Böylece bir kere daha yalnızız şehrin tenha yerlerinde
En derin yalnızlık bu bizim dayanmaya ya da unutmamaya
Kadıköy’den Moda’ya doğru yürüyen bir akşamüstündeyiz
Birden nasıl oluyor sen içime dokunuyorsun
Ama nasıl oluyor sen içime dokunur dokunmaz
Hatıralar bir kere daha canlanıyor
Bütün eski sokaklarda
İstanbul dahil
Ayrılığı düşünmeyi iyi biliyorsun sağol
Unutmayı bildiğin kadar
Sayın kalbe kalsa unutmak haram daha neler
Boşunaymış gibi bunca geçmesi zamanın
Ben böyle anlamlı göz görmedim ömrümde
Her bakışın içinde ayrı bir veda saklıyor
Bütün eski sokaklar için
İstanbul dahil
Yazar: Cuma Bozkurt
Eylül Sancısı
Yalan Mevsimi
Kim anlardı bendeki o kırgınlığı?
Hiç dinmedi içimdeki yangınlığı.Yine de bekledim bir haberini,
Sakladım içimde sonsuz demini.Gördüm ki her sözün yalandan ibaret,
Aşk sandığım çöl oldu nihayet.
Yüzüme vurduğun bir tokat gibi.Bu ayrılık acısı bir zehir olsa,
Yokluğunda kalbim yine kan ağlasa,
Unuturum seni yemin ederim ki.
Biliyorum artık olmayacaksın.
Ben sensizliğe de alışacağım.
Kalbimde bir yerin olmayacak.Sükuneti Kuşanmak
Keder bir nehir gibi aksa da içimde,
Kabulleniş bir köprü, kurarım derinde.
Yüreğimde yanan ateş diner mi bilemem,
Ama küllerinden yeniden doğarım demem.
Zaman bir merhem olur mu yaraya,
Belki unutulur, belki döner anıya.
Gözlerimden akan yaş dinmez belki de,
Ama gülmeyi öğrenirim yine de.
Kaybettiklerim için ağlamam artık,
Kazandıklarımla avunurum sıkı sıkı.
Hayat bir sınav, geçilir elbet,
Düşsek de kalkarız, yeniden deneriz evvel.
Yenilgi bir ders, öğrenilir zamanla,
Kabulleniş bir güç, sığınırım ona.
Yol uzun, yokuşlar var bilirim ama,
Sükuneti kuşanır, yürürüm yola.Yankılanan Sözleşme
Gönüller bir araya geldi
Aşkın sırrın bildiler
O derinlikte kayboldu
Kendinden geçtiler
Uçsuz bucaksız bir bahar
Gül kokusu sinmiş havaya
Yüreğimde bir heyecan var
Sanki bir dilek tutulacak
Gözler gözlere değdiğinde
Sözsüz bir anlaşma belirdi
Ruhlar birbirini tanıdı
Kader ağlarını ördü
Yepyeni bir anlam buldu
Sevdalı gönüller coştu
Bir sevda türküsü gibi
Çağlayan gibi aktı kalbime
Gönlümde bir umut belirdi
Aşkın ateşiyle yandım
Yeniden doğdum seninle.Kıyısız Bekleyiş
Gün batımına karşı, yaz sonu vakti;
Bir nehir kenarında, eski bir bankta;
Sadece bende değil, bu yorgunluk hali;
Su da durgun, gökyüzü de aynı;
Bir tuhaf, yaprakların düşüşü.
Bakma yalnızlığıma, sessizliğime;
-Gün batımına karşı, yaz sonu vakti-
Benim de umutlarım oldu bir zamanlar.
Aşk dediler, sevgi dediler, bağlandım;
Zamanla öğreniyor insan yalnızlığı.
Severiz diye avutuyoruz kendimizi?
Ne verdik, ne aldık bu kısacık ömürde
Hayal kırıklığından başka?
Unutunca hatalarımızdan arınırız,
Unutunca belki yeniden sevebiliriz;
Aşk dediler, sevgi dediler, bağlandım,
Hepsini unuturuz.Eski Plak
Sahilde iki sandalye
Biri boş, diğeri sen
Deniz bildik şarkısını çalıyor
Eski bir plak gibi derinden
Rüzgar saçlarını okşuyor
Okşanmamış anılar gibi
Sen
Gülümsemeye yakın hüzün
Hüzne yakın bir gülümseme
Anılar dökülüyor
Sessizce
Kaybolmuş sesler
Yeniden canlanıyor
Boş sandalye
Hasret
Kalanlar
SessizlikYüreğimin Pusulası
Nedir bu içimde yanan ateş?
Gönlüm kan ağlar, gözümde yaş
Senden gayrı kimse bilmez bu derdi eş
Gönül hanemde bir boşluk var sensiz
Hayatın anlamı kaybolur nefessiz
Aşkınla yoğrulmuş, sevdaya susamışım
Seni arar durur kalbim, yurtsuz ve kimsesiz
Bir gül dalıyım, solmuş ve çaresiz
Sensiz geçen her gün, bir ömür gibi uzun
Yüreğimin pusulası şaşmış, sana dönesiz
Sanki bir ömür geçti sensiz
Sonsuz
Hasretinle yanar, kül olurum her an
Bir umut ışığı beklerim, senden bir nişan
Gözlerim yollarda, kalbimde figan
Sensiz bu dünya zindan, bu hayat yalan
Yüreğimin en derininde sakladığım sultan
Sensiz geçen günler ziyanım oldu benim
Aşkınla yanıp tutuşan yüreğimde sevgin
Umutsuzluğa kapılmam, bilirim döneceksin
Gözyaşlarım diner, yüzüm gülecek o gün
Kavuşma anı gelir, beklerim ben her gün
Yüreğimin yangını söner, o an yeniden dirilirimYarını Aralamak
Bir an durulmak böyle
Yaşamak, dinlenmek gibi.
Her nefeste yeni bir güç
Yükselmek bayrak bayrak gibi.
Nedir bu hayatta umuttan daha gerçek?
Yeşeren düşlere inançla sarıldık,
Hayat bulmak için önce
Tohum olmak gibi.
Silinir kaygılar sen cesaret verdikçe
Yetersiz sözler: korkmak, çekinmek, yenilmek gibi.
Güç verir bakışların her yeni başlayana,
Bir fener-ışık gibi.
En yakınlar zamanla birer yabancı gibi;
Bir sen varsın kalacak, bir sen ölümsüz,
Daha da yakınsın, daha da sıcak.
Bıraktığın izler gibi.
Kaç insan var şu dünyada, bir o kadar çaresiz:
Hepsinin kalbinde sen, bir umut olmak gibi.
Ancak senin sesinde huzurlar, sevinçler;
Olmaya değer dünyada yarını aralamak gibi.Alacakaranlıkta Yüzleşme
Yüzleşiyor benliğiyle bir gölge
Öyleyse neden kaçmalı aynadan
Her kırışık bir anı, her çizgi bir emekse.
Bekliyor gölgesini, alacakaranlıkta
Bir yanda benliği, bir yanda silueti
Ve sanki tanımak ister gibi kendini
Sığınıyor loş bir ışığa.
Ben ki bir gölgeyle geçirdim günü
Bir gölgeyi ve gölgenin tüm sırlarını.
Sürüklediler beni hatıraların dehlizine bir akşam
Merdivenlerden aşağı indirdiler
Tozlu bir sandalyeye oturttular – ben böyle istedim böyle oldu –
Oda numaran yoktu, ismi vardı: Unutuş
Duvarlardan geçmiş yansıyordu, solgun yüzler ve kaybolan seslerle yankılanan geçmiş
Uzağımdan geçiyordu bazı yüzler de
Eski bir saat sallanıyordu köşede. Köşenin her yerinden
Unutulmuş saatler sallanıyordu
Ve her şey o kadar eskiydi ki, ayrıntılar
Yılların yükünü taşıyordu sanki
Ve bütün yüklerde koskocaman bir ben
Benliğin gölgesi
Hepsi de pas gibi beni
Sarmıştı pas gibi benliği
O gün sustum sabaha kadar
– İkinci gün aldılar sesimi –
Ve saatler biraz karardı
Karardı bütün ayrıntılar.
Ve otuz yılın altına inmedi pişmanlığım
Yerimden kıpırdayamadım
O gece dertleşemedim sabahına kadar
Koridorlarda fısıltılar, unutulmuş şarkılar
Kapı kapanmaları ve garip yankılar
Bilmem böylece kaça çıktı beklediğim gölgeler.
Üçüncü gün eski fotoğraflar, mektuplar, hatıralar
Tanıdık yüzler, yabancı bakışlar
Aralıksız gelip gitmeler
Gidip gelmeler
Geçmişten sandalyeye sızan yüzler
Sandalyeye yapışan yüzler
Ve benim çaresizliğimin altında
Kaybolup gitti bütün ayrıntılar
Bir daha belirmedi
Ve artık hiç belirmeyen
Fotoğraflar, mektuplar, hatıralar.
Ve o gün ilk defa yüzleşti benliğiyle gölge
Solmuş suretini gördü
Yorgun gözlerini, suskun dilini
Gördü neye benzerse bir siluet.
– Ben gölge, nasılım
– Kayıpsın gölge.
Yarın unutulacak anılarım
Gölge kayboldu
Bu yüzleşme töreninde mutlaka bulunacağım
Bir daha tanımak için gölgeyi
Hatıralar yığılacak zihne
Ki benim sayısız gölgelerime
Solgun yapraklarını dökerek bakacaklar
Pişmanlıkla
Ve babam elinde paslı anahtarıyla
Bir başına bir gölge
Annem solgun bir portrenin önünde suskun gölgeliğini
Gölgesizler halinde duracak onlar da
Dışımdaki gölgeler, içimdeki gölgeler
Bir karanlık halinde, solgun ışığın altında
Ve benim çaresizliğimin altında
Akıp gidecek bütün umutlar
Gölgenin gözyaşları gibi
Akıp gidecekler en sonunda
Neden yüzleşmemeli öyleyse
Yaşamak bir yanılsamaysa.Betonun Kalbinde Bir Veda
Yüksek binalar göğe uzanır, gri ve sert,
Bir köprüdür sanki geçmişle gelecek arasında.
Betonun kalbinde yeşeren bir kırgınlık,
Unutulmuş bir sevda, paslanmış bir umut.
Ne çok anı biriktirdik bu şehrin içinde,
Şimdi her köşe bir veda, her nefes bir hüzün.
Ayrılık vakti geldi, yürekler kan ağlar.
O eski neşeli günler, birer birer silindi,
Yerini aldı acı, keder ve yalnızlık hissi.
Artık yok o sıcak bakışlar, o tatlı sözler,
Sadece yankısı kaldı, uzaklarda bir yerde.
Bu beton yığınları arasında kaybolan biz,
Aşkın en acımasız yüzüyle tanıştık.
Yollarımız ayrılıyor, belki de sonsuza dek.
Şimdi kim bilir,
Hangi limana demir atarız.
Ayrılık, bir zehir,
Ruhumuzu yavaşça yakarız.
Bir zamanlar umutla baktığımız bu şehir,
Şimdi bir yabancı gibi duruyor karşımızda.
Her adımda bir pişmanlık, her bakışta bir sitem,
Keşkelerle dolu bir hayat, anlamsız bir çaba.
Gözyaşlarımız karışır yağmurun sesine,
Veda busesi kondururuz birbirimizin yanaklarına.
Artık sadece hatıralar kalır geriye, solgun birer resim.
Gidiyorum, ardımda bırakarak seni,
Bu beton ormanın yalnızlığına.
Belki bir gün tekrar karşılaşırız,
Ama o gün çok farklı olacak her şey.
Şimdilik hoşça kal, ey sevgili, hoşça kal.