Kategori: Şiir

  • Denize Fısıltı

    Dalgaların ardında ne var,
    Bilinmez bir diyar mı,
    Yoksa sadece su ve tuz,
    Ufukta kaybolan düşler,
    Gerçeğe dönüşür mü?

    Martılar çığlık çığlığa,
    Anlatır bilmediklerimi,
    Denizin sırlarını,
    Eskimeyen bir şarkı gibi.

    Rüzgarla savrulan kumlar,
    Hatıraları fısıldar,
    Geçmişten geleceğe,
    Yazılan bir mektup,
    Kim okur anlar?

    Güneş batarken kızıllık,
    Yakar içimi derinden,
    Bir umut mu saklıdır,
    Denizin dibinde yoksa,
    Sadece bir yanılsama,
    Veda ederken güne,
    Yarın yeniden doğacak mı?

    Sessizlik…

    Yakamozlar dans eder,
    Suların yüzünde nazlı,
    Aşkın bir yansıması.

    Deniz, sonsuz bir ayna,
    Kendimi gördüğüm,
    Kaybolduğum,
    Yeniden doğduğum,
    Bir labirent gibi,
    Çözülmeyi bekleyen,
    Bilmecelerle dolu,
    Gizemli bir dünya…

  • Yontulmamış Taşın Sırrı

    Bir düş gördüm, sessiz bir atölyede
    Mermer yığınları, tozlu bir zeminde
    Çekiç sesleri yankılanır derinde
    Bir usta vardı, yüzü kırışık, çileli
    Gözlerinde bir ışık, sanki bin yıllık
    Yontulmamış bir taş, kaderi bekler gibi
    Usta dokundu, bir fısıltı duyuldu.

    O taş bir heykel olacaktı elbet
    Belki bir tanrıça, belki bir kahraman
    Yüzyıllara meydan okuyacak bir anıt
    Usta biliyordu, sabırla bekliyordu.

    Her vuruş bir dua, her parça bir umut
    Taşın içindeki ruhu uyandıracaktı.

    Günler geçti, aylar, belki de yıllar
    Usta yorulmadı, usanmadı asla
    Çünkü biliyordu, sanat bir yolculuk
    Bir arayış, bir varoluş sebebiydi
    Taşın içindeki sırrı çözmek için
    Her zerresine aşkla dokundu.

    Sonunda bitti, bir şaheser doğdu
    Taş dile geldi, bir öykü anlattı.
    Ustanın gözlerinde bir damla yaş
    Sanatın gücü, ölümsüzlüğün sırrı.

    Ve sustu çekiç.

    Yontulmamış taş şimdi bir efsane.

  • Kum Saati Fısıltısı

    Kum saati usulca fısıldar;
    geçen zamanı, yitip giden anıları.
    Her bir tanesi bir hikaye anlatır,
    doğuşu, büyümeyi, ayrılık acısını.

    Sessizce akar kum, hiç durmadan,
    bir döngünün içinde, kaybolmadan.
    Hatıralar birikir, kum taneleri gibi,
    yaşanmışlıklar, kalbin derinliklerinde saklı.

    Fısıltısı duyulur, uzaklardan,
    bir melodi gibi, zamanın akışından.
    Kum saati, hayatın aynasıdır,
    geçmişi hatırlatır, geleceği işaret eder.

    Beklemek güzeldir, umutla,
    kum tanelerinin düşüşünü izlerken.

  • Paslı Çalar Saat

    Zamanın dişlileri yavaşça dönüyor
    Gecenin koynundan bir gün sökülüyor
    Eski bir şarkı usulca fısıldıyor
    Ruhum bu seste bir şeyler arıyor
    Belki bir umut, belki bir hatıra
    Dünümün izleri sinmiş toprağa
    Uyanış bir rüya gibi yaklaşıyor

    Gözlerim açılır, güneş vuruyor
    Yüzüme bir tebessüm konuyor
    Yeni bir başlangıç sanki doğuyor
    Kalbimde bir umut filizleniyor
    Yolum aydınlık artık biliyorum

  • Yıldız Tozu Senfonisi

    Sessizliğin derinliklerinde yankılanan,
    Evrenin gizemli şarkısı,
    Bir fısıltı gibi yayılıyor,
    Galaksiler arası boşlukta.
    Yıldız tozları dans ediyor,
    Ruhumun en ücra köşelerinde.
    Her bir zerresi bir anı,
    Bir umut, bir düş,
    Bir yaşamın izi.

    Gözlerim kapalı, dinliyorum,
    Bu kozmik senfoniyi.

    Her nota bir yıldızın doğumunu,
    Her suskunluk bir karadeliğin çağrısını.

    Ben ki, bir hiçliğin ortasında,
    Kaybolmuş bir gezginim,
    Yönümü arıyorum sonsuz boşlukta.
    Belki bir gün ulaşırım,
    O en parlak yıldıza,
    O en derin sırra.
    Belki o zaman anlarım,
    Evrenin dilini,
    Kendi varoluşumu.

    Ve sonra, bir sessizlik…
    Yine yıldızlar.
    Sonsuzluk.

  • Suretler Çağıltısı

    Aynalar kırık, sırça tuzla dolu,
    Yüzler maskelenmiş, hisler donuk.
    Bir çağ ki suret, özden daha soylu,
    Hakikat bir sis bulutu, boğuk.
    Kimse kimseye aynayı tutmuyor,
    Herkes kendi yansımasına tutsak.
    Gülüşler sahte, gözler birer ok,
    Bilinçaltı dehlizleri karanlık.

    Kalpler paslanmış, sevgi bir yara,
    Her dokunuş bir ürperti, bir korku.
    Yalanlar örülmüş incecik ağlara,
    Gerçekler saklanmış derin bir kuyu.
    Kimse kimseye elini uzatmıyor,
    Herkes kendi yalnızlığına sığınmış.

    Ruhlar yorgun, umut bir serap,
    Her fısıltı bir suçlama, bir sitem.
    Kimse kimseye gerçeği anlatmıyor,
    Herkes kendi kabuğunda eriyor.
    Kelimeler anlamsız, sadece sesler,
    Manası kaybolmuş, boş bir alem.

    Zaman akmıyor, sadece sürükleniyoruz,
    Bir bilinmezliğe doğru yol alıyoruz.
    Geçmişin hayaletleri peşimizi bırakmıyor,
    Gelecek bir muamma, belirsiz bir düş.
    Kimse kimseye teselli vermiyor,
    Herkes kendi kaderine boyun eğmiş.
    Hatıralar birer gölge gibi üzerimizde,
    Unutulmuş bir aşkın acısı dinmiyor.
    Kaybolmuş benlikler, unutulmuş yüzler,
    Bir boşlukta savrulup duruyoruz.
    Kimse kimseye bir iz bırakmıyor.

    Bilinçaltı bir labirent, çıkışı yok,
    Düşünceler karmaşık, birbirine dolanmış.
    Hayaller kırık dökük, tamiri zor,
    Umutsuzluk ruhumuza sinmiş, kapanmış.
    Kimse kimseye bir yol göstermiyor,
    Herkes kendi yolunu arıyor, kaybolmuş.
    Gözler yorgun, bakışlar donuk ve boş,
    Ruhlar yaralı, sevgisiz kalmış.
    Kelimeler kifayetsiz, anlatmaya yetmez,
    Herkes kendi sessizliğinde boğuluyor.

    Maskeler düşmüş, yüzler çıplak kalmış,
    Ama kimse kimseyi tanımıyor artık.
    Gözlerdeki ışıltı sönmüş, kararmış,
    Ruhlar yabancılaşmış, uzaklaşmış.
    Kimse kimseye el uzatmıyor,
    Herkes kendi köşesine çekilmiş.
    Yüreklerde bir sızı, dinmeyen bir acı,
    Hatıralar canlanıyor birer birer.
    Aşk bir yalanmış, sevda bir rüya,
    Her şey bir yanılsama, bir oyundu.

    Bilinçaltı çağrısı,
    Suretler ayrışması.
    Sessizlik artışı,
    Gerçeğin yakarışı.

  • Kum Saatinde Bir Ömür

    Kum saati gibi hayat,
    akıp giden bir an,
    dünlerin hatırası,
    yarınların umuduyla…
    Her zerresi bir nefes,
    her düşüşü bir tecrübe,
    zamana meydan okuyan,
    kaderin çizdiği yolda…
    Sonsuzluğa uzanan,
    bir yolculuk gibiyiz,
    düşe kalka ilerleyen,
    hayallerin peşindeyiz…
    Kum taneleri misali,
    savrulup giden ömür,
    değerini bilmek gerek.

  • Yazgıya Fısıltı

    Beklemek güzel şey,
    inanmaklı,
    denizin en derininden
    en parlak inciyi bulmak gibi bir şey…
    Yalnızlık uzakta değil,
    bir nefes kadar yakın tenime.

    Fakat artık inanmak yetmiyor bana,
    ben artık inci değil,
    derya olmak istiyorum…

    Rüzgar güzel şey,
    özgürlüklü,
    gökyüzünün en yükseklerinden
    en coşkun yağmuru getirmek gibi bir şey…
    Lakin artık özgürlük yetmiyor bana,
    ben artık yağmur değil,
    gökkuşağı olmak istiyorum…

    Çiçekler güzel şey,
    renkli şey,
    toprağın en verimli yerinden
    en tatlı balı sunmak gibi bir şey…
    Ancak artık renklilik yetmiyor bana,
    ben artık bal değil,
    arı olmak istiyorum…

  • Unutma Sanatı

    Unutmayacaksın hiçbir şeyi, öyle kolayca.
    “Hatırlamıyorum artık.” demeyeceksin.
    Diyemeyeceksin işte.
    Hatırlarsın çünkü.
    Boş bahaneler sunmaya lüzum yok ki.
    Çok silmeyeceksin mesela. O daha kalıcı olur, canın yanar.
    Ve zaten genellikle o daha kalıcıdır,
    Senin onu silmek istediğinden.
    Çok silmezsen, çok uğraşmazsın.
    Çok kapatmayınca, çok karanlık da olmazsın hem.
    Hatta anıları bile çok kapatmayacaksın.
    Onlar senin değilmiş gibi davranmayacaksın.
    Hem her şey seninse, kaçmaktan da korkmazsın.

    Onlarsız da var olabilirmişsin gibi davranacaksın.
    Çok saklayacak bir şeyin olmayacak mesela içinde.
    Açıkça konuşabileceksin.
    İlle de bir şeyleri unutacaksan,
    Yüzündeki gülümsemeyi unutacaksın,
    O hüznü hatırlayacaksın,
    Acıyı, kederi…
    Mesela o ilk kalp kırıklığı, senin dersin olacak.
    “O benim.” diyeceksin.
    Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan bir şeylerin…
    Mesela gözyaşların senin olacak.
    İlle de bir şeye ait olacaksan, kendine ait olacaksın.

  • Umut İpliği

    Kısmet ağında örülen düşler,
    Bekleyişin rüzgarında savrulur,
    Bir nefeslik ömre sığan hevesler.

    Ne kadar inanırsan o kadar yakındır,
    Umut denizinde kaybolan gemin,
    Her dalga vuruşunda bir adım öndedir.
    Ne kadar direnirsen o kadar sağlamdır,
    Kader denen yolda yürüdüğün patika,
    Ne kadar vazgeçersen o kadar uzaktır,
    Gönlüne düşen o gizli fısıltı.

    Ne kadar susarsan o kadar derindir,
    İçinde biriken o anlatılmamış şarkı,
    Ne kadar haykırırsan o kadar duyulur,
    Evrenin sana sunduğu o sonsuz yankı.
    Ne kadar ertelersen o kadar geç olur,
    Yüreğinin sana çizdiği o eşsiz rota,
    Ne kadar açarsan kalbini o kadar çok sevilirsin.

    Belki de her şey bir tesadüften ibarettir,
    Belki de her düş gerçekleşmek için vardır.
    Unutma, umut bir ipliktir, incecik,
    Ama kopmadığı sürece,
    Seni hayata bağlar.