Şiirler

  • Cam Fanusta Bekleyiş

    Yüzüme düşen bir yaz yağmuru gibiydi
    Her şey olup bitti.
    İçimde bir şeylerin yeşerdiğini sandım,
    Kurutulmuş bir gül yaprağıydım oysa.
    Aşkın eski bir hikayesiydi sanki,
    Herkesin bildiği, kimsenin yaşamadığı.
    Kırık bir ayna gibiydi ruhum,
    Bin parçaya bölünmüş, dağılmış.
    Bir fısıltıydı sadece,
    Uzaklardan gelen bir melodi.
    Kaybolmuş bir şarkı,
    Hiç çalınmamış bir enstrüman.
    Bekliyorum hala,
    Cam fanusta bir kelebek,
    Uçmaya cesareti olmayan.
    Teslimiyet miydi bu yoksa,
    Hayata küskün bir veda mı?
    Belki de sadece bir yanılsama…


  • Bekleyişin İzleri

    Yüreğimde saklı bir melodi gibisin
    Sessizce çalınan, kimseye duyurulmayan
    Ey sevgili.

    Bir akşamüstü yalnızlığında belirirsin
    Uzak bir şehirden gelen tanıdık bir ses
    Anılarla örülü, özlemle yoğrulmuş
    Unutulmuş bir rüya misali.

    Şimdi sensiz geçen her güne bir çizik atıyorum
    Takvim yaprakları arasında kaybolan umutları topluyorum
    Belki bir gün yeniden yeşerir içimde
    O eski heyecan, o ilk bakışın sıcaklığı
    Ve yeniden başlarız biz
    Yepyeni bir sevdayla
    Adını bilmediğimiz bir gelecekte.


  • Yarım Kalmış Davet

    Kadehlerin dansı suskun
    Aşkın tadı yok sunulan şarapta,
    Bir ömürlük ziyafet miydi bu?
    Çatal bıçak sesi yalnızlığı keser,
    Dudaklarda kurumuş bir gülümseme,
    Servis edilen anılar boğazda düğüm,
    Gözlerde saklı bir ayrılık türküsü,
    Sandalye boş, sofra eksik,
    Bir daha gelmeyecek misafir için.


  • Ayrılıklar I

    Gözden kaybolan bir şehrin hatırasından
    Bir fısıltıdır rüzgar -tenimde dolaşan-
    Umutlar umutlar umutlar -kirpik izleri, ıslak-
    İleride bir kavşakta bekleyeceğim seni usulca.
    Duvar saatinden sızıyor yalnızlık
    Kasım başlarında dökülen yapraklardan
    Ben kavşaktayım şimdi -geç mi-
    Sessizliğin gölgesinden doğmuş yalan.
    Unutuyor bakışlarını yavaşça
    Ben kavşaktan ayrıldım çoktan
    Artık
    Ne kadar gerçekti yoksa rüya mıydı yaşanan.


  • Betonda Açan Nilüfer

    Şehrin yorgun yüzünde bir anımsattın,
    Sessiz bir çığlık gibi fısıldadın,
    Aşkın paslı raylarda yankısıydın,
    Belki de kayıp bir düş, ya da bir addın,
    Ruhumda bir tuhaf his uyandırdın.
    Her bakışın bir çağrı, derinlerde,
    Kalabalıkta yalnızlığın sesiydin,
    Modern hayatın karmaşasında,
    Bir tutam umut, bir nefes, bir neydiğin,
    Gönlümde açan gizli bir bahçeydin.
    Ne mümkün seni anlatmak kelimelerle,
    Bir titreşim, bir dokunuş, bir rüya,
    Asfaltın gri renginde parlayan,
    Gözlerinde saklı bir sır, bir dünya,
    Sanki betonun bağrında yeşeren,
    Bir nilüfer çiçeği, bir mucize,
    Yarınlara dair umutla filizlenen.


  • Renk Körlüğü Yeminleri

    Yüzümden düşen bin parçaydın
    bilirsin,
    ne kırmızısı bir gül bahçesinin
    ne de moru bir akşamüstünün,
    gri ve sancılı bir vedaydın
    gözlerimin yalan gülüşüne…
    yarım kalmış sözler silinsin
    renk körlüğü yeminleri edilsin
    sen gitsen aslında
    bütün renkleri karartırsın
    aklında solmayacak anılarım
    başka şehir başka unutuşlar
    ve her seferinde haydarpaşa
    nostaljik yalnızlık kokacak
    aklına bir pişmanlık gelecek
    bir çift yalan sözün hırsına
    veda edeceksin


  • Söz Uçar, Yazı Kalır mı Sandın

    Böyle midir bu çağın hevesi
    Bir dokunuşla silinir mi sandın
    Ekran parıltısı aşkın yerine
    Bir emojiyle seversin mi sandın
    Yüz yüze gelmeden anlaşılır mı
    Göz göze bakmadan hissedilir mi
    Sanal bir sevgiyle avunulur mu
    Bir mesajla bağlanılır mı sandın
    Dijital suretler yalan söyler
    Kalbin sesi klavyede kaybolur
    Gerçek temas olmadan yeşerir mi
    Bir beğeniyle yaşanılır mı sandın
    Eski mektuplar solmaz mı sandın
    Divan edebiyatı bitmez mi sandın
    Aşkın ateşi küllenmez mi sandın
    Bir tıkla unutulur mu sandın
    Söz uçar yazı kalır mı sandın
    Yürekten sökülüp atılır mı sandın
    Bir ayrılıkla kül olur mu sandın
    Bir silgiyle silinir mi sandın


  • Hatıra Defteri

    Kokun sinmiş sayfaların arasına,
    Unutamazsın.
    Yazılışında ne sitemler,
    Ne övgüler,
    Kaçıramazsın.
    Aynı şarkıları,
    Sessiz köşeleri,
    Birlikte anımsama telaşı…
    Geçmişimin nazlı misafiri endişesi…
    Kokun sinmiş sayfaların arasına,
    Unutamazsın.
    Bütün eski defterlerde,
    Saklı kaldı bu sevda,
    Silemezsin.
    Hangi ayrılığın
    Kapanmayan yarası bu,
    En kısa vedaların
    Bitmek bilmeyen acısı.
    Lakin ayrılık,
    Biraz da alışmaktır sensizliğe,
    Sakınamazsın…
    Alışmak işine gelince:
    O zaten hepimizin gizli kabusu
    Hayatta var.
    Bazı kalplerde yok.
    Kokun sinmiş sayfaların arasına,
    Unutamazsın.
    Kime deva kime dert bu anı,
    Çözemezsin.
    Ödümüz kopuyor hatırlamaktan
    Oysa;
    Biraz da hatıradır,
    Ayrılığın sebebi.
    Kaçınamazsın.
    Kokundaki anıları unutamazsın.
    Tutunacak dalımız yok,
    Hatıra fotoğraflarında.
    Kokunda bin yıllık veda var,
    Unutamazsın.
    Bu yarım kalmış hikayenin
    Yüzümüze vuruluyor gerçeği:
    Ayrılığa cesaretimiz yoksa
    Hiç başlamayalım!


  • Yansımaların Çağrısı

    On yedisinde başladı taklit,
    Bir aynanın
    İçinden…
    Önce gülüşü,
    Sonra bakışı,
    Ve en sonunda
    Ruhu…
    Uçurumdu…
    Bir serüvendi sandı,
    Kayboluşuydu oysa.
    Yüzü eskidi,
    Benliği dağıldı.
    Artık kimse
    Aynaya bakmıyor…
    Çünkü o da
    Başkasına dönüştü…
    (Eylül 2024, Ankara)


  • Kirli Fırça

    Tuvalde bir rengin boğulduğu,
    ressamın isyanı genç bir melodi.
    Duygudan dinledim bu hikayeyi,
    atölyede gri bir ikindiydi.
    Boyalar aktı, umut söndü.
    Fırçaya değen ölümdü.
    Bu dünya bir kuru yaprak,
    kaleminden akan bir dert.
    Boyalar aktı, umut söndü,
    hemen değil, yavaş yavaş,
    ruhları çürür, dağılır.
    Boyalar aktı, umut söndü.
    Fırçaya değen ölümdü.
    Suyla, sabırla arınan,
    bu kırılgan, bu yorgun,
    fırçaya değen ölümdü.
    Hemen değil, yavaş yavaş,
    ruhları çürür, dağılır.
    Fırçaya değen ölümdü…