılığın, nefretin,
Birleşmek mi? Çok uzak bir ihtimal.
Belki de bir gün, bir nefret çiçeği solarken,
Umut bir kelebek gibi uçar, özgürlüğe.
Belki o zaman, köprü bir geçit olur,
Aydınlığa, sevgiye, yeniden doğuşa.
Ama şimdilik, paslı köprüde,
Sadece nefret çiçeği açıyor.
Bir yanıt yazın