Kumral göğe yemin ettim bir yaz öğlesi
Dizlerimde kırk yıllık suskunluk birikintisi
Güneşin uzak yüzüne aldanırken içimde
Yapayalnızdım kendi gölgem içinde
Çöl kadar yalnız,
sevdaya susamış, hüzne alışkındım
Yaz yüzlerde aradım bunca yıl ruh evini
Bin sitem kurutmuştur sanırken içimin denizlerini
Unuttuğum her şeye
Yazın yüzünde inandım
Yandım yandım yandım
Sessizliğe düğüm var birkaç kelime,
Sessizliğe hüküm var birkaç hayal,
Sessizliğe sürgün var birkaç düşünce,
Sustum, kaçtım kan ter içinde
Ödeyemedim kaçışımı onca hatırayla
Yandı kalbimin atlası
Yedi iklimler içinde
Aştım aştım aştım
Aslında sen yoktun
Yalnızca bir yazı sevdim ben
Varlığın yanılgımdı
Yazdım yazdım yazdım
Geçti gitti hepsi
Geçti gitti işte
Yüreğim mühürlü
Yaz yaz yaz
Edebiyat Köşesi
Yazın Yüzüne Düşen
Sis ve Suret
Sis perdesinde kaybolan bir yüz,
Aynada gördüğüm, yabancı bir iz.
Ne kadar aşinayım bu silüete,
Ne kadar uzağım özümdeki sese,
Bir sır ki çözülmez, içimde giz.
Ruhum bir gölde çalkalanan su,
Her yansıttığı suret, bir umut tortusu.
Eski aşklar, yarım kalmış hayaller,
Hepsi birer gölge, beni saran sisler,
Bilinmez bir dert beni kemiriyor usulca.
Sis dağılır mı, bu yüz aydınlanır mı,
Yoksa bu karanlık beni sonsuza dek sarar mı?
Her nefeste bir çığlık, her bakışta bir sızı,
Ben kimim, bu suret kimin yansıması?
Kendimi bulmak, en büyük gayem şimdi.
Yol uzun, gece derin.
Bir fısıltı duyarım, derinden gelen,
“Korkma, kaybolma, özüne dön hemen.”
Bu ses, içimdeki umudun yankısı,
Yeniden doğuşun ilk adımı sanki.
Sis kalkar, güneş doğar içimde yeniden,
Suret netleşir, tanırım kendimi birden.
Her yara bir iz, her iz bir ders imiş meğer,
Aşk, korku, umut hepsi aynı nehirde yüzer.
Artık biliyorum, karanlık aydınlığa gebedir,
Yeter ki, kaybolma, özüne dön yeter.Giden Dünler
GİDEN DÜNLER
İki türlü zaman var,
Biri hatırda, diğeri yolda,
Biri içe akar sessizce,
Biri dışa vurur hoyratça.
Biri geçmişi süsler anılarla,
Diğeri geleceği örer umutlarla.Birinde veda,
Birinde heves,
İkisinde nefes.Benim Kibrim, Senin Aynan
Benim kibrim, senin aynan, görebilirsin kendini;
Yoksa gururun karanlıkta saklar mıydı benliğini?
Her bakışta bir meydan okuma, her sözde bir zırh,
Kalbin en derininde saklı bir feryat var mı, ey ruh?
Benim yükselişim, senin düşüşün müdür sanırsın?
Belki de sadece bir yanılgı, bir gölge oyunu bu.
Kim bilir, belki de ikimiz de aynı uçuruma koşarız.
Benim sessizliğim, senin fırtınan;
Dinleyebilirsen duyarsın içimde yankılanan.
Her suskunluk bir haykırış, her duruş bir savaş,
Kendi içimde kurduğum, yıkılmaz bir tahtım var.
Benim suskunluğum, senin çığlığın olur bazen.
Benim yalnızlığım, senin kalabalığın;
Anlayabilir misin, bu derin kuyunun karanlığını?
Her kaçış bir arayış, her terk ediş bir başlangıç,
Kendi kendime kurduğum bir dünya bu, hem cennet hem zindan.
Benim yalnızlığım, senin sığınağın olabilir mi bir gün?
Bilemem, belki de çok geç artık, her şey için.
Unutma, herkes kendi gururunun esiridir aslında.BAHTSIZ TESELLİ
Sana suskun, sana dargın yüreğim,
Yitik sevdam, kırık düşüm nerdesin?
Bu şehir, bu beton deniz,
Yitik sevdam, kırık düşüm nerdesin?
Sana ağlar, sana yanar bu beden.Kanayan yaram, sızlayan derdim,
Ne zaman diner bu bitmeyen matem?
Umutlarım, hayallerim nerdesin?Rüzgarlar fısıldar, kuşlar ağlar,
Gözyaşım denizde, sevdam dağlar,
Sensiz geçen her an, ömürden çalar,
Bu yalnızlık, bu çaresizlik neden?
Yüreğim kan ağlar, seni özler durur,
Yitik sevdam, kırık düşüm nerdesin?Yüzümün İncisi
kendime sakladım gülüşünü
en kuytu anılarımın sandığına
düştükçe kırılan hayallerimin
en sağlam limanıydı gülüşün, yeminli yaz vakti
istemem ben sahte sevinci
bilirim ki yalandan parlar her sevinç
gülüşünü kendime sakladım
ben sakladım düşlerimi
kırılan kalbimin, onulmaz yarasının
kimsenin olamadığım yerdeyim
ne söylesem
anlaşılmaz sesim
herkesin sevdasından bambaşka severim
bana senden kalan zaman
yıprattı beni
madem seni sevdim dünyaya
madem aşkımı verdim
benden uzaklaştı, çoğaltılan sevdam
sevdikçe anladım:
aşkın malıyız hepimiz
düğümlüyüz bağlıyız
azımız çoğumuz
ne kadar seversek o kadarız
çok kısa görünen aşk
çok derindir aslında, çünkü
aşkı çok az yaşar insan
kendine vursa da aşkı, adanmış bir yalnızlığa
gülüşün, mutlak gerçeğim, aklımda hep senin adın
başka bir aşka başladım, yolum farklı
aşkım uçsuz bir deniz, ben damla kadarım.Yüzümün Coğrafyası Değişirken
Yine bir akşamüstü sessizliği çöküyor
hücrelerime kadar işleyen bir yorgunlukla
sanki bir kıyamet provası bu
yüzümün coğrafyası değişirken usulca
ruhuma düşen her bir çizgiyle
Bu modern zamanların sığınağında
kaçış yok kendinden
bir ayna misali yansıtıyor acıları
ve unutturuyor gülümsemeyi
her geçen saniye
Kaybolmuş bir çocuğun çığlığıdır içim
Rüyaların enkazında yankılanan
Bir umut arıyorum karanlıkta
Belki bir ışık huzmesi düşer
Yüzümün solgun vadilerineYüzleşme Sabahı
Çatlak aynalardan süzüldün içime
Bütün yalanları kararttın
Yüzleşme sabahı
Gün vurmuştu kirpiklerine
Kederlerin isyan büyütmesi
Tükendi bırakılmış umut sandalı
Unutulmuş çocukluk gömleği serde
Neden buradasın, dedim
Gölgelerin arasından
Siste kaybolup giderken anılar
Aydınlıktı yüzleşmeydi sabahı
Çekinmedim seslendim ardından
Sabahki yüzleşmedeki yabancı
Niçin böyle
Yaralarımı sardı duyurmadı
Baktı geçti durduğum yere
Aşkını serpti yüzüme
Atının nalları
Ben doğdum, doğum kutlanmadı
Yüzleşmeli bir sabahtı
Hikayemin sabahını açtım da
Herkes kaçtı içeri
Aydınlık kaldı yüzleşme kaldı sabah kaldı
Sis kalktı anılar kaldı
AydınlıktıUzaklaşmalar
Uzak kentlerde yeni aşklar aradın,
Sanki burada hiç sevgi görmedin.
Bütün sitemlerin
boşluğa yankılandı.
Biten bir filmin ardından
(Sen böyle olmasını istemezdin)
Bir dokunuş yeterdi aslında her şeye,
İçindeki özlemi
Susturamadın.
Sen hep büyük kaçışlar düşledin,
Sıradanlığa tahammül edemedin.
Yılların yorgunluğu
Yüzüne yansıdı.
Sessiz anların kıymetini
(Kendine itiraf edemedin)
Gizli kalbinde
Sakladığın umutlar vardı.
Vermeye cesaret edemedin,
Belki de çok geçti artık her şey için.
Yalnızlığın denizinde
Kaybolup gittin.
Bir veda bile etmeden
(Pişmanlık duymadın mı?)
Ardında kalanlara
Sadece bir hüzün bıraktın.Ebeveynlik Yanılsaması
Büyümek ne garipmiş
Çocuklar anlattılar bana
Önce kardeşim
Salıncakta tepetaklak sallanarak…
Onlar gösterdiler bana hayatı
Oyuncak sanıp parçalayayım diye…
Bu öyle bir çelişkidir ki
Hem öğretmen olacaksın, hem öğrenci…
Ve akıllarındaki o yalan değil,
gerçeğin ta kendisi…
Çocuklar doğurdular beni ağlaya ağlaya
Gine onlar büyütecekler beni sabırla
Ağlatmadan…