Kategori: Şiir

  • Yitik Zamanların Coşkusu

    Eskimeyen bir şarkı çalıyor içimde,
    Unutulmuş bahçelerde dolanıyorum,
    Yeniden yeşeren umutlarımla.
    Belki de anılar birer yanılsama,
    Belki de düşler gerçeklikten uzak,
    Ama yine de inanmak istiyorum,
    O kayıp coşkunun bir gün geri geleceğine.
    Zamanın acımasızlığına rağmen,
    Yüreğimdeki ateşi koruyorum,
    Yarına dair bir umutla.
    Ben coşku adamıyım,
    Sevmeye geldim hatıraları,
    Öyle seveceğim ki yarına dönerken,
    Bütün hüzünler silinecek,
    Yeniden doğacak coşkunun sesi,
    Karanlık sokaklarda yankılanacak.

  • Kumsala Vuran Taşlar

    Şimdi bir martının çığlığını dinliyoruz
    Sahilin o bitmez sarılığında
    Çocukluğunu unutmuş babalarıyla
    Bir yaz akşamı düşebilir içinden
    Alıp ovacak olsak avuç içini
    Şimdi bir martının
    Şimdi sen tam vaktindesin kabuğuna çekilecek
    Güneşe dönecek tam rüzgarına bırakılacak
    Hangi bir taşıydın güzelim hangi bir
    Bir yanında denizin tuzu duruyor mahzun yorgun
    Öbür yanında yosun kokan bir yalnızlık
    Daha öbür yanında kilometrelerce geçmiş
    Unutulmuş aşklar için sabahlara kadar
    Ayrı yazılmış hikayeler içinde
    Bir yanınla da boyuna güneşe dönüyordun
    Biz eskiden de en az böyleydik seninle
    Bir dalga vuruyorsa onu dinlerdik
    Bir balıkçının umuduna diyecek yoksa onu
    Bir çocuk boyuna hayaller kuruyorsa onu
    Ne zaman denizin aşkına
    Bir taş atmışsak kumsala
    Sabaha kadar parladı durdu

  • ŞÜPHE SİSİ

    Sorgu Çağı

    Gözler yorulmuş, anlam arar ekranlarda,
    Yalanlar gerçeklerle dans eder bu meydanda.
    Düşünceler bulanık, bir sis çökmüş zihne,
    Doğrular kaybolmuş, kimse inanamaz dine.

    Eskiden bir söz yeterdi, bir yemin kafiydi,
    Şimdi şüphe tohumları her kalbe serpilirdi.
    Aşklar sanal alemlerde filizlenir solardı,
    Güven bir kumdan kale, ilk dalgayla yıkılırdı.

    Dostluklar menfaat gölgesinde büyür giderdi,
    Hakikat bir fısıltı, kulaklar duymaz oldu derdi.
    Vicdanlar susturulmuş, nefret kol gezmekteydi,
    İnsanlık bir labirentte, çıkış yolu bilmekteydi.

    Umut bir kıvılcım, karanlıkta parlamakta,
    Sevgi bir ilaç, yaraları sarmakta,
    Şüphe sisini dağıtmak, gönülleri açmakta,
    Belki o zaman hakikat, yeniden doğmakta.
    Belki o zaman…

  • Bekleyiş Sancıları

    Gel artık, beklemek zor geliyor bana
    Heyecanım diner gibi oluyor usul usul
    Bir korku var içimde anlamadığım
    Ya hiç gelmezsen, ya hiç sevmediysen
    Bu telaşım boşuna mıydı sahi
    Umutlarım tükeniyor yavaş yavaş
    Gözlerim yollarda, saatler geçmek bilmiyor
    Düşüncelerim karma karışık bir halde
    Ya başkasına aitsen, ya unuttuysan beni
    Bu bekleyişim ne kadar daha sürecek
    Gel artık, dayanacak gücüm kalmadı inan ki

  • Yenilginin Külleriyle Dans

    Hiç kimse dinlemedi
    Gözler körleşti
    Yürekler sağır
    Sözler kifayetsiz kaldı
    Yüzleşmekten korktuk
    Kaçtık aynalardan
    Sığındık yalanlara
    Yıkıldık birer birer
    Umutsuzluğun çığlıkları yankılanırken
    Sessizce büyüdü içimizde karanlık
    Yenilgi kaçınılmazdı belki de
    Ama pes etmek yoktu defterimizde
    Yeniden doğuşun şarkısını fısıldadık
    Küllerimizden bir filiz gibi yeşerdik
    Çünkü bilirdik ki en derin yaralar
    Bizi daha güçlü kılar
    Hayat bir sınavdı ve biz
    Kendi kahramanlık destanımızı yazacaktık
    Yenilginin külleriyle dans ederek

  • Külrengi Sığınak

    Sessiz harfler biriktirdim,
    Yenilmiş anlamların tortusunda.
    Zaman, eski bir saat gibi,
    Tik taklarını unutmuş, asılı duvarda.
    Toprak, yorgun bir anne gibi,
    Kabuğuna çekilmiş, küskün.
    Buluşma, yarım kalmış bir düş,
    Uzak bir kıyıda, silik bir iz.
    Yüzler, aynalarda kaybolan suretler,
    Yabancı şehirlerin kalabalığında.
    Bir melodi, unutulmuş bir şarkı,
    Rüzgarın fısıltısında yankılanan.
    Eller, boşluğa uzanan dallar,
    Tutunamayan, yiten.
    Gözler, karanlığa alışmış fenerler,
    Umutsuzluğun denizinde.
    Kelime, bir kurşun gibi ağır,
    Dudaklardan dökülen.
    Yok oluşun soğuk nefesi,
    Ensemde hissettiğim.
    Belki de bir gün, toprak yeniden yeşerir,
    Ve buluşma, bir mucize gibi gerçekleşir.

  • Eskiciler

    Tozlu raflar birikir,
    Burda yaşar eskiciler,
    Anılarla evler örer,
    Hüzün saklar eskiciler.
    Bir de kırık düşleri var,
    Yarınlardan hayli uzak,
    Paslı çalar saate bak,
    Bilmem nasıl eskiciler.
    Zaman gelir, yavaş yavaş,
    Nice hikaye yaza yaza,
    Biz yenide, o mazide,
    Yalnız kalır eskiciler.
    Dile kolay eski sandık,
    Salınır gezer sır gibi,
    Bin yıllık geçmiş gibi,
    Hatıra olur eskiciler.
    Yeryüzünde yeni güzel,
    Eskilerden selam eder,
    Bu dünyadan eşya gider,
    Yadigardır eskiciler.
    Der gariban eski dardır,
    Bize kolay o’na zordur,
    Bir onurlu işi vardır,
    Bunu bilir eskiciler.

  • Yitik Umut Türküsü

    Ey gönül, dert ile yoğrulmuş hamur
    Yürek yangınında kül oldu zaman
    Aşk bir serap gibi, uzakta durur
    Gözyaşı denizi, bitmeyen ferman
    Viranelerde yankılanır figan
    Ne çare bu derde, yoktur bir derman
    Garip gönlüm, kederle doldu taştı.
    Vuslat hayaliyle avundum durdum
    Hasret türküleri söyledim durdum
    Yalan dünyanın rengine kandım soldum
    Ayrılık acısıyla yandım ağladım
    Gurbet ellerinde bir başıma kaldım
    Yitirdim yönümü, yolu şaşırdım
    Kara sevda ile bağrım kan ağlar.

  • Yüreğimde Birikmiş Kelimeler

    Öyle suskunum ki bu öğlen vakti,
    Dilimdeki düğümler çözülmez sanki.
    Ben maziye tutsak bir yolcuyum,
    Unutulmuş mektupları okuyorum.
    Konuş ey kalbim, konuş ey dilim,
    Yüreğimde birikmiş kelimeler benim.

  • Araf Treni

    Bir kez daha perondayız, bavullar dizili önümüzde
    En uzun yolculuk bu, belki de hiç varmayacağız
    Sirkeci’den hayallere doğru kalkan bir trendeyiz
    Birden nasıl oluyor sen ellerimi tutuyorsun
    Ama nasıl oluyor sen ellerimi tutar tutmaz
    Pişmanlık bir melodi gibi çalmaya başlıyor
    Bütün vagonlarda
    İstanbul dahil
    Belki de dönmeyi düşünmeliydik, bilmiyorum
    Gitmek kalmaktan daha mı kolay sanıyorsun
    Sayın vicdana kalsa, dönmek erdem daha neler
    Boşunaymış gibi bunca telaşımız aslında
    Ben böyle hızlı giden tren görmedim ömrümde
    Her istasyonda biraz daha yalnızlaşıyoruz
    Bütün vagonlarda
    İstanbul dahil
    Senin bir hüznün var beni asıl çeken o
    Onunla daha bir anlam kazanıyor bu sessizlik
    Sabahları uyandığımızda yabancıyız
    Günahlarımızla yüzleşiyoruz, ne garip
    Bir çok yol ayrımı gibi karmaşık
    En bildik yalanlarla dolu
    Bütün vagonlarda
    İstanbul dahil
    Birlikte dualar fısıldıyoruz ama sessiz ama çaresiz
    Gözlerin diyorum, gözlerini benim kadar kimse okuyamaz
    Bir durak daha geçsek sanki her şey değişecek
    İki satır daha yazmıyoruz, suskunuz
    Böylece bizi bir kere daha geçmişe hapsediyorlar
    Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar geçmişe hapsediyorlar
    Bütün vagonlarda
    İstanbul dahil
    Burda senin teslimiyetinden söz etmenin tam da yeri
    Yolculuk nereye bilinmezkenki
    Derviş gibi teslimiyetti o çaresiz değme yolcuda yok
    Aklıma veda buselerin geliyor
    Haydarpaşa’da gün batarken
    Asıl ayrılık ondan sonra başlıyor
    Bütün vagonlarda
    İstanbul hariç değil