Bir tren düdüğü, ince bir sızı,
Vagonlar dolusu, umutsuz bakışlar.
Peronda kalan, bir mendil sallanışı,
Dudaklarda donan, yarım kalmış sözler.
Raylar boyunca uzayan, yalnızlık yolu,
Gözlerde biriken, tuzlu damlalar.
Hatıralar canlanır, birer birer,
Geçmişin izleri, silinmeyen acılar.
Şimdi ayrılık vakti, sessiz ve derinden.
Gözlerin değdiği her an,
Kaybolan bir yıldız gibi.
İçimde büyüyen bir fırtına,
Senden uzakta, hep bir eksik gibi.
Gitmek mi zor, kalmak mı bilemedim,
İki uçlu bir bıçak, keskin ve acımasız.
Her adımda biraz daha eksildim,
Senden ayrı düşmek, tarifsiz bir kayıp.
Gözyaşlarım karıştı, yağmurlara,
Sanki gökyüzü de ağlıyor halime.
Rüzgar fısıldıyor, adını her yerde,
Ama sen yoksun, yanımda, yöremde.
Saatler durdu sanki, zaman dondu,
Sensiz geçen her an, bir ömür gibi.
Hatıralar birer birer canlandı,
Gözümde canlanan, son gülüşün gibi.
Bir veda busesi kondurmuş idin,
Ayrılığın yakıcı ateşiyle yandım.
Şimdi külrengi bir gökyüzü altında,
Yalnızlığın derin sularında boğuldum.
Sensizliğin acısı, içimde bir yara,
Kabuk bağlamayan, dinmeyen bir sızı.
Belki bir gün dönersin, umuduyla yaşıyorum.
Yüreğimde bir boşluk,
Sanki bir şeyler eksik.
Sensiz geçen her gün,
Bir ömre bedel artık.
Gözlerim arar seni, her yerde.
Belki bir gün, yollarımız kesişir yeniden,
Ayrılık acısı diner, yürekler birleşir.
O güne dek, hasretinle yaşarım ben,
Külrengi vedalar, bir gün sona erişir.
Bir yanıt yazın