korkarım bir de bakmışım
ömrümün iskelesine demir atmış bir gölge
gereğinden karanlık bir vedasın aklımı karartma
takma kalbime paslı zincirler
o yüke alışık değil bu beden bu kemikler
kimin hatırası benim düşüme düştü bilinmez
uçurumdur sessiz dipsiz inilmez
kapma fenerini yorgun ruhumun
söner de içinden kayıp bir yol çıkar çizilmez
daha bu sızı bir şey değil
sen bir de yorgun halimi dinle
gözünden düşen yaş benim içime damlar farkına varmazsın
karda kelebek nasıl uçmayı bilmez
kar da kelebek de
hangi rüzgarın önündedir ayırmaz
böyle bir unutmak vardır
ve birçok eski şarkıda duyulmuştur
yok aynalara küskün olanların işidir yalnızlık
buruşuktur yüzü ruhlarının
boyuna boyna tebessüm umut istemez
yalnızın kalbi viranedir
viranenin en kuytusunda saklanır
gülme halime sığınacak kimsem yok
gelme geceme yarın veya başka şehir
takvim mevsim saat yok
kirpiklerinde bulunabilir
bazı kayıp aşkların
unutulmuş hayalleri
bir hasrete tutsak kalır
idam gibi
yaşanmamış anıların
yeri geldi diye susuyorum
yoksa hiç niyetim yoktu
gidenler dönerler
her sabah uykusuzluğuma
sohbet eder giderler
bir veda hüznünde
kalanlarda kalmış ya sözü gidenlerin
hep eski adresler arıyorlar
günlük sahte mektuplarda
ve yalanlar kalanlara kalıyor
nasılsa gidenler gerçeğin olduğu yerde
sebebim sensin
bu isli lamba
bu puslu cam
bu suskun dil
yokluğun
her şeyi unuttuğum hayat
beni yalnız bırak!
her evin köşesinde solgun bir anısı
unutulmuş aşkların
yas var hatıraların bazı sokaklarında
zamansız olarak anlatmıyorlar
bazı ayrılıkları
kelimelerin bazı sızlayan harflerinde
işi ağırdan alma töreni
beş ömür sürüyor anlamak
bir vedanın acımasız yüzünü
bütün bunların sebebi sensin
asla yaşanmayacak bir aşkın
tam ortasında
elinde derin bir ayrılık kokusu.
Bir yanıt yazın