Aynalar kırık, sırça tuzla dolu,
Yüzler maskelenmiş, hisler donuk.
Bir çağ ki suret, özden daha soylu,
Hakikat bir sis bulutu, boğuk.
Kimse kimseye aynayı tutmuyor,
Herkes kendi yansımasına tutsak.
Gülüşler sahte, gözler birer ok,
Bilinçaltı dehlizleri karanlık.
Kalpler paslanmış, sevgi bir yara,
Her dokunuş bir ürperti, bir korku.
Yalanlar örülmüş incecik ağlara,
Gerçekler saklanmış derin bir kuyu.
Kimse kimseye elini uzatmıyor,
Herkes kendi yalnızlığına sığınmış.
Ruhlar yorgun, umut bir serap,
Her fısıltı bir suçlama, bir sitem.
Kimse kimseye gerçeği anlatmıyor,
Herkes kendi kabuğunda eriyor.
Kelimeler anlamsız, sadece sesler,
Manası kaybolmuş, boş bir alem.
Zaman akmıyor, sadece sürükleniyoruz,
Bir bilinmezliğe doğru yol alıyoruz.
Geçmişin hayaletleri peşimizi bırakmıyor,
Gelecek bir muamma, belirsiz bir düş.
Kimse kimseye teselli vermiyor,
Herkes kendi kaderine boyun eğmiş.
Hatıralar birer gölge gibi üzerimizde,
Unutulmuş bir aşkın acısı dinmiyor.
Kaybolmuş benlikler, unutulmuş yüzler,
Bir boşlukta savrulup duruyoruz.
Kimse kimseye bir iz bırakmıyor.
Bilinçaltı bir labirent, çıkışı yok,
Düşünceler karmaşık, birbirine dolanmış.
Hayaller kırık dökük, tamiri zor,
Umutsuzluk ruhumuza sinmiş, kapanmış.
Kimse kimseye bir yol göstermiyor,
Herkes kendi yolunu arıyor, kaybolmuş.
Gözler yorgun, bakışlar donuk ve boş,
Ruhlar yaralı, sevgisiz kalmış.
Kelimeler kifayetsiz, anlatmaya yetmez,
Herkes kendi sessizliğinde boğuluyor.
Maskeler düşmüş, yüzler çıplak kalmış,
Ama kimse kimseyi tanımıyor artık.
Gözlerdeki ışıltı sönmüş, kararmış,
Ruhlar yabancılaşmış, uzaklaşmış.
Kimse kimseye el uzatmıyor,
Herkes kendi köşesine çekilmiş.
Yüreklerde bir sızı, dinmeyen bir acı,
Hatıralar canlanıyor birer birer.
Aşk bir yalanmış, sevda bir rüya,
Her şey bir yanılsama, bir oyundu.
Bilinçaltı çağrısı,
Suretler ayrışması.
Sessizlik artışı,
Gerçeğin yakarışı.