Yaratıcımızın sahip olduğu ilahi irade veya bize öğretilen şekliyle külli irade, sınırsız olayları sonsuz biçimde istediği anda yapabilme yeteneğidir. Biz kullarında bulunan kısıtlı yani cüzi irade ise aynı anda sadece bir eylemi gerçekleştirebilme, iki veya daha fazla eyleme konsantre olamama durumudur.
Hiç düşündünüz mü? İnsanın bedeninde sayısız yaşam faaliyeti gerçekleşiyor ve bunların büyük kısmından tamamen habersiz. Zaten cüzi bir iradeye sahipken ve iki olaya aynı anda irade edemezken haberdar olsa dahi yönetebilmesi imkânsız. Sistemler, organlar ve hücreler toplam sayıyı ortaya çıkarmaya çalışsak belki de trilyonlarla ifade etmemiz gerekir. Peki bunca şey kendi kendine mi var oluyor hem de bir tarafta sadece bir insanın vücudu diğer tarafta kainat varken bu mümkün mü? Akla dahi uygun gelmeyen bu durum için biraz önce bahsettiğimiz külli iradeye sahip bir yaratıcının varlığını mutlak kabul etmemiz gerekiyor.
Gerçeklere ilgi duyan insan ancak bu şekilde bahtiyar olabiliyor ve evrende her şeyin bir görevi varken, her şey bir amaca hizmet ederken benim bedenimdeki bir tek hücre dahi başıboş olmaz düşüncesi zihnini sarıyor. Bu gerçeği keşfeden insan kendisine atfedilen görevi de kabullenir ve zamanını boş işler peşinde koşmaya ayırmayarak ahiretine faydalı olan işlere ve ibadetlere yönelir.
Böylelikle bu görüş tüm bedenini sarar ve çevresindeki hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını anlar. Artık çekirdek ağacı meydana getirmiyor, ağaç meyveyi üretmiyordur. Ne çekirdeğin ne ağacın böyle bir yeteneği söz konusudur. Olsa olsa bunu külli iradeye sahip bir yaratıcı yapabiliyor der ve külli iradenin içinde yatan sonsuz hikmet, sonsuz kudret ve sonsuz ilme sığınır.
Kâinatta her şeyin aksamadan sürekli şekilde ilerlemesi, ağaca atfedilen görev için ağacın gerekeni yapması, güneşin, ayın görevlerini ifa etmesi ve daha trilyonlarca örnekle beslenebilecek şekilde her şeyin kusursuz bir düzende ilerlemesi külli ve mutlak bir iradeyi açıkça gösterirler.
İnsan cüzi iradesiyle bu gerçekleri görebildiğinde ve kabullendiğinde neden, niçin, nasıl ve ne zaman sorularını bir kenara bırakarak gerçekliğe kendisini teslim eder ve özgür bir kul haline gelir.