Yersiz bir telaş bu,
Alıp başını gidiyor
İçimin gümbürtüsü.
Acemi bir hüzün,
Gözleri yollarda kalmış
Kalbi kırık,
Yüzü asık,
Öylece duruyor
Bir başına,
Veda busesi kondurmuş.
Yabancı bir his bu,
Hatıralar canlanıyor
Eski bir şarkı
Çalıyor içten içe,
Sessizce ağlıyor.
Edebiyat Köşesi
Bu da Bir Çeşit Veda
Bu Bekleyiş
Bu bekleyiş… bu bekleyiş… bir ince sızı,
Ruhumda dolaşan bir eski anı.
Bu bekleyiş… bu bekleyiş… bir gün bitince,
Hatıralar beni tanımaz olur.
Umutlarım yeşermez.
Bu bekleyiş içimde büyüyen bir fidan,
Kökleri derinde, dalları kırık.
Bu bekleyiş, kalbimde açılan bir yara,
Kabuk bağlamayan, kanayan durmadan.
Bu bekleyiş yerde çile, bende yük,
Dayandıkça içimde büyüyecek.
Bu bekleyiş yalnızlık hissimden derin;
Umutlar tükenmez bilinmezlerden.
Hülyaların kalbimde yaptığı yemin,
Anılardan, özlemlerden ve düşlerden.
Bu bekleyiş geçecek.Uykusuz Sözler Biriktirdim
Yüzümde eski bir gülümseme var sadece
Gözlerimde uzak bir şehrin ışıkları
Belki de hiç uyanmamalıydım.
Bir tren düdüğüydü sanki duyduğum
Yırtık bir afiş gibi savruluyorum
Sessizliğin en kuytu köşesinde.
Ne tuhaf bir ağırlık çökmüş omuzlarıma
Eski bir sandıktan çıkmış gibi kelimeler
Boğazımda düğümleniyor her hece
Yüreğimde saklı bir yangın gibi
Sönmek bilmeyen bir acı.
Uykusuz sözler biriktirdim ben
Kirpiklerimde asılı kalmış anılar
Bir düşten uyanmak gibiydi hayat
Unutmak mümkün mü peki her şeyi?Sessizlik Hükümrandır
Güneşi ayı filan bırak
Denizi sahili filan bırak
Yalanı riyayı bırak
Vaatleri törenleri bırak
Evet
Törenleri özellikle bırak
Çünkü sessizlik hükümrandır
Her insanın şatafatlı çabası
Yeter sanılır anlam bulmaya
Ve hayatın karmaşasından
Bir umut bahanesiyle kurtulmaya
Geçip giden anıların yası
Nesilden nesile aktarılan bir yalnızlık duygusu
Gökdelenler plazalar bütün öbür beton yığınları
Hakkım var mıdır bunları söylemeye
– vardır
Sabah olurken ve akşam inerken
Yazdan güze girerken ve güzden çıkarken
Ve şehirde ve köyde
Hakkım vardır –
Çünkü en azından dünyadan
Boş bakışlı insanlar geçer
Hızlı trenler geçer
Yük dolu gemiler geçer
Yelkenleri tamir edenleri ve yolcularıyla
Ve onların aileleri ve hayalleriyle
Ve bilinmez sanılır yarını
Bir fabrika işçisinin
Oysa kesinlikle yazılmıştır
Her ayrılık şarkısında
Asıl olan sessizliktir
Hükümrandır
Konuşmak o yüzden gereksizdir
Evet sessizlik, yok olsun bütün süslemeler
Çantan var mı, yalan söyleyen
Lüks yaşam sahte gülücükler
Gün görmemiş hırs
Hırs görmemiş gün
Ve talan halindeki insanlık değerleri
Ve altın arayanlar
Ve istedikleri yerlerde
Yüksek makamlı petrol bulanlar
Hem new york sokaklarında
Hem istanbul caddelerinde
Bir marka çantasına bunlarla birlikte bakanlar
Çoğunlukta değildir
Sessizlik hükümrandır
Artık her şeyi gördük
Ve birlikte sustuk
Ve sustuk ki her şey dipsiz kuyu
Bir bakışta
Ve dipsiz kuyu
Başarılmamış bir iletişimdir
Dünyanın ortasında söylenmemiş bir söz
Dipsiz kuyu, insanın kendi ruhu
Araba arkasında taşınan umut
Kundağa sığmayan hayal
Karanlıklarda açan çiçeklerin
Bir insanın yok oluşuna dönüşü
Bir insan yok oluşu olmaya
Çünkü sessizlik hükümrandır
– İşte o zaman diyorum ki –
Gidişin hayırlı olsun senin
Her şey bağışlasın seni
Çünkü sessizlik hükümrandır
Ve ezecektir ağırlığıyla dünyayı
– İkimize bir sükunet elbette yetmez
Türlü şeylerin saklandığı –
Doğruluğa dürüstlüğe huzura
Artık ayıp olan huzura
Çünkü sessizlik hükümrandır
Sessizlik.Kum Saatinde Nefes
Her şeyin gitmesini izleme;
Bir an geri gelmeyecek.
Sen yanmayasın diye,
Uyanmayasın diye,
Kabullenesin diye…
Kendini tanıman için..
Herkesin gölgesinden korktuğu çölde
Sen susayasın diye.
Geçenler hep kalacakmış gibi..
Vahalarda seraplarda
Kaybolasın diye.
Bildiğini unutmak için
Bilinmez’i tatmalısın.
Tam kuruyasın diye.
Her şeyin gitmesini izleme,
Sen yok olasın diye.
Bir an geri gelmeyecek,
Sen, hiç olasın diye.
Sonsuzluğa karışasın diye.
Bir zerresin sadece.
Toz olup savrul diye.
Çöl olasın diye.Uykudan Gayrı Teselli Yok
Bir rüya gördüm, kanadı kırık.
Düştü gönlüme, bir damla hüzün.
Uyandım, dünya yine karanlık.
Belki de rüyalar, gerçeğin aynasıdır,
Gösterir bize, saklı kalan acıları.
O kırık kanat, benim yaralı ruhumdur,
Çırpınır durur, bulamaz sükunu.
Umutsuzluğun koyu gölgesi çöker üstüme,
Aydınlık bir sabahı beklerim nafile.
Gözlerim açık, hayallerim firarda,
Yüreğim yangın yeri, derman arar.
Gecenin sessizliği, fısıltılarla dolu,
Rüyaların çağrısı, bir umut ışığı yakar.
Uykudan gayrı teselli yok bu derde,
Rüyalar aleminde avunurum ancak.
Orada her şey mümkün, her yara kapanır,
Bir sonraki güne kadar, acılar susar.
Uykuda huzur bulur, yeniden doğarım.
Uyanınca gerçekler, bir tokat gibi iner,
Yine aynı çaresizlik, aynı karanlık.
Ama rüyanın izi kalır içimde derinde,
Bir umut kırıntısı, belki de bir gün yeşerir.
Uykudan gayrı teselli yok bu dünyaya.Sessiz Çığlıklar Frekansı
zehrin
damarlarımda gezdiği bir beton akşamıdır
sen kulaklığını gök gürültüsüne takarsın
gürültü senin kalbinin üstünde yankılanır
içini anılar deşer
bence bellidir
çatlamış duvarların önünde grileşen yüzün
senin hayaller içinde boğulduğun
bence bellidir
ellerin muhakkak kırılgan kelebekleridir
hep kimsenin duymadığı şarkılar fısıldarsın
onlar neden daima eski aşk şarkılarıdır
unutulmaktan bahseder
soğuk parkta paslı bir salıncak gibi sallanan
unutulmaktan
ve terk edilmiş evlerden bahseder
çatırtılı, yalnız terk edilmiş evlerden
gözlerinde yorgun bir ışıltının söndüğünü görürsün
sen aniden gözlerinde kaybolursun
gözlerinin nemi
bence bellidir
elinde değildir yalnızlığın içinde kaybolsun
kasım’dan itibaren günler kısadır ağırdır
caddeler yorulur kalabalığa karışır dağılır
caddelerin üstüne neonlar düşerler
neonların üstüne yalanların gölgeleri düşer
bir gölge bir gölgenin ardından sürünür
gölgelerin saklandıklari yer
bence bellidir
karanlıkta bir şeyler kırılır dökülür
yakından tanıdık kelimeler duyulur
sen kulaklığını gök gürültüsüne takarsın
gürültü umutlarımı boğar
bilirsin
sen kulaklığını gök gürültüsüne takarsınSessiz Birikim
dilinin ucunda asılı kaldı kelimeler
zehrini akıtır gibi zamanla sızar
unutulmuş bir şarkının nakaratı gibi
tekrar eder durur içimde yaralar
gözlerin bir kuytu, saklar ne varsa
gerçeğin sis perdesi ardında kaybolur
bir yalan bin umuda bedel sanırsın
kalbin bir labirent, çıkış yolu ararsın
her köşe bir hayal kırıklığı taşır
kaybolduğunu anlamazsın
oysa her şey ne kadar basitti
yüzüne bakınca anlaşılırdı her şey
şimdi bir yabancı gibi bakıyorsun
kim olduğunu hatırlamazsın
avuçlarında biriken acı tortusu
her gün biraz daha ağırlaşır sanki
bir çıkmaz sokakta yankılanır sesin
yardım istesen duyulmaz bilirim
zehirli sarmaşık gibi dolanır ruhuna
kurtulmak istesen kopamazsınBenliğin Sınır Taşları
İçgüdünün çağrısıyla başlayan bir yolculuk bu
yürüyüp gelmişiz dikenler bir yana batarak
her nefeste tanıdık ama yabancı arzular
her akşamda uzaklardan gelen garip fısıltılar
Ey düşünür
otur şu taş yığınına
ve sorgula şimdi bütün bunları
Önce benliğimizi koyalım ortaya
zaaflarımızı ve cesaretimizi sunalım
görelim nelere yenilmişiz bunca zaman
nelere direnmişiz görelim bir bir
bedeli ödenmiş midir huzurun, bilelim
yaşamak
yeni kaygılara gebe olsa da bizi
İç dünyamız göründüğü kadar karmaşık değil
ama çözülmez gibi de değil öyle
çoğunu bastırdık belki çoktan
belki sustu birtakım çığlıklar
düşler de sustu bir zaman, inançlar da
ama unutmayalım
şüphe de diner benliğimizdeÇay Lekesi
Annem kızmasın bana
belki de haklı biraz
dün geceki demli çaydan
hatıra kaldı bardağımda
avuç içi kadar