Kategori: Şiir

  • Kum Saatinde Unutulan

    Aldanış bir seraptı, su sandım.
    Yürüdüm, yürüdüm, iz kalmadı.
    Boşlukta yankılanan bir adımdım.

    Merhamet bir yalandı, şefkat bekledim.
    Gözyaşlarım tuz olup aktı yanağımdan,
    Yüzümde bir çöl rüzgarı esti.
    Kimsesizliğin acısı kaldı avuçlarımda.
    Umut sandığım dallar kırıldı içimde.
    Sessizliğin sesi boğdu feryadımı.
    Yıldızlar bile sakladı yüzünü benden.

    Bir kırık dökük sandaldım ben,
    Denizlerde savrulan, rotasız, pusulasız.
    Fırtınalar dindiğinde, yalnızlığım kaldı geriye.
    Kaybolmuş bir adaya vurdum, yabancı, sessiz.
    Yalnızlığın koynunda, bir teselli aradım.
    Bulutlar ağladı halime, denizler fısıldadı.
    Yüzümde bir melankoli, içimde dinmeyen bir sızı.
    Geçmişin hayaletleri, beni esir aldı.
    Geleceğe dair umutlar, birer birer tükendi.

    Düşlerim vardı benim, rengarenk, ışıl ışıl.
    Gökyüzünde uçan kuşlar gibi özgür.
    Her biri birer birer düştü, kanatları kırık.
    Acı bir melodi çaldı, ruhumun derinliklerinde.
    Hatıralar canlandı, gözümde birer birer.
    Gülüşler, hüzünler, sevinçler, hayal kırıklıkları.
    Her biri birer bıçak saplandı, kalbime.
    Vazgeçişin ağırlığı, çöktü omuzlarıma.
    Zaman bir nehir gibi aktı, ben kıyısında bekledim.
    Bekleyişin sonu gelmedi, umutsuzluk sarmaladı.

    Yol ayrımında kalmış bir yolcuyum.
    Hangi yöne gitsem, karanlık hep aynı.
    Kaybolmuş bir haritayla, yönümü bulmaya çalıştım.
    Her adımda daha da battım, çaresizliğin bataklığına.
    Kurtuluş yoktu artık, teslim oldum kadere.
    Sonsuz bir uykuya daldım, acıları unutarak.

    Kum saatinde unutulan bir zerreydim ben,
    Zamanın acımasızlığına terk edilmiş, değersiz.
    Rüzgarın savurduğu bir yapraktım, kimsesiz.
    Gözyaşlarım karıştı toprağa, iz bırakmadan.
    Umutlarım gömüldü derinlere, yeşermeden.
    Kimse hatırlamayacak beni, adımı bile anmayacak.
    Sadece bir fısıltı kalacak geriye, silinip gidecek.
    Yalnızlığın karanlığında, kaybolup gideceğim.
    Ve sonsuzluğa karışacağım, hiç var olmamış gibi.

  • Yapayalnız Evren

    Hiçbir ses duyulmaz artık
    Gecenin koynunda kaybolan
    Bir fısıltı bile yok, sadece
    Yıldızların donuk bakışı.

    Biliyorum, bir zamanlar buradaydın
    Ellerin ellerimde, nefesin nefesimde
    Şimdi ise sadece bir anı, bir hayal
    Uzaklarda bir gezegenin öyküsü
    Unutulmuş bir sevda, kayıp bir rüya
    Sonsuz boşlukta yankılanan feryadım
    Yapayalnız bir evrenin ortasında.

    Yokluğunda
    Kayboluyorum
    Sessizliğin içinde.

  • Uyanışın İzleri

    Sessizlik çöktü.

    Bilinçaltımın derin kuytularında,
    Kaybolmuş anılar, silik suretler dans eder.
    Bir fısıltı, uzaktan gelen bir melodi,
    Hatırlamaya çalıştıkça kaybolan bir düş.
    Karanlıkta bir ışık huzmesi beliriyor,
    Yavaşça aydınlatıyor zihnimin labirentlerini.
    Unutulmuş duygular yeniden canlanıyor,
    Bir zamanlar var olduğunu bildiğim,
    Ama şimdi hatırlamakta zorlandığım bir benlik.
    Uyanışın sancıları bunlar mı acaba?

    Her bir hatıra, birer yaprak misali,
    Dökülüyor zihnimin dallarından.
    Kimdim ben? Nereye aittim?
    Bu sorular, ruhumu kemiren birer kurt gibi.
    Geçmişin sisli perdesi aralanıyor,
    Gerçekler yavaşça gün yüzüne çıkıyor.
    Acı, sevinç, pişmanlık… hepsi bir arada.
    Yeniden doğuşun arefesinde gibiyim,
    Kabuklarımdan sıyrılıp, özüme dönüyorum.
    Uyanış, bir kutlama mı yoksa bir lanet mi?

    Çözülüyor düğümler,
    Aydınlanıyor zihnim.
    Artık biliyorum, kim olduğumu,
    Nereden geldiğimi, nereye gideceğimi.
    Uyanış, bir armağan.

    Sükunet hüküm sürer.
    Yeniden doğdum.

  • Yüzümdeki İhtiyar Coğrafya

    Bir gülüşün vardı, sildiğim,
    Şimdi aynada yorgun çizgilerim,
    Hatırlatır bana geçtiğim.

    Her bir kırışıklık bir anı, saklı,
    Çocukluğumun tozlu yollarında bıraktığım ayak izi,
    Gençliğimin rüzgarlarıyla savrulan hayalleri,
    Aşkın ilk kıvılcımıyla yanan yüreğimin izleri,
    Kaybettiğim umutların karanlık gölgeleri,
    Dostlukların sıcaklığı, unutulmaz sohbetler,
    Yağmurla yıkanan sokakların hüznü,
    Güneşin batışıyla içime dolan melankoli,
    Her çizgi bir hikaye, her nokta bir sır,
    Yüzümdeki coğrafya, benimle yaşlanır.

    Bir harita gibi yüzüm,
    Okunmayı bekleyen.

    Gözlerimden süzülen yaşlar,
    Derin vadiler açar.

    Her bir iz bir ders,
    Hayatın bana verdiği.

  • Yitik Bayram Sabahı

    Eskiden bayramlar vardı, biliyor musun?
    Kapılar açılır, eller öpülürdü.
    Şekerler dağıtılır, yüzler gülerdi.
    Şimdi sessizlik var, bomboş bir avlu.
    Hatırlıyorum o sabahları, uyandığımda
    İçimde bir coşku, tarifsiz bir sevinç.
    Bayramlıklarım hazır, beklerdim sabırsızlıkla.
    Oysa şimdi takvimler de bir anlam ifade etmiyor,
    Her gün aynı, her sabah bir hüzün.

    Nerede o sesler,
    Nerede o telaş?

    Köprüler kurulmuştu gönüller arasında,
    Şimdi yıkık dökük, geçilmez bir yol.
    Hatıralar canlanır, gözlerim dolar,
    Bir umut ararım, bir ışık beklerim.
    Oysa her şey geçmişte kaldı, biliyorum,
    Geri gelmeyecek o güzel günler.
    Yine de içimde bir inanç var,
    Belki bir gün yeniden yeşerir umutlar,
    Belki bir bayram sabahı güler yüzler.

    Yüzlerde solgun bir ifade,
    Ellerde boş bir bekleyiş.
    Nereye gitti o coşku, o neşe?
    Kalplerde bir sızı, dinmeyen bir hasret.
    Eskiden bayramlar vardı, şimdi sadece
    Bir özlem, bir yalnızlık kaldı geriye.
    Bayramlar bayram olsa keşke yeniden,

    O sıcaklığı,
    O sevinci…

    Çocuklar gibi şen, büyükler gibi vakur,
    Herkes bir aradayken, o kalabalık sofralarda.
    Şimdi bir boşluk var, doldurulamaz bir eksiklik.
    Bayramlar bayram olsa, yeniden başlasak,
    Unutsak tüm acıları, tüm kederleri,
    Yeniden sevsek, yeniden umut etsek.
    Bayramlar…

    Geçti artık.
    Bir masal gibi.
    Bitti her şey.

  • Filizlenen Umutlar

    Toprak uyandı, buz çözüldü derinden,
    Güneş dokundu, eridi kışın yeli.
    Tohum çatladı, yeşerdi özünden,
    Umut büyüdü, baharın müjdesi.
    Kuşlar döndü, yuva yaptı yeniden,
    Her şey canlandı, hayatın sevinci.

    Çiçekler açtı, renkler dans ediyor,
    Arılar uçtu, bal toplama telaşı.
    Dallar yeşerdi, yapraklar gülüyor,
    Rüzgar fısıldadı, aşkın bestesi.
    Gönüller coştu, sevgi filizleniyor,
    Her kalp umutla, dolu taştı.

    Baharla birlikte değişir dünya,
    Her şey yenilenir, her şey tazelenir.
    Geçmişin yükleri atılır bir yana,
    Geleceğe umutla bakılır.
    Güneşin sıcaklığı sarar dört yanı,
    Her nefes yeni bir başlangıçtır.
    Umutlar büyür, hayaller yeşerir,
    Baharla birlikte her şey güzeldir.
    Hayatın anlamı yeniden belirir,
    Gönüller baharla coşar, sevinir.

  • Uykusuz Saatlerin Aynası

    Gece, şehri bir sır gibi örterken
    Yalnızlık, duvardaki gölgelere fısıldar
    Uykusuzluk, bir şarkı gibi yankılanır
    Zihnin labirentlerinde kaybolan düşünceler
    Saatler, ağır adımlarla ilerler
    Her tıkırtı, bir anıyı canlandırır
    Hatıraların tozlu raflarında gezinirken
    Geçmişin hayaletleri dans eder
    Gelecek, belirsiz bir düş gibi belirir.

    Yıldızlar, gökyüzünde birer göz gibi parlar
    Sanki onlar da uykusuzluğa eşlik eder
    Ay, solgun bir ışıkla aydınlatır şehri
    Rüyalar, uzak diyarlara götürür beni
    Gerçeklik, bir sis perdesi gibi dağılır.

    Sessizlik, kulakları sağır edercesine hüküm sürer
    Düşünceler, bir girdap gibi döner durur
    Umut, küçücük bir kıvılcım gibi yanar.

    Kaybolmuş zamanların izleri
    Yüreğimde derin bir sızı.

    Belki de bu gece bitecek
    Belki de şafak sökecek
    Belki de uykusuzluk sona erecek
    Kim bilir, belki yarın her şey değişecek
    Belki de yeni bir başlangıç mümkün olacak.

    Gecenin koynunda saklanan sırlar
    Uykusuzluğun pençesinde kıvranan ruh
    Düşler ve gerçekler arasındaki ince çizgi
    Zamanın acımasız akışı içinde savruluruz
    Yıldızların altında bir yalnızlık senfonisi
    Hatıraların labirentinde kayboluruz
    Umutsuzluğun karanlığında yolumuzu ararız
    Geleceğe dair belirsiz bir umutla yaşarız.

    Şafak sökerken silinir izler
    Uykusuzluğun ardından doğar güneş.

  • Külrengi Veda

    Bir tren düdüğü, ince bir sızı,
    Vagonlar dolusu, umutsuz bakışlar.
    Peronda kalan, bir mendil sallanışı,
    Dudaklarda donan, yarım kalmış sözler.
    Raylar boyunca uzayan, yalnızlık yolu,
    Gözlerde biriken, tuzlu damlalar.
    Hatıralar canlanır, birer birer,
    Geçmişin izleri, silinmeyen acılar.
    Şimdi ayrılık vakti, sessiz ve derinden.

    Gözlerin değdiği her an,
    Kaybolan bir yıldız gibi.
    İçimde büyüyen bir fırtına,
    Senden uzakta, hep bir eksik gibi.

    Gitmek mi zor, kalmak mı bilemedim,
    İki uçlu bir bıçak, keskin ve acımasız.
    Her adımda biraz daha eksildim,
    Senden ayrı düşmek, tarifsiz bir kayıp.
    Gözyaşlarım karıştı, yağmurlara,
    Sanki gökyüzü de ağlıyor halime.
    Rüzgar fısıldıyor, adını her yerde,
    Ama sen yoksun, yanımda, yöremde.

    Saatler durdu sanki, zaman dondu,
    Sensiz geçen her an, bir ömür gibi.
    Hatıralar birer birer canlandı,
    Gözümde canlanan, son gülüşün gibi.
    Bir veda busesi kondurmuş idin,
    Ayrılığın yakıcı ateşiyle yandım.
    Şimdi külrengi bir gökyüzü altında,
    Yalnızlığın derin sularında boğuldum.
    Sensizliğin acısı, içimde bir yara,
    Kabuk bağlamayan, dinmeyen bir sızı.
    Belki bir gün dönersin, umuduyla yaşıyorum.

    Yüreğimde bir boşluk,
    Sanki bir şeyler eksik.
    Sensiz geçen her gün,
    Bir ömre bedel artık.
    Gözlerim arar seni, her yerde.

    Belki bir gün, yollarımız kesişir yeniden,
    Ayrılık acısı diner, yürekler birleşir.
    O güne dek, hasretinle yaşarım ben,
    Külrengi vedalar, bir gün sona erişir.

  • Pas Lekesi

    Metanet bir yanılgı mı, yoksa
    derinlerde saklanan küflenmiş bir inanç mı?
    Yüzeyde parlayan cilalar,
    altında gizlenen çürümeyi örter mi?
    Her dokunuşta dağılan toz,
    yeni bir katman mı ekler geçmişe,
    yoksa sadece bir yanılsama mı?
    Kirlilik bir davet mi, yoksa
    kaçınılmaz bir son mu?
    Pas lekesi gibi yayılan,
    sessizce içimize işleyen…

    Gelecek silik,
    hatıralar ağır,
    umut bir serap,
    gerçek pas kokuyor,
    ve biz metanetle bekliyoruz.

  • Sessiz Çığlıklar Korosu

    Şehrin yorgun ışıkları sönerken
    Bir gölge düşer yalnızlığıma
    Kalbimde biriken paslı anılar
    Gözlerimden süzülür usulca
    Bir kuş kanadı kırık bir umut
    Dudaklarımda yarım kalmış bir şarkı
    Ellerim buz gibi titrerken
    Sessizlik büyür içimde derinden
    Kaybolurum karanlıkta

    Bir nehir gibi akar zaman durmadan
    Her damlasında bir pişmanlık saklı
    Geçmişin tozlu sayfalarında kaybolurum
    Arayışım sonsuz bir labirent sanki
    Vicdanımın sesi yankılanır durmadan
    Affedilmek isterim, yeniden doğmak
    Yüreğimde bir sızı, dinmeyen bir acı
    Kaderim mi bu, yoksa bir sınav mı?
    Sessizce fısıldarım gökyüzüne
    Çaresizliğim bir feryat olur gecede
    Umut ışığı ararım karanlıkta

    Kırık dökük hayallerim
    Yarınlara tutunmak isterim

    Rüzgar eser, yapraklar savrulur
    Her biri bir umut, bir dua olur
    Gökyüzünde kaybolan yıldızlar gibi

    Tövbe kapısı aralanır usulca
    Bir ışık belirir karanlığın ardında
    Pişmanlığın yükü omuzlarımdan inerken
    Yeniden doğarım, arınırım tüm günahlardan
    Hafiflerim, kuş gibi uçarım semalara
    Sessiz çığlıklarım yankılanır evrende
    Bir umut filizi yeşerir kalbimde
    Aydınlığa kavuşurum sonunda

    Yeniden doğuşun türküsü
    Yüreğimde yankılanır durur

    Gözlerim kapalı, ruhum huzurla dolar
    Geçmişin izleri silinir bir bir
    Geleceğe umutla bakarım artık
    Sessiz çığlıklarım diner yavaşça
    Yeniden başlarım hayata gülümseyerek
    Affedilmenin hafifliğiyle uçarım
    Karanlıklar aydınlığa dönüşür aniden
    Bir umut ışığı belirir yeniden
    Kalbimde bir kuş kanat çırpar sevinçle
    Hayatın anlamını yeniden keşfederim
    Sessiz çığlıklar korosu susar yavaşça
    Yeniden doğarım, arınırım tüm günahlardan.