Şiirler

  • Yitik Zamanın Kıyısında

    Deniz feneri, yalnızlığın kulesi,
    Karanlık sulara bir el uzatır,
    Sisli gecelerde umudu fısıldar.
    Dalgalar döver kıyıları usanmadan,
    Geçmişin hatıralarını taşır gelir.
    Kum taneleri, zamanın ayak izleri,
    Silinir gider her yeni gelende.
    Martılar çığlık çığlığa döner durur,
    Kaybolan gemilerin yasını tutar.
    Ben, bu kıyıda bir yabancı,
    Yitik zamanın peşinde bir gezginim.

    Rüzgar eser, saçlarımı savurur,
    Gözlerim ufukta kaybolur gider.

    Güneş batar, gökyüzü kızıl bir şölen,
    Hüzünlü bir veda gibi gelir bana.
    Yıldızlar belirir, gökte birer elmas,
    Yolumu aydınlatır, beni yönlendirir.
    Ben, bu karanlıkta bir ışık arayan,
    Kaybolmuş ruhumun izini sürenim.
    Denizin derinliklerinde bir sır saklı,
    Belki de aradığım cevap oradadır.
    Ama korkarım, dalmaya cesaretim yok,
    Bilinmezlik beni ürkütür, engeller.
    Bu kıyıda kalmaya mahkûm muyum,
    Yoksa bir gün cesaretimi toplayacak mıyım?

    Düşlerim beni alıp götürür uzaklara,
    Hayallerim beni sarar, beni ısıtır.
    Ama sabah olur, gerçekler yüzüme vurur,
    Ve ben yine bu yalnız kıyıda kalırım.
    Ne bir gemi gelir beni almaya,
    Ne de bir el uzanır bana yardım etmeye.

    Ve ben, bu kıyıda bir gölge gibi,
    Kaybolurum zamanın içinde yavaşça.
    Deniz feneri yanar durur tepemde,
    Yolumu kaybetmemem için bir işaret.
    Ama ben artık yorgunum, umutsuzum,
    Belki de kaybolmak en iyisidir benim için.
    Bu yitik zamanın kıyısında,
    Sonsuzluğa doğru bir yolculuk başlar.
    Belki de sonunda huzur bulurum,
    Belki de kaybolurum sonsuza dek.
    Ama en azından denedim, aradım,
    Yitik zamanın peşinde koştum durdum.


  • Yitik Zamanın İzleri

    Eskimiş bir sandığın derinlerinde saklı,
    Yitirdiğim anılar, solgun birer yaprak gibi.
    Tozlu raflarda unutulmuş bir kitap,
    Okunmamış satırlarla dolu, sessiz çığlık.
    Geçmişin hayaletleri dolaşır odamda,
    Yüzleri silinmiş, sesleri kısık.
    Bir zamanlar benim olan, şimdi yabancı.

    Saatler durmuş, akrep yelkovanı unutmuş,
    Zamanın nehrinde kaybolmuş bir sandal.
    Yüzümde beliren çizgiler, yaşanmışlıkların izi,
    Bir aynada gördüğüm yabancı suret.
    Dün, bugün, yarın, hepsi bir yanılsama,
    Kaybolmuş bir yolculuğun sonu.

    Rüzgarın fısıltısı, eski bir şarkı,
    Hatırlamak istediğim, unutmaya çalıştığım.

    Güneşin batışı, gökyüzünde kızıl bir veda,
    Yarın ne getirecek, bilinmez bir ada.

    Ve ben, bu yitik zamanın kıyısında,
    Bekleyen bir yolcuyum, umutla karışık korkuyla.
    Ellerim boş, yüreğim buruk,
    Geçmişin yükü omuzlarımda.
    Belki bir gün, yeniden bulurum kaybettiğimi,
    Belki bir gün, zamanın sırrını çözerim.
    Ama şimdilik, sadece beklerim,
    Yitik zamanın izlerini sürerek.


  • Yitik Pusula

    Deniz feneri söndü, karanlıkta kaldı kıyı,
    Yıldızlar kayboldu, yolumu bulamam artık.
    Eski bir harita elimde, yırtık ve solgun,
    Anlamını yitirmiş işaretler, silinmiş sırlar.
    Rüzgar uğultusu bir feryat gibi yükselir,
    Yönümü şaşırdım, kayboldum enginlerde.
    Ufuk çizgisinde bir hayal belirir,
    Belki bir umut ışığı, belki de bir yanılsama.
    Yelkenlerim yırtık, umutlarım kırık.

    Yosun kokulu dalgalar döver durur teknemi,
    Sonsuzluğun girdabında savrulurum çaresizce.
    Geçmişin izleri silinir bir bir,
    Geleceğe dair hiçbir umut kalmaz içimde.
    Sadece derin bir yalnızlık,
    Ve bitmeyen bir bekleyiş.
    Kaybolmuş bir pusulanın rehberliğinde.

    Martılar çığlık atar üstümde,
    Sanki kayıp ruhumun feryadı onlar.
    Gecenin koyu karanlığı çöker üzerime,
    Yıldızlar saklanır bulutların ardına.
    Ben, yitik bir yolcu,
    Sonsuz denizde kaybolmuş bir tekne,
    Umutsuzluğun karanlığında.

    Her dalga bir anı getirir,
    Her rüzgar bir pişmanlık fısıldar.
    Uzaklarda bir ada belirir,
    Belki bir sığınak, belki de bir tuzak.
    Ama gidecek başka yerim yok,
    Umutsuzluğun beni sürüklediği yere,
    O bilinmez adaya doğru yol alırım.

    Yorgun ve bitkin,
    Umutsuz ve çaresiz.
    Sadece gitmek,
    Sadece beklemek.
    Yitik bir pusulayla.

    Güneş doğar usulca, denizin üstünden,
    Bir umut ışığı belirir içimde yeniden.
    Belki bu ada bir kurtuluş olabilir,
    Belki de yeni bir başlangıç.
    Ama önce geçmişi geride bırakmalıyım,
    Pişmanlıkları unutmalı,
    Yeniden umut etmeyi öğrenmeliyim.
    Çünkü biliyorum ki, hayat devam ediyor,
    Ve yitik bir pusulayla bile olsa,
    Bir gün doğru yolu bulabilirim.
    Yeter ki pes etmeyeyim.

    Sadece beklerim.


  • Son Dans

    Müzik biter, ışıklar söner,
    Salonda son bir çift kalır,
    Bizim gibi, aşkın son dansını yapan.
    Her adım bir veda, her dönüş bir hüzün,
    Bu dans, biten bir sevdanın ağıtı.
    Gözlerimizde yaşlar, kalbimizde sızı,
    Ama yine de dans ederiz,
    Son kez sarılırız birbirimize,
    Son kez fısıldarız sevdiğimizi.
    Biliriz ki bu son dans,
    Bu son veda,
    Ama yine de bırakmayız birbirimizi,
    Müziğin son notası havada asılı kalana dek,
    Aşkımızın son nefesini verene dek.
    Ve sonra, sessizlik çöker salona,
    Geriye kalan sadece boşluk,
    Ve kırık bir kalbin yankısı.


  • Duvardaki Çatlak

    Odamın duvarındaki ince bir çatlak,
    Günden güne büyür, derinleşir.
    Tıpkı ruhumdaki yaralar gibi,
    Gizlenemeyen, örtülemeyen.
    O çatlaktan sızar içeri karanlık,
    Geçmişin hayaletleri, pişmanlıklar.
    Her bakışta yeni bir acı keşfederim,
    Her dokunuşta yeni bir sızı hissederim.
    Bu duvar, benim iç dünyamın aynası,
    Kırılganlığımın, çaresizliğimin simgesi.
    Ve o çatlak, belki de bir gün,
    Tüm duvarı yıkacak,
    Beni enkazın altında bırakacak.
    Ama o güne kadar,
    O çatlakla yaşamayı öğreneceğim,
    Tıpkı kendi yaralarımla yaşadığım gibi.


  • Tren Garında Bekleyiş

    Kalabalık bir tren garında,
    Bekleyen bir yolcuyum şimdi.
    Gözlerim tabelalarda,
    Gelmeyecek bir treni arar.
    Her düdük sesi yeni bir umut,
    Her anons yeni bir hayal kırıklığı.
    İnsanlar gelir, insanlar gider,
    Herkesin bir hikayesi, bir telaşı var.
    Benimse ne gidecek bir yerim,
    Ne de bekleyenim var.
    Sadece bu kalabalıkta bir yabancı,
    Bu bekleyişin esiri.
    Zaman ağır aksak ilerler,
    Trenler gelir, trenler gider,
    Ama benim trenim hiç gelmez.
    Bu garda unutulmuş bir ruhum ben,
    Sonsuz bir bekleyişe mahkûm.


  • Paslı Salıncak

    Çocukluğumun bahçesinde unutulmuş bir salıncak,
    Paslanmış zincirleri gıcırdar rüzgârda.
    Üzerinde kahkahalarımın hayaleti sallanır,
    Kayıp bir masumiyetin türküsünü söyler.
    O salıncakta ne hayaller kurmuştum,
    Ne umutlar yeşertmiştim içimde.
    Şimdi ise sadece paslı bir anı,
    Geçmişin tozlu raflarında unutulmuş.
    Ama bazen, rüzgâr estiğinde,
    O gıcırtıyı duyarım yeniden,
    Ve çocukluğumun bahçesine dönerim,
    Bir anlığına da olsa,
    O paslı salıncakta sallanırım.


  • Şehir Uykuda

    Sokak lambaları sarı gözlerle süzer geceyi,
    Asfalt ağlar sessizce, kimsesizliğe.
    Binalar, devasa mezar taşları gibi dikilir,
    Uyuyan şehrin üzerine bir kâbus çöker.
    Ben, bu uykusuzluğun nöbetçisi,
    Penceremde bir hayaletle demlenirim.
    Radyoda eski bir blues çalar,
    Kaybedenlerin türküsü bu, en derinden.
    Ve bilirim, sabah olduğunda,
    Bu şehir yine maskesini takacak,
    Hiçbir şey olmamış gibi davranacak.
    Ama ben unutmam,
    Gecenin karanlığında gördüklerimi,
    Şehrin uykusunda fısıldanan sırları.


  • Kağıttan Gemi

    Çocukluğumdan kalma bir kağıttan gemi,
    Hayallerimi yükleyip salıverdim denize.
    Dalgalarla boğuştu, rüzgarlarla savruldu,
    Ama batmadı, yüzmeye devam etti.
    Umutlarım gibi, inatçı ve kırılgan,
    Her fırtınadan sonra yeniden doğdu.
    Şimdi nerede, hangi kıyılara vurdu, bilmem,
    Belki bir çocuğun elinde, belki okyanusun derinliklerinde.
    Ama bilirim ki o gemi hala yüzüyor,
    Hayallerimi taşıyor bilinmez diyarlara.
    Ve ben, o kağıttan geminin kaptanı,
    Her zaman yeni bir yolculuğa hazırım,
    Yeni umutlara, yeni maceralara.
    Çünkü hayat, o kağıttan gemi gibi,
    Ne kadar batarsa batsın,
    Her zaman yeniden yüzebilir.


  • Son Vapur

    Ufukta kaybolan son vapurun ardından bakarım,
    Götürdüğü umutlar, bıraktığı hüzün.
    Martıların çığlıkları eşlik eder vedama,
    Denizin tuzu karışır gözyaşlarıma.
    Bu liman, ayrılıkların mekanı,
    Her gelen gider, her kavuşma bir son bulur.
    Ve ben, bu limanda bekleyen bir yolcu,
    Gelmeyecek bir gemiyi, dönmeyecek bir sevgiliyi.
    Güneş batar, gece çöker,
    Yalnızlığım daha da derinleşir.
    Ama yine de beklerim,
    Belki bir mucize olur,
    Belki son vapur geri döner.