Nedir bu fezâ, böyle engin, böyle derin?
Yıldızlar, birer göz gibi bakar âlem-i pîre.
Gökte bir yalnızlık, yerde bir garabet,
Aynı hüznü taşır, geceyle gündüz,
Âdem bir sürgün, Hâvva bir hasret.
Zamanın nehrinde akıp gider ömürler,
Her bir nefes, bir veda gibi esiyor.
Gezegenler döner durur kendi yörüngesinde,
Kimse bilmez, kimse anlamaz derdini.
Birbirine uzak, bir o kadar yakın,
Her bir ışık, bir imdat çığlığı sanki,
Yoksa bir yankı mı, sonsuz boşlukta?
Ey göklerin sahibi,
Bu ne amansız sükût,
Bu nasıl bir sınavdır?
Kâinat bir kitap, sayfaları yırtılmış,
Manası kayıp, kelimeler anlamsız.
Bir fısıltı duyarım, uzak diyarlardan,
Belki de bir rüya, belki bir kehanet,
Güneşin batışı, bir veda busesi,
Yarın yeniden doğacak, aynı çaresizlikle,
Kaderin cilvesi, bu olsa gerek.
Ne çıkar, yıldızlar kadar yalnız olsak,
Ne çıkar, fezâ kadar engin olsak,
Bir umut vardır içimizde saklı,
Bir gün elbet, bu sır perdesi kalkar,
Ve anlarız, neden varız, neden yokuz.
Bir yanıt yazın