Yüreği yorgun bir şehrin telaşında,
Kaybolmuş bir çocuk gibi endişeliyim.
Sessizce akan zamanın kıyısında,
Geleceğe dair umutlar beslerim.
Kırık dökük hayallerin gölgesinde,
Aşkın sahteliğiyle yüzleşirken,
Yalnızlığın soğuk nefesiyle,
Düşlerim birer birer tükenir.
Belirsizliğin sisli perdesi,
Gözlerimi kamaştırırken,
Kaybolurum kendi içimde.
Ama yine de,
Bir umut ışığı ararım karanlıkta,
Kendime bir çıkış yolu bulmak için.
Belki de en büyük endişe,
Kendimi kaybetmekten korkmaktır.
Ve bu korkuyla yaşamak,
Hayatın en acımasız sınavıdır.
Kategori: Şiir
Yersiz İhtimam
Yalnızlık İhraç Eden Kent
Eskidi gölgeler, küflendi aynalar yine
Sessizliğin sesi bu, duyup geldim işte
Yüzümde birikmiş hüzün ve yarım kalmış düşler
Ödeyemediğim, gecikmişti çünkü gülüşler
Suskunluğu giy, karanlığı iç, arındım demek bu
İflas eden umutlardan bir enkazdır geriye
Biraz yabancı, biraz bizden, tuhaftır söylemesi
Hayallerden vazgeçmek bir nevi sürgün bilirsin
Çekingen bir itiraf gibi sundum sana bunları
Bir de kalbim, kırılgan ve yorgun üstelik
Anımsa solan çiçekleri, gençliğindir
Savrulmuş yaprakları getirdim sana gurbetlerden
İstersen yak bunları, külüyle avunabilirsin
Beni unut, uzağım sana, sevmiyorumdur bu
Kaybolmuş bir aşkın izleri var ruhumda
Kendini ölümsüz sanıyor onu getirdim kaybediştir
Büyüdü çaresizlikle, yalnızlığıyla övdü onu kent
Yalanların öte yakasında yaşadı, kurban dediler adına
Eskidi gölgeler, küflendi aynalar yine
Ayna karanlıktı bunca yıl nice hayal taşımaktan
Sessizliğin sesini duydum ve onu getirdim sana
Unutulmaya geldim işte hatırlanmaya değil
Kov beni kalbinden ama beklemem demek buEksikliğin Morfolojisi
Seni düşündüm mü bir telaş sarıyor beni
Parmak uçlarımı ısırıyorum delice
En kuytuları var ya ruhumun diplerinin
İlk oraları hissediyorum.
Bir pas rengi sis çöküyor tam da alnımın ortasına
Çoğu zaman aynada zor seçtiğim
Zonkluyor yüzümün derinliklerinde
Sesim karmakarışık geliyor kulağıma.
Gecenin, ama tam gecenin köründe oluyor bu iş
Hatalarım, pişmanlıklarım varken ortada
Sayaklayıp dururken, anılar geçirirken içimden
Yığılıp kalıyorum ta yatağın köşesinde.
Aşağıyı düşünüyorum, bir yukarı katta yitirdiğimden
Dört duvar, bir yalnızlık, zifire benzer bir yokluk
Bütün o acımasızlığı yitirilmiş şeylerin
Anlıyorum bir hasret dalgasıdır çarpıyor beni.
Durmadan hasretleniyorum ama hep böyle
Yapraklar gibi solgun tenim, ellerim, yüzüm
Dağılıp gidiyor derken o amansız bekleyiş
Ay gibi parlıyor gözyaşlarım.Ansızın Hayat
Bir gökyüzü kadar yakınım düşlere
Çıkmaz sokaklarda arıyorum kendimi
Ezeli bir yolculuk bu, nereye gitsem
Belki de bir başlangıç, bir yeniden doğuş
Dünler birer yalan, bugün bir umut
Yarına dair ne varsa hepsi sende saklı
Sessiz bir çığlık yükseliyor içimden
Bir nefes kadar yakınım sana, ey hayat
Bütün acıları siliyorum bir bakışınla
Yeniden filizleniyorum, bir tohum gibi
Karanlıklardan sıyrılıp güneşe uzanıyorum
Ezeli bir sevgiyle, sonsuz bir umutla
Her şeye rağmen, yaşamaya devam ediyorum
Ansızın hayat, yeniden başlıyor içimde.Eski Usul
hatırlar mısın?
bir törenimiz vardı: Cumartesi Kahvaltıları
kuralcı keyifler yaşardık
ezelden beriymiş gibi çay demlemek
gazete okumak, radyoyu dinlemek
siyasete sövmek gibi
Ve bir gün biteceği bilinen bayram havası vardı
herkesin bir bayramı vardı o zamanlar
herkes hafta sonu sofralarında
kendi bayramını aradı
eski ahşap sandalyelerin gıcırtısı
çatalın tabağa değdiği kısık sesler eşliğinde
kendi alışkanlıklarımıza gömülür, kaybolurduk
geçmiş bayramlar, büyük aile sofraları, unutulmuş akrabalar
ve dünyanın bütün adetleri
önümüzde sessizce canlanırdı
BİTERDİ KAHVALTI, SAAT İLERLERDİ.
ALIŞKANLIKLARIMIZ ÇARPIP GERİ DÖNEN SESLERDİ ŞİMDİ
BÖYLE ZAMANLARDA İLK HAREKETİ YAPMAKTAN
ÇEKİNİRDİ HERKES
SONRA BİRİ USULCA KALKAR, BULAŞIKLARI TOPLARDI
kuralcı, törenseverdik
evin bildik köşelerinde kendi ritmini arayan
pijama takımlarımıza sığdıramadığımız huylarımız kadar
düşkün ve yabancıydık
hayat yorardı bizi. her şey bıktırır, her şey usandırırdı
değişmek kurtarmazdı bizi derinliğimizden
sabrımızı dindirmezdi hiçbir şey
hafta içi kaybolan çocuklardık,
hafta sonu evlerde uzun huzurlara umar
apansız miskinliklere düşerdik
uykulu öğlenlere girerdik sessiz sedasız
ıssız duvarlar olurdu oda içlerinde
gökyüzünde belirsiz güneş, her yere aynı ilgisizlikle
rehavet bindiğimiz koltuğun köşesinden
sanki bambaşka bir zamana bakardık
sonra saklayarak bakışımızı birbirimizden
ellerimizi kavuşturur sessizce dinlenirdik
ışığı sönmüş televizyonlara, kapanmış perdelere,
eskilerden kalma fotoğraflara,
adını bile bilmediğimiz bu hayata
neye olduğunu bile bilmediğimiz bir özlemle
uzun uzun dalardık
hatırlar mısın?
ahh o pazar öğlenleri
bir başka hayat, bir başka insan olmanın hayalleri
kaç cumartesi kaldı şimdi geriye
yaşlılığın ilk sancılarını birlikte kabullendiğimiz
kaç cumartesi?
sürüyerek götürdüğümüz nazlı gelenekleri saymazsak
ne kalıyor elimizde?
unutanlar,
göçenler,
bir de anıları, hikayeleri, kendileri değişenler
kuralcı, törenseverdik; unutulmaya bırakıldık
içimizden kimse gidemedi yeni dünyalara
kendi geleceği de olmadı hiçbirimizin
değişim aldı
yenilik aldı
zaman aldı
o eski usul törenleri
her şey o eski rüyada kaldı
çarpıp geri dönen alışkanlıklarımızın üstünde
çürümüş anıları yüzüyor şimdi cumartesi kahvaltılarının
bittiği sofraları kendileri de bilmiyorlar
peki sen hatırlar mısın?İŞTE ŞİİRİN:
Yüzleşme
Yorgun bir telaş bu, içimde büyüyen,
Aynalar yabancı, silik birer suret.
Kendime rastlayamam, izlerim kayıp,
Bir hiçliğin ortasında, soluk bir niyet.
Kimdim ben, nerdeyim, bilmem ki neden.Her yüz bir maske, her söz bir yalan,
Savrulur ruhum, sahte kahkahaların ardında.
Tutunamam hiçbir yere, kaygan zeminlerde,
Yüreğim bir yangın yeri, küllerin altında.
Ne kaldı geriye, bir avuç pişmanlık.Sus artık vicdan,
Yeter bu azap,
Bırak beni.Kabuk Sesi
Yarayı andırır tenimde, teni tenime,
Sızılarında, sessiz çığlıklarında,
Yazgım gibi seni, seni yazgıma,
Söylemesem bile, gizlediklerimde.
Ah hep içimde, hep içimde;
Keşfi andırır beni, beni kendime,
Bakışlarında, dokunuşlarında, sözlerinde.
Yine de yabancı bir şarkı dudağımda,
Sanki hiç yaşanmamış bir anı kalbimde.
Yokluğun bir nehir, akan derinde,
Varoluşum bir sır, çözülmez bilmece.
Yeniden doğuşun eşiğinde beklerim,
Yeni bir benlikle, yeni bir senle.
Belki de sadece bir hayal bu,
Ama umut, kabuk sesi gibi, içimde yankılanır.Alacakaranlıkta Fısıltı
Neden diner bu yurek atisi,
Nicin susar ruhun feryadi?
Niye diner bu arzu atesi,
Yanarim diye sasar aglarim.
Su gordugumuz son bahar yapragi,
Dertli ruzgar, yorgun bir serce,
Bir bir terk edip dunya kucagini;
Gurbette kaldi, diye aglarim.
Dinmesin dersin bu aci sarki;
Yarin elinden alacak hayat;
Butun alemi titresin feryadi;
Umutsuzlukten kararir aglarim.
Her yuzde sakli derin bir iz var;
Her beden, her sey esir-i fani;
Bu dunya, bir umutsuz diyar.
Tukenmez derdim sayar aglarim.Sisli Yolların Aşkı
Gönül gözüm seni arar
Ey sevgili nerdesin
Yüreğimde hasret yanar
Hülyalı düşlerdesin
Aşkın sihrine düştüm ben
Yol bilmez bir divaneyim
Alev alev yandım ben
Sensiz nasıl güleyim
Ellerin buz, yüzün solgun
Gözlerin derya deniz
Yüreğimde açan yangın
Sönmez artık, gel gör senizAşkın Hiçliğine Gazel
Ey kalbim!
Yokluğa yelken açtım.
Aşk sandığın bir seraptı.
Boşlukta yankılanan bir çığlıktı sevda,
Uçsuz bucaksız bir hiçlikte kaybolan.
Ellerim uzandı, tutunamadı.
Gözlerim aradı, göremedi.
Varlığın bir hayaletten ibaretti,
Hiçliğin ta kendisiydi aslında.
Veda!
Sonsuz bir uykuya daldım.
Aşkın külleri savruldu.
Şimdi anlıyorum, aşk bir yanılgıymış meğer,
Bir gölge oyunu, bir illüzyon.
Gerçek olan yalnızlık, dipsiz bir kuyu.
Düştüm, çırpındım, kurtulamadım.
Hiçliğin soğuk nefesi ensemde,
Varlığım bir hiçliğe dönüştü.
Sonsuzluğa merhaba.