Aldanış bir seraptı, su sandım.
Yürüdüm, yürüdüm, iz kalmadı.
Boşlukta yankılanan bir adımdım.
Merhamet bir yalandı, şefkat bekledim.
Gözyaşlarım tuz olup aktı yanağımdan,
Yüzümde bir çöl rüzgarı esti.
Kimsesizliğin acısı kaldı avuçlarımda.
Umut sandığım dallar kırıldı içimde.
Sessizliğin sesi boğdu feryadımı.
Yıldızlar bile sakladı yüzünü benden.
Bir kırık dökük sandaldım ben,
Denizlerde savrulan, rotasız, pusulasız.
Fırtınalar dindiğinde, yalnızlığım kaldı geriye.
Kaybolmuş bir adaya vurdum, yabancı, sessiz.
Yalnızlığın koynunda, bir teselli aradım.
Bulutlar ağladı halime, denizler fısıldadı.
Yüzümde bir melankoli, içimde dinmeyen bir sızı.
Geçmişin hayaletleri, beni esir aldı.
Geleceğe dair umutlar, birer birer tükendi.
Düşlerim vardı benim, rengarenk, ışıl ışıl.
Gökyüzünde uçan kuşlar gibi özgür.
Her biri birer birer düştü, kanatları kırık.
Acı bir melodi çaldı, ruhumun derinliklerinde.
Hatıralar canlandı, gözümde birer birer.
Gülüşler, hüzünler, sevinçler, hayal kırıklıkları.
Her biri birer bıçak saplandı, kalbime.
Vazgeçişin ağırlığı, çöktü omuzlarıma.
Zaman bir nehir gibi aktı, ben kıyısında bekledim.
Bekleyişin sonu gelmedi, umutsuzluk sarmaladı.
Yol ayrımında kalmış bir yolcuyum.
Hangi yöne gitsem, karanlık hep aynı.
Kaybolmuş bir haritayla, yönümü bulmaya çalıştım.
Her adımda daha da battım, çaresizliğin bataklığına.
Kurtuluş yoktu artık, teslim oldum kadere.
Sonsuz bir uykuya daldım, acıları unutarak.
Kum saatinde unutulan bir zerreydim ben,
Zamanın acımasızlığına terk edilmiş, değersiz.
Rüzgarın savurduğu bir yapraktım, kimsesiz.
Gözyaşlarım karıştı toprağa, iz bırakmadan.
Umutlarım gömüldü derinlere, yeşermeden.
Kimse hatırlamayacak beni, adımı bile anmayacak.
Sadece bir fısıltı kalacak geriye, silinip gidecek.
Yalnızlığın karanlığında, kaybolup gideceğim.
Ve sonsuzluğa karışacağım, hiç var olmamış gibi.