Şiirler

  • Kök Salan Yalnızlık

    Yüreğimde yeşeren bir yabani ağacım ben,
    Köklerim derinde, toprağa sımsıkı tutunan.
    Gövdem rüzgarlara meydan okuyan,
    Dallarım gökyüzüne uzanan,
    Yapraklarım hüzünle dans eden,
    Kuşlara yuva, gölgeme sığınan,
    Yalnızlığım sonsuz bir orman.

    Gecenin karanlığında yapraklarım fısıldar,
    Sessizliğin şarkısını söyler durur.
    Uykusuz geçen her an,
    Bir yaprak daha düşer dalımdan,
    Ömrümden bir parça kopar.

    Kışın soğuğunda titrerim,
    Yazın sıcağında kururum.
    Baharda yeniden can bulurum,
    Ama yine de yalnızım,
    Kendi içimde kaybolurum.

    Güneş doğar üzerime, aydınlatır yüzümü,
    Ama karanlığım geçmez, silinmez içimden.
    Yağmur yağar, yıkar kirimi pasımı,
    Ama temizlenemem geçmişin izlerinden.
    Rüzgar eser, fısıldar kulağıma acılarımı,
    Hatırlatır kaybettiklerimi, unuttuklarımı.
    Köklerim acıyla kıvranır toprağın altında,
    Dallarım çaresizce uzanır gökyüzüne.
    Gövdem yorgun, ruhum bitkin düşer,
    Ama yine de ayakta kalırım, direnmeye devam ederim.

    Sonbaharda yapraklarım sararır solar,
    Dökülür toprağa, veda eder hayata.
    Ben ise sessizce beklerim,
    Yeni bir baharı, yeni bir umudu.

    Belki bir gün biri gelir, anlar beni,
    Belki bir gün biri sever beni olduğum gibi.
    Ama o güne kadar, yalnızlığımla yaşarım,
    Kendi içimde kök salarak.

    Ve rüzgar fısıldar,
    “Yalnız değilsin,” der,
    “Ben de seninleyim.”


  • Kâğıt Gemiler

    Yazılmamış mektuplar, yarım kalmış satırlar,
    Uçuşan sayfalar, geçmişe kanat açan.
    Kelimeler tutsak, cümleler firari.

    Kâğıttan gemiler yüzdürürüm denize,
    Rotası belirsiz, limanı meçhul.
    Dalgalar savurur, fırtınalar yorar.

    Her katlanan sayfa bir anı, her buruşukluk bir iz,
    Mürekkep lekesi, silinmeyen bir geçmiş.
    Kağıdın fısıltısı, ruhuma dokunan bir melodi,
    Kuşların şarkısı, umuda açılan bir pencere.
    Yazılan her kelime, içimde yeşeren bir filiz,
    Her dize bir umut, her kıta bir hayal.
    Kâğıt gemilerim, özgürlüğe yelken açan,
    Ve ben, onların kaptanı, bilinmeze doğru yol alan.


  • TOPRAK SENFONİSİ

    Toprağın rahminde uyanan bir melodi,
    Köklerin derinlerde fısıltısıdır bu.
    Solucanların dansı, böceklerin şarkısı,
    Gizli bir orkestra, toprağın altında.
    Yağmur damlalarıyla yıkanan yüzey,
    Güneşin sıcaklığıyla canlanan her şey.
    Çiçeklerin renkleri, ağaçların gölgesi,
    Toprağın armağanı, doğanın güzelliği.
    Rüzgarın okşadığı ekin tarlaları,
    Bereketin simgesi, yaşamın kaynağı.
    Çiftçinin elleri, toprağa dokunan,
    Emeğin ve sevginin izleri her yerde.
    Her bir tohum, bir umut, bir gelecek,
    Toprağın kucağında yeşeren bir düş.
    Geçmişin izleri, geleceğin tohumları,
    Toprakta saklı sırlar, çözülmeyi bekleyen.
    Ve ben, toprağın sesiyle büyüyen,
    Bu senfoninin bir parçası, sonsuzluğa uzanan.


  • Kelebek Mezarlığı

    Kanat sesleri yankılanır içimde,
    Bir kelebek mezarlığıdır yüreğim.
    Renkler solmuş, tozlanmış anılar,
    Uçuşan ruhlar, kayıp giden yazlar,
    Bir ömürlük veda, bir kelebek ömrü kadar.

    Her biri birer düş, birer hayal kırıklığı,
    Kırık kanatlarla yere serilmiş umutlar.
    Aşkın narin dokunuşu, bir ipek kozası gibi,
    Şimdi bir mezar taşı, soğuk ve anlamsız.
    Her kelebek bir ayrılık, bir veda busesi,
    Uçup giden bir sevgili, bir daha dönmeyen.

    Zamanla solar kelebeklerin rengi,
    Bir avuç kül kalır geriye sadece.
    Rüzgâr fısıldar adlarını sessizce,
    Bir ağıt yakar gökyüzü geceleri,
    Bir kelebek mezarlığıdır bu şehir.

    Her kelebek bir pişmanlık, bir keşkeler ordusu,
    Söylenmemiş sözler, tutulmamış eller.
    Yağmur diner, güneş açar bir anlığına,
    Ama kelebekler geri gelmez, uçup gitmişlerdir sonsuzluğa.
    Bir mezar taşıdır her kanat izi,
    Bir hatıra, bir anı, bir kelebek ömrü kadar.

    Toprak kokusu yükselir kelebek mezarlığından,
    Bir umut filizi yeşerir en derinde.
    Belki bir gün, yeni kelebekler doğar buradan,
    Yeni renklerle, yeni hayallerle.
    Ama şimdilik sadece sessizlik hüküm sürer,
    Bir kelebek mezarlığının dinginliği.
    Her kanat sesi bir veda, her renk bir anı,
    Uçup giden kelebeklerin ardında kalan.
    Bir günah gibi taşırım onları içimde,
    Bir kelebek mezarlığıdır benim kaderim.

    Gözyaşlarımla sularım kelebek mezarlığını,
    Bir umutla beklerim baharı.
    Belki bir gün, kelebekler geri döner,
    Ve yeniden renklenir hayatım.
    Ama şimdilik sadece yas tutarım,
    Uçup giden kelebeklerin ardından.
    Her birinin adı kalbimde kazılı,
    Bir kelebek mezarlığıdır benim en derin yaram.
    Geçmişin tozlu sayfalarında saklı hatıralar,
    Birer birer canlanır kelebeklerin kanatlarında.

    Ve ben, kelebek mezarlığının bekçisi,
    Sonsuza kadar nöbet tutacağım burada.
    Uçup giden kelebeklerin anısına,
    Ve bir gün geri dönecekleri umuduyla.
    Bir ağıt yakarım her gece,
    Bir serenat çalarım rüzgâra.
    Kelebek mezarlığı benim evim,
    Ben kelebeklerin ruhuyum.


  • Nisan Uykusu

    Toprak kokusu sinmiş avuçlarıma,
    Yeşilin bin tonu gözlerimde dans eder.
    Baharın ilk ışığı vurur yüzüme,
    Uyanır içimde uyuyan kelebekler.
    Ağaçlar çiçek açar, kuşlar şarkı söyler,
    Doğanın uyanışına şahit olurum.
    Nisan uykusundan arınır bedenim.

    Gökyüzü maviden bir deniz,
    Bulutlar beyaz birer gemi.
    Rüzgar eser, dallar salınır,
    Hayat yeniden başlar.

    Ben bir tohumdum, toprağın altında saklı,
    Karanlıkta bekledim, sabırla ve umutla.
    Sonra bir yağmur damlası düştü üzerime,
    Bir güneş ışığı ısıttı içimi.
    Çatladı kabuğum, filizlendim yavaşça,
    Köklerim derinlere indi, dallarım göğe uzandı.
    Yapraklarım açıldı, güneşe doğru döndüm,
    Rüzgarla dans ettim, kuşlarla arkadaş oldum.
    Yağmurda yıkandım, toprakla beslendim,
    Büyüdüm, güçlendim, hayata tutundum.
    Şimdi bir ağacım, baharın müjdecisi.

    Ve ben, bu nisan sabahında,
    Yeniden doğmuş gibiyim.
    Umudun rengiyle boyanmış,
    Hayata yeniden sarılmış.
    Geçmişin izlerini silerim,
    Geleceğe umutla bakarım.
    Nisan uykusu bitti artık.


  • Kül Rengi Anılar

    Saatler duruldu, zamanın ötesinde,
    Hatıralar bir gölge gibi uzar.
    Unutulmuş bir şarkının melankolisi,
    Yüzümde beliren anlamsız bir gülümseme.
    Yüreğimde yankılanan eski bir yankı,
    Kaybolan bir sevdanın izleri derinde.

    Yollar ayrıldı, rüzgâr farklı esti,
    Yıldızlar kaydı, karanlık çöktü.
    Gözlerim arar seni, boşluğa bakar,
    Sesin uzaklarda, bir fısıltı gibi gelir.
    Ellerim boş kaldı, tutunamadım sana,
    Gönlüm kırık dökük, tamir olmaz artık.
    Ayrılık bir deniz, boğulurum sensiz,
    Sahipsiz bir gemi gibi sürüklenirim.

    Sis çöktü,
    Umutlar tükendi,
    Hayallerde boğuldum.

    Geceler uzadı, gündüzler kısaldı,
    Yalnızlık bir yorgan gibi üzerime örtüldü.
    Anılar birer birer canlandı gözümde,
    Hasretin ateşiyle yanarım içimde.
    Sensiz geçen her an bir ömür gibi gelir,
    Yokluğun bir zehir gibi kanıma karışır.

    Eski bir fotoğraf, solgun ve yıpranmış,
    Yüzünde bir tebessüm, gözlerinde bir parıltı,
    O günler mazide kaldı, geri gelmez artık,
    Ayrılık bir acı, dinmeyen bir sızı,
    Kalbimde bir yara, kapanmayan bir iz,
    Sensiz geçen her an bir işkence bana,
    Yokluğun bir boşluk, doldurulamayan,
    Anılar bir teselli, avuntudan uzak,
    Gözyaşlarım bir deniz, içinde boğulurum,
    Sensiz geçen her an bir sınav, geçilemeyen,
    Ayrılık bir kader, kaçınılmaz yazgı.

    Yüreğimde bir sızı, dinmeyen bir acı,
    Gözyaşlarım sel oldu, aktı yanaklarımdan,
    Anılar birer hayalet gibi dolaşır etrafımda,
    Yokluğun bir karanlık, aydınlatılmayan,
    Sensiz geçen her an bir kayıp, telafi edilemeyen,
    Ayrılık bir yangın, içimi kavuran,
    Kalbimde bir çığlık, duyulmayan,
    Gözlerim arar seni, bulamayan,
    Sensiz geçen her an bir çile, çekilen,
    Yokluğun bir boşluk, doldurulamayan.

    Yollar ayrı, yönler farklı,
    Umut yok, gelecek belirsiz,
    Kalp kırık, ruh yorgun,
    Ayrılık bir acı, dinmeyen,
    Sensizlik bir boşluk, dolmayan,
    Anılar bir teselli, yetmeyen,
    Gözyaşları bir deniz, bitmeyen,
    Hasret bir ateş, sönmeyen,
    Sevgi bir yalan, inanılmayan,
    Hayat bir sınav, geçilemeyen,
    Yalnızlık bir kader, yaşanılan.


  • Puslu Düşler Atlası

    Yüzümde biriken günahların izi,
    Ellerim birer harita, kayıp şehirleri arar.
    Gökyüzünde asılı kalan yıldız tozları,
    Karanlık bir denizde yolumu şaşırmışım.
    Sessiz bir çığlık yankılanır içimde,
    Ruhum bir gölge gibi dolaşır sokaklarda,
    Ve ben, puslu düşler atlasında kaybolurum.

    Kalbim kırık bir pusula, yönünü yitirmiş,
    Düşlerim tozlu raflarda unutulmuş kitaplar.
    Gözlerim aynalarla dolu, yansıyan suretler yabancı,
    Sözcükler boğazımda düğümlenir, birer pranga.
    Aşk, bir zamanlar kanatlarımken şimdi zincirim oldu,
    Yalnızlık, en sadık yoldaşım, gölgem gibi beni takip eder.
    Bu şehir, labirent gibi sokaklarıyla beni yutar,
    Gecenin karanlığında kaybolan bir fısıltıyım sadece,
    Ve ben, bir daha asla bulunamayacağım.


  • Cam Fanusta Dans

    Sisli bir rıhtım burası.
    Yıldızlar, buzdan iğneler gibi batarken karanlığa,
    Bir gemi demir alır içimde, bilinmezlere doğru.

    Cam fanusun içindeki balık misali,
    Döner dururum kendi eksenimde,
    Dışarıda hayat var, rengârenk ve canlı,
    Benim dünyam sınırlı, dar ve soğuk.
    Cam kırılır mı bir gün, yoksa nefesim mi tükenir önce?
    Her çırpınış bir umut, her dönüş bir çaresizlik.
    Gözlerim, fanusun camına yapışmış,
    Dışarıdaki dünyaya özlemle bakarken,
    Bir şarkı fısıldarım içimden, duyulmayan,
    Ve dans ederim kendi yalnızlığımla, sessizce.

    Ruhum, kâğıttan bir gemi,
    Okyanusa açılmaya cesaret edemeyen.
    Rüzgâr yok, yön yok, umut yok,
    Sadece camın ardında bir siluet.
    Cam fanus kırılsa, dökülsem…

    Aynalar yalan söyler, suretim kayıp,
    Kendime yabancı, dünyaya sürgünüm ben.
    Cam fanus, bir hapishane mi, yoksa bir sığınak mı?
    Belki de her ikisi birden, bilmem.
    Bir gün o cam kırılacak, biliyorum,
    Ve ben, özgürlüğe doğru yüzeceğim.


  • Yapayalnız Akvaryum

    Cam fanusun içinde bir dünya kurdum,
    Yosun kokulu, loş ve derinden.
    Balıklar dans eder, renkleri solgun,
    Sessiz bir senfoni, hiç bitmeyen.
    Dış dünya gürültülü, karmaşık ve yalan,
    Burada her şey dingin, her şey yavaş.
    Su kabarcıkları yükselir usul usul,
    Düşlerim de öyle, sonsuza ulaşan.

    Yüzgeçlerim titrek, gözlerim puslu,
    Akvaryumun dibinde beklerim öylece.
    Yukarıda hayat var, renkli ve coşkulu,
    Ama ben buradayım, kendi seçimiyle.
    Camın ardında bir tebessüm, belki bir hüzün,
    Bana bakan kim bilir ne düşünür içinden?
    Belki bir yalnızlık, belki de bir özlem,
    Benim gibi, kendi fanusuna hapsolmuş.
    Dışarı çıkmak mı, yoksa burada kalmak mı?
    Bu soru hep döner durur zihnimde,
    Bir karar veremem, bir yol bulamam,

    Güneş ışığı süzülür camdan içeri,
    Aydınlatır balıkların pul pul yüzlerini.
    Benim karanlığım daha derin, daha eski,
    Kök salmış içime, söküp atamam.
    Belki de bu yüzden buradayım,
    Belki de bu yüzden yalnızım.

    Yem kabarcıkları iner yavaşça,
    Bir anlık telaş, sonra yine sessizlik.
    Hayat böyle işte, bir an varlık, bir an yokluk,
    Ve ben, sadece bir gözlemci.

    Cam fanus benim evim, benim dünyam,
    Yapayalnız bir akvaryumda, sessizce yüzen.


  • AYNALARIN SIRRI

    Düş kırıkları birikir usulca,
    Kaybolmuş yüzler ardında.
    Geçmişin tozlu nefesi.

    Aynalar yalan söyler, sırlar saklar,
    Her yansıma bir başka gerçeklik.
    Kim olduğunu unutursun bakarken,
    Derinliklerde kaybolur benliğin.
    Gözlerin karanlığa takılır,
    Suretin silinir zamanla.
    Aynalar seni yargılar, affetmez,
    Geçmişin hayaletleri dans eder önünde.
    Bir labirenttir her yansıma,
    Çıkış yolu yoktur, kaçamazsın.
    Aynaların sırrı, sonsuz bir döngüdür.