Sen de biliyorsun… Bir insana takılıp yıllarımızı amaçsızca heba ettik… Defalarca birbirimize “sensiz olmaz” dedik ama çok geçmedi, “Vay be sensiz de olabiliyormuş” dedik. Sadece sen demedin bunu çoğu zaman o senden çok önce söyledi… Ve sen onun sensiz de yaşayabildiğine defalarca şahit oldun hem de bir başkasının kollarında. Umudunu daha da çok yitirdin sanki o dünyada kalan son kişiymiş gibi. Oysa sen de mutu olabilirdin bir başkasıyla ama vazgeçmeyi kendine yediremedin. Ne oldu peki o mutluluk gülücükleri saçarken çevresine, sen sadece izledin ve izledikçe tükendin…
Yapman gereken şey basitti aslında; bir an durup geçmişe dönebilmek her şeyi çözecekti. Çok değil sadece ondan bir ay öncesini hatırlasan, onsuz da yaşayabildiğini, onsuz da mutlu olabildiğini görecektin. Ancak bir gün çat kapı o geldi ve sen kanaat etmedin elindeki mutluluğa çünkü öyle bir bakışı vardı ki sana sen cennetin fragmanını onun gözlerinde izliyordun, öylesine inanmıştın daha mutlu bir hayata… Tebessümle yetinmeyi bıraktın sonra, daha çok gülmek istedin ama olmadı ve o geldiği gibi gitti. Bir şeyler vermeden vermek istemeden. Belki daha çok gülmekten alıkoydu seni ama tebessümlerin hala sendeydi sadece gitmesiyle oluşan acılar sana bunu ikinci plana attırdı ve bunun neticesinde bir süre sonra unuttun. Unuttuğun bir şeyi kullanamazdın elbette… Kullanamadın da… Ancak bu demek değildir ki bundan sonra da kullanamayacaksın… Çıkar onu şimdi; tebessümlerini hafızanın unutulmuş kısımlarından ve bir gün, bir başkasıyla mutlu olacağına, kahkahalara boğulacağına inanarak kullan… Gün gelecek kahkahalarla gülerken bu günleri hatırlayıp bir kahkaha da bu yüzden atacaksın…