Kategori: Şiir

  • Geçmişin İzi

    Yalnızlık bir nehir, akıp gider içimde,
    Hatıralar birer birer düşer yaprak misali.
    Kaybolmuş bir gülüş, solmuş bir umut
    Sanki zaman durmuş, bir anı sarmalı.
    Sessiz bir bekleyiş, bitmeyen bir özlem,
    Kalp kırık dökük, yorgun ve çaresiz.
    Yüzümde beliren gölgeler
    Gelecek günler artık anlamsız.

  • Eylül Düşleri – Saat Belirsiz

    O şimdi nerede gezinir
    bu yorgun eylül akşamında, şimdi?
    Bir parkta mı, bir kafede mi,
    yalnız mı, kalabalıkta mı, sessiz mi?
    Sigarasını yakmış olabilir,
    – ah o duman,
    kederli bir hatıra gibi dağılır havaya…-
    O şimdi neyle meşgul,
    şu anda, şimdi, şimdi?
    Belki bir kuş sesi dinliyordur,
    sessizce.
    Belki de bekliyordur, gelecek bir haberi,
    – umutla karışık bir endişeyle…-
    Ve ne hissediyor
    bana dair?
    Yoksa
    ne bileyim
    yarının telaşını mı düşünüyor?
    Belki de herkesin
    aynı yalnızlığı paylaştığını mı?
    O şimdi ne düşünüyor,
    şu anda, şimdi, şimdi?…
    Belki de sadece anı yaşıyordur,
    derin bir nefes alarak.
    Belki de unutmak istiyordur,
    geçmişin acılarını.

  • Yarım Kalmış Bir Tebrik

    Kadehler kalkarken usulca sokuldum
    kalabalığın uğultusuna
    bendim sürgün sonrası
    affedilmeyen hataların
    yüküyle ezilen mahkum
    Eller havada coşkuyla sallanırken
    duvarda asılı maskelerin
    gülüşüyle ürperdim bir an
    döndüm yüzümü anılara ki paslı bir kilit
    gibi bağlanan zamana kin
    Soğuk pasta dilimi
    ve gazoz tadında anlamsız sözler
    bir mezarlıktır aslında bu kutlama
    sen ki yoksun yanımda
    sakladığım en güzel
    hediyeyle bu akşam
    Kapıda bir taksi beklerken
    içimdeki çocuk suskun
    dışarıdaki eğlenceye aldırmadan
    tutamadığım gözyaşlarım
    saklıyor hüznümü
    karanlık yalnızlığıma
    Gecenin gürültüsünde
    bir lunapark gibi dönen dünyadan
    kaçmak düşer payıma
    yarım kalmış bir tebrik gibi bakıyorum nicedir
    uzaklarda sönen
    son umut ışığına

  • Külrengi Döngü

    Yüzlerde biriken yorgun telaşlar
    zamanın silik aynasında
    yalnızlığın keskin rüzgarı
    durmadan değişen suretlerde
    anlamın kayıp izleri
    yeniden aranan
    seslerin yankılandığı boşlukta
    her şey anlamsız bir oyun
    kimliksiz suretlerin dansı
    belki bir teselli belki bir kaçış
    hep aynı yerdeyiz aslında
    aynı girdapta dönüp duruyoruz
    yüzleşmekten korktuğumuz aynalar
    düş kırıklıklarının tortusu
    yeniden başlamak imkansız
    kırık bir ayna yansıması
    yüzümüzde beliren maskeler
    bir varmış bir yokmuş
    külrengi bir döngü.

  • Geç Kalan Fısıltı

    Ben, o yollarda yoruldum:
    Aşk, paslı bir hançer gibi…
    Unutulmuş bir türkü gibi
    Çalındıkça daha derinden.
    Vakit geçti, sözler kaldı,
    Bir pişmanlık sis gibi çöktü.
    Oysa ne çok sevmiştim seni.
    Aklımda kalan o eski yaz
    Denize vuran güneş gibi,
    Kalbin atışı hızla geçerken.
    Şimdi bir yalnızlık şarkısıyım,
    İçimde saklı bir hüzün var.
    Belki bir gün affedersin,
    Belki de unutursun beni,
    Geçmişin bir anısı gibi.

  • Gurbet Hatırası

    Yine bir Nisan, yine sensiz bu şehir,
    Hatıralar birer birer canlanır içimde derinden,
    Ayrılık bir yara gibi, kanayan bir nehir.
    Ne İstanbul’un lalesi, ne Ankara’nın taşı,
    Ne de Bursa’nın yeşili avutur bu gönlü,
    Her sokak, her köşe sensizliğin telaşı.
    Bir zamanlar el ele gezerdik kıyıları,
    Şimdi yalnızım, bir gölge gibi dolanırım,
    Anılarla örülü bu yabancı diyarı.
    Ne Boğaz’da bir vapur sesi, ne Çamlıca’da bir çay,
    Ne de Uludağ’da bir kayak keyfi teselli verir,
    Sensiz geçen her an, bir ömre bedel, ah!
    Gözlerim seni arar, her yüzde, her surette,
    Kalbim seni özler, her nefeste, her atışta,
    Yokluğun bir zehir gibi işler içime,
    Dön artık, ey sevgili, dön artık bu gurbetten.
    Vatanım sensin, yurdum sensin benim,
    Sensiz geçen her gün, bir azap, bir keder,
    Gönlümde yanan hasret ateşiyle eririm.

  • Güzün Solgun Dansı

    Güz geldi, yapraklar usulca yere düşer
    Her biri bir anı, bir ömrün resmini çizer
    Rüzgar fısıltılarla eski şarkılar söyler
    Aşklar yarım kalır, umutlar bir bir erir
    Yalnızlık çöker içime, bir gölge gibi gezer
    Hüzün dans eder ruhumda, sessizce süzülür
    Gidenlerin ardından bakarım, gözlerim yaşla dolar
    Eski bir fotoğraf gibi solgun hatıralar
    Yürekte saklı kalan, söylenmemiş sözler
    Bir veda busesi gibi, uçup giden kuşlar
    Gözlerim arar seni, kayıp bir iz gibi
    Güzün hüznü siner içime, derin bir yara gibi
    Yağmur diner, toprak kokusu yükselir
    Umut yeniden doğar, içimde yeşerir
    Belki bir gün döner, kayıp zaman geri
    Güzün solgun dansı biter, bahar yeniden gelir
    Gözyaşlarım diner, gülümserim yeniden hayata

  • Sessiz Şehirler Atlası

    Seni anılara sardım, eski bir şarkı gibi
    Yeniden çalınmayan bir plakta unutulmuş
    Ve her defasında içimde bir şey kırılır
    Böyle uzaklaşmış da olsak birbirimizden.
    Şarkılar söylenir, şarkılar susar
    Biz bu vedayı neresine yazdık ki kaderin
    Solgun bir fotoğrafta mı yoksa
    Tam oradan mı başlayan gri bir hüzne.
    Bütün sabahlar aynı telaşla başlar
    Ve bütün akşamlar, bütün yalnızlıklar
    Telefon çalar ki bir de, tanımadık bir ses
    Belki benim sana özlemim de hep böyle.
    Dün sabaha karşı lacivert bir rüya gördüm
    Sonra bütün rüyalar hep birden kayboldu
    Hayaller, hayaller, belki hepsi bir yalan.

  • Yüzleşme Çeşmesi

    Ey hayat!
    Son deminde
    “Benim mi bu
    gözaltı torbam?”
    dersin.
    “Pişmanlık denizi
    bende batarsa,”
    dersin,
    “boğulurum!”
    Boğulursun belki de, dost yüzlü yabancı,
    gri bir anı gibi silinir gülüşün aynada;
    boğulursun, kalbinin paslı, eski limanı,
    en fazla bir an sürer
    yeni çağlarda
    vicdan azabı.
    Vicdan
    bir aynada kırılan bir suret.
    Bu surete bir türlü
    alışamıyor gönlüm.
    Lakin
    emin ol ki, ey garip,
    aciz bir ruhun
    karanlık, kaypak bir yılan gibi sokan dili
    değecekse eğer
    kalbine,
    yeşil gözlerinde umudu aramak için
    nafile bakacaklar
    Sana!
    Ben,
    kararsızlığında son nefesimin
    hatıralarımı ve seni göreceğim,
    ve sadece
    bitmemiş bir öykünün hüznünü
    ruhumda taşıyacağım…
    Yüzleşmem benim!
    Kuru dallı,
    kül rengi,
    sözleri zehirden acı arım benim;
    ne diye sordum sana
    sorgulandığını benliğimin,
    daha aklım ilk adımında
    ve bir bıçak gibi kesmiyorlar
    kafamı.
    Haydi bunlara boş ver.
    Bunlar gelip geçici.
    Aklın varsa eğer
    bana cesaret ver biraz,
    tuttu kalbimin karanlık korkusu.
    Ve unutma ki
    daima aydınlık şeyler düşünmeli
    bir çaresizin aynası.

  • Kırılgan Cesaret

    Her nasılsa umutlusun
    Bir sızı gibi sarıyor ruhunu
    geleceğin karmaşası
    ve hep bir şeyler tamam gibi
    bir şeyler başlar gibisin
    Yeni başlangıçlar
    yeni sevdalar arefesindesin
    Bir çöl yalnızlığına inat kalbin
    Oysa yalnız bir gülüştür
    kederi umuda dönüştüren
    Çoktandır inanmadın
    mucizelere ve ruhunun gücüne
    Zaman gemisine almış da hayalleri
    süzülüyor sessizliğin ve kararlılığın
    ışıltılı denizlerine
    Bir tercih ki kaygıyla inanç
    şüpheyle sevgiler yanyana
    Sen ki ey ruhum
    kaygıları ve şüpheleri aştın
    bunca zaman
    Aşamaz yüreğinin kırılgan cesareti
    bu vazgeçişi,bu umutsuzluğu
    Hayat kelebekler gibi beklerken seni
    çaresizliğin türküsünü söyleme
    ey ruhum