Bir rüya gördüm, kanadı kırık.
Düştü gönlüme, bir damla hüzün.
Uyandım, dünya yine karanlık.
Belki de rüyalar, gerçeğin aynasıdır,
Gösterir bize, saklı kalan acıları.
O kırık kanat, benim yaralı ruhumdur,
Çırpınır durur, bulamaz sükunu.
Umutsuzluğun koyu gölgesi çöker üstüme,
Aydınlık bir sabahı beklerim nafile.
Gözlerim açık, hayallerim firarda,
Yüreğim yangın yeri, derman arar.
Gecenin sessizliği, fısıltılarla dolu,
Rüyaların çağrısı, bir umut ışığı yakar.
Uykudan gayrı teselli yok bu derde,
Rüyalar aleminde avunurum ancak.
Orada her şey mümkün, her yara kapanır,
Bir sonraki güne kadar, acılar susar.
Uykuda huzur bulur, yeniden doğarım.
Uyanınca gerçekler, bir tokat gibi iner,
Yine aynı çaresizlik, aynı karanlık.
Ama rüyanın izi kalır içimde derinde,
Bir umut kırıntısı, belki de bir gün yeşerir.
Uykudan gayrı teselli yok bu dünyaya.
Kategori: Şiir
Uykudan Gayrı Teselli Yok
Sessiz Çığlıklar Frekansı
zehrin
damarlarımda gezdiği bir beton akşamıdır
sen kulaklığını gök gürültüsüne takarsın
gürültü senin kalbinin üstünde yankılanır
içini anılar deşer
bence bellidir
çatlamış duvarların önünde grileşen yüzün
senin hayaller içinde boğulduğun
bence bellidir
ellerin muhakkak kırılgan kelebekleridir
hep kimsenin duymadığı şarkılar fısıldarsın
onlar neden daima eski aşk şarkılarıdır
unutulmaktan bahseder
soğuk parkta paslı bir salıncak gibi sallanan
unutulmaktan
ve terk edilmiş evlerden bahseder
çatırtılı, yalnız terk edilmiş evlerden
gözlerinde yorgun bir ışıltının söndüğünü görürsün
sen aniden gözlerinde kaybolursun
gözlerinin nemi
bence bellidir
elinde değildir yalnızlığın içinde kaybolsun
kasım’dan itibaren günler kısadır ağırdır
caddeler yorulur kalabalığa karışır dağılır
caddelerin üstüne neonlar düşerler
neonların üstüne yalanların gölgeleri düşer
bir gölge bir gölgenin ardından sürünür
gölgelerin saklandıklari yer
bence bellidir
karanlıkta bir şeyler kırılır dökülür
yakından tanıdık kelimeler duyulur
sen kulaklığını gök gürültüsüne takarsın
gürültü umutlarımı boğar
bilirsin
sen kulaklığını gök gürültüsüne takarsınSessiz Birikim
dilinin ucunda asılı kaldı kelimeler
zehrini akıtır gibi zamanla sızar
unutulmuş bir şarkının nakaratı gibi
tekrar eder durur içimde yaralar
gözlerin bir kuytu, saklar ne varsa
gerçeğin sis perdesi ardında kaybolur
bir yalan bin umuda bedel sanırsın
kalbin bir labirent, çıkış yolu ararsın
her köşe bir hayal kırıklığı taşır
kaybolduğunu anlamazsın
oysa her şey ne kadar basitti
yüzüne bakınca anlaşılırdı her şey
şimdi bir yabancı gibi bakıyorsun
kim olduğunu hatırlamazsın
avuçlarında biriken acı tortusu
her gün biraz daha ağırlaşır sanki
bir çıkmaz sokakta yankılanır sesin
yardım istesen duyulmaz bilirim
zehirli sarmaşık gibi dolanır ruhuna
kurtulmak istesen kopamazsınBenliğin Sınır Taşları
İçgüdünün çağrısıyla başlayan bir yolculuk bu
yürüyüp gelmişiz dikenler bir yana batarak
her nefeste tanıdık ama yabancı arzular
her akşamda uzaklardan gelen garip fısıltılar
Ey düşünür
otur şu taş yığınına
ve sorgula şimdi bütün bunları
Önce benliğimizi koyalım ortaya
zaaflarımızı ve cesaretimizi sunalım
görelim nelere yenilmişiz bunca zaman
nelere direnmişiz görelim bir bir
bedeli ödenmiş midir huzurun, bilelim
yaşamak
yeni kaygılara gebe olsa da bizi
İç dünyamız göründüğü kadar karmaşık değil
ama çözülmez gibi de değil öyle
çoğunu bastırdık belki çoktan
belki sustu birtakım çığlıklar
düşler de sustu bir zaman, inançlar da
ama unutmayalım
şüphe de diner benliğimizdeÇay Lekesi
Annem kızmasın bana
belki de haklı biraz
dün geceki demli çaydan
hatıra kaldı bardağımda
avuç içi kadarYazın Yüzüne Düşen
Kumral göğe yemin ettim bir yaz öğlesi
Dizlerimde kırk yıllık suskunluk birikintisi
Güneşin uzak yüzüne aldanırken içimde
Yapayalnızdım kendi gölgem içinde
Çöl kadar yalnız,
sevdaya susamış, hüzne alışkındım
Yaz yüzlerde aradım bunca yıl ruh evini
Bin sitem kurutmuştur sanırken içimin denizlerini
Unuttuğum her şeye
Yazın yüzünde inandım
Yandım yandım yandım
Sessizliğe düğüm var birkaç kelime,
Sessizliğe hüküm var birkaç hayal,
Sessizliğe sürgün var birkaç düşünce,
Sustum, kaçtım kan ter içinde
Ödeyemedim kaçışımı onca hatırayla
Yandı kalbimin atlası
Yedi iklimler içinde
Aştım aştım aştım
Aslında sen yoktun
Yalnızca bir yazı sevdim ben
Varlığın yanılgımdı
Yazdım yazdım yazdım
Geçti gitti hepsi
Geçti gitti işte
Yüreğim mühürlü
Yaz yaz yazSis ve Suret
Sis perdesinde kaybolan bir yüz,
Aynada gördüğüm, yabancı bir iz.
Ne kadar aşinayım bu silüete,
Ne kadar uzağım özümdeki sese,
Bir sır ki çözülmez, içimde giz.
Ruhum bir gölde çalkalanan su,
Her yansıttığı suret, bir umut tortusu.
Eski aşklar, yarım kalmış hayaller,
Hepsi birer gölge, beni saran sisler,
Bilinmez bir dert beni kemiriyor usulca.
Sis dağılır mı, bu yüz aydınlanır mı,
Yoksa bu karanlık beni sonsuza dek sarar mı?
Her nefeste bir çığlık, her bakışta bir sızı,
Ben kimim, bu suret kimin yansıması?
Kendimi bulmak, en büyük gayem şimdi.
Yol uzun, gece derin.
Bir fısıltı duyarım, derinden gelen,
“Korkma, kaybolma, özüne dön hemen.”
Bu ses, içimdeki umudun yankısı,
Yeniden doğuşun ilk adımı sanki.
Sis kalkar, güneş doğar içimde yeniden,
Suret netleşir, tanırım kendimi birden.
Her yara bir iz, her iz bir ders imiş meğer,
Aşk, korku, umut hepsi aynı nehirde yüzer.
Artık biliyorum, karanlık aydınlığa gebedir,
Yeter ki, kaybolma, özüne dön yeter.Giden Dünler
GİDEN DÜNLER
İki türlü zaman var,
Biri hatırda, diğeri yolda,
Biri içe akar sessizce,
Biri dışa vurur hoyratça.
Biri geçmişi süsler anılarla,
Diğeri geleceği örer umutlarla.Birinde veda,
Birinde heves,
İkisinde nefes.Benim Kibrim, Senin Aynan
Benim kibrim, senin aynan, görebilirsin kendini;
Yoksa gururun karanlıkta saklar mıydı benliğini?
Her bakışta bir meydan okuma, her sözde bir zırh,
Kalbin en derininde saklı bir feryat var mı, ey ruh?
Benim yükselişim, senin düşüşün müdür sanırsın?
Belki de sadece bir yanılgı, bir gölge oyunu bu.
Kim bilir, belki de ikimiz de aynı uçuruma koşarız.
Benim sessizliğim, senin fırtınan;
Dinleyebilirsen duyarsın içimde yankılanan.
Her suskunluk bir haykırış, her duruş bir savaş,
Kendi içimde kurduğum, yıkılmaz bir tahtım var.
Benim suskunluğum, senin çığlığın olur bazen.
Benim yalnızlığım, senin kalabalığın;
Anlayabilir misin, bu derin kuyunun karanlığını?
Her kaçış bir arayış, her terk ediş bir başlangıç,
Kendi kendime kurduğum bir dünya bu, hem cennet hem zindan.
Benim yalnızlığım, senin sığınağın olabilir mi bir gün?
Bilemem, belki de çok geç artık, her şey için.
Unutma, herkes kendi gururunun esiridir aslında.BAHTSIZ TESELLİ
Sana suskun, sana dargın yüreğim,
Yitik sevdam, kırık düşüm nerdesin?
Bu şehir, bu beton deniz,
Yitik sevdam, kırık düşüm nerdesin?
Sana ağlar, sana yanar bu beden.Kanayan yaram, sızlayan derdim,
Ne zaman diner bu bitmeyen matem?
Umutlarım, hayallerim nerdesin?Rüzgarlar fısıldar, kuşlar ağlar,
Gözyaşım denizde, sevdam dağlar,
Sensiz geçen her an, ömürden çalar,
Bu yalnızlık, bu çaresizlik neden?
Yüreğim kan ağlar, seni özler durur,
Yitik sevdam, kırık düşüm nerdesin?