Niçin böyle suskun bu orman;
Neden yapraklar hüzünle dolar;
Hangi fısıltı gönlü yaralar,
Söylenir diye sorar dururum.
Bak şu ulu çınar, kök salmış derine;
Dalları göğe uzanır, sanki bir dilek;
Lakin bir yara var kabuğunda derin,
Ayrılık rüzgarı esmiş, belli ki;
Bir zamanlar birleşen, şimdi uzak düşen,
İki canın hikayesi saklı yapraklarında;
Aşkın zehriyle yanar ağlarım.
Şu kurumuş dere yatağı, bir zamanlar coşkun;
Şimdi sessiz, çakıllar arasında yankılanan ahlar;
Giden sevgili, bıraktığı boşlukta kaybolan umutlar;
Yine de hayata tutunmaya çalışan bir fidan;
Güneşe dönük yüzü, umudu arayan gözleri;
Ayrılık acısı sinmiş toprağa, yeşeren bir inat;
Çaresizlikle coşar ağlarım.
Şu yaban gülü, dikenleri arasında sakladığı güzellik;
Yırtılmış bir mektup gibi savrulur kokusu rüzgarda;
Her yaprağı bir anı, her dikeni bir pişmanlık;
Aşkın acısı, zamanla törpülenen bir yara izi;
Ama izi kalır, unutulmaz, kalpte bir sızı;
Geceleri ay ışığında parlar, bir hayalet gibi;
Tükenmez derdim sayar ağlarım.
Sessizce…
Orman da ağlar.
Ben de ağlarım.
Bir yanıt yazın