kimse dinlemez yalnızlığın fısıltısını
taşlaşmış cümlelerde
kaç yalan birikir
vicdanın altında kuruyan nehir
sesleri sağır duvarlara çarptırır
kimsenin hayatına değmeden
yalnız öfke yabancı bakış donuk
kederlerde çözülen
içimizde büyüyen umutsuz mevsim
dallarını budayan sessiz heykeller gibi
kalbim unutur herkesi
ah kimseden beklenmez ki
her şeyi kabullenmenin korkusu
bedene kazınmış ferman
anlatırken tükenen
çaresizliğin keskin sancısı
içimizde yayılan şimdi,
burada ve sonsuza dek
eski anılarla dikilir yırtık umutlar
ihanet yeni maskelerle güçlenir
hiç söylenmedikleri karanlıklarda
düşünceyi kışkırtan sözcükler
sahte bir aşinalık kazanır
başkalarına anlatıldıkça
yankılanan ruhun
teslim aldığı
hayatların bilgisi
geçemez sırrımıza
her şehir kendi sürgününü yaşarken
kırık hayallerin yer değiştirdiği aynalardan
aynalara yepyeni bir boşluk düşer
damarlarımda kimsesiz akan
isyankar kan
gürültüsü sessiz feryat
kül yasaları geçiyor
kaçışımın unutulmuş sokaklarından
nefret saklı kınında
ödünç aldığı zamanları
geri yollamak için
işlendiği suçlara
yemin ve kefaret
ne kadar yakınsa kalbimize
intikam hayatta titrer
kimseyi umursamadan
geçen ömürler gibi
biz kendimizi tanırız sanırken
hayaller bizi kendisiyle değiştirir
ancak sanatla söyleyebiliriz:
kendimize bunca yabancılık
bizi biz yapan
kızgın öfke, kanlı isyan
kandan alınmış rengin öcü
ömrün birçok çıkmazı gibi
yakınlık verir gizlendikçe
nefretle sever, sevgiyle öldürür
ruhun zindanlarına çökmüş
boş umut karanlık gelecek uçsuz gerçeklik
kendini yaşar sahibinin aynasında
ne kadar kaçsan da içinden
içindeki ölü çocuk
her şey ne kadar açık derken
ne kadar muamma
anaya babaya yâre aşk kadar eski
aşk kadar büyük nefret
yıllara tutunan sinsi yankı
saydam duvarlarla örülmüş büyük hapishanesi gündeliğin
gözlerin bile göremediği derinliklerde
bizden sonrakilere bıraktığımız
bize miras kalmış sırların
bazen suskunluk deriz buna
zaten susmadan diyemediği hiç kimsenin
dipte derin yara
nefret, en köklü yalan
ana baba yâr
bir gün hepsi unutulur
birbirinin yarasının içinde
derin, çok derin
toprağın saklanan sırlarıyla
kendimden yapılmış mezarımı kapatır gibi
bağışlıyorum günahlarımı bilmediğim bir sessizliğe
ne kadar ödesen de ömrün yetmez
bizi biz yapan içimizin saklı sularında
bizden habersiz yaşayanlara
aştım sandığın bir eşiğin altında
bir gün bir fırtına çığlığı çarpar dünyaya
ölerek bile kurtulamazsın içimizden
evcilleştirilmiş tekrarlarla yaşanan kabus
yeniden geleceksin buraya
imkânsızdır sevgi insan imkânsızlaştıkça
dünya başka bir yer olana kadar: İtirazın Anatomisi
Bir yanıt yazın