Her şeyi bilen, her adımımızı, her düşüncemizi, her tercihimizi ve her kararımızı bilen bir Allah varsa sorumluluk nasıl bizim olabilir ki? İnsan böyle bir şeyden sorumlu tutulamaz. Evet, bir zamanlar benim de aklımda çokça yer eden düşünceler. Nedense iyi bir şeye değil de kötü şeylere niyet ettiğimde sürekli kendimi avutma düşüncesi olarak tekrar tekrar aklımı meşgul ettiğim ve kötü şeyleri bir kenara bıraktığımda aklımda yer etmeyen, belki de şeytanın en güçlü vesveselerinden biri.
Konuya başlamadan önce şunları söylemek istiyorum: İyilik inanç ile alakalı değildir. Hangi inancı seçerseniz seçin varoluş kanunları yani bilim kanunları iyiliğin bir zaruriyet olduğunu karşınıza çıkarır. İyilik dünyanın en mükemmel şekilde ilerleyebilmesi için gereken en temel şeydir. İyiliği ortadan kaldırdığınızda görürsünüz ki var olmak, var olabilmek mümkün değildir. Bu dahi aslın- da konumuzun bir ispatı, bir açıklamasıdır. Zira yalnızca dinimiz her şeyin bir sebepler dairesinde olduğunu insana bildirir ve o sebepler zincirini kırmamak için yapmamız gerekenleri bize açıklar.
İnsanlar tercihlerini yaparken akıllarında yaptıkları işin sonuçları belirir. Bir insan, bir insanın canına kastediyorsa bunun sonu- cunda hapis yatacağını da bilir. Bu kişinin elinde silah ile mekâna geldiğini görenler bir kötülük yapılacağını bilirler ancak bu duruma müdahale etmemeleri onları sorumlu hale getirmez. Sorumlu olan kişi apaçık bellidir. Kararını verip silahlanarak bir bireyi öldürmeye teşebbüs eden kişinin dışında kimse yaşanan olaydan sorumlu tutulamaz. Allah ile kul arasındaki ilişki de buna benzetilebilir. O’nun, kuluna tercih etme imkânı verip kişinin bunu kötü bir şe- kilde kullanması O’nu sorumlu hale getirmez. Aynı mantıkla bıçak bir şeyleri soyup doğramak için üretilmiştir. Bu ürün daha üretilirken insanlar üzerinde kullanılabileceği bilinmektedir. Bir insanın bıçak kullanarak birini yaralamasından bıçağın üreticisi sorumlu tutulabilir mi? Tutulamaz. Üretici bıçağı üretip o kişiye ulaştırarak hayatını kolaylaştırması için bir tercih fırsatı sunmuş olur. Kişinin o fırsatı kötülükte kullanması üreticiye sorumluluk yüklemez.
Daha farklı bir örnek: banka soymaya hazırlanan üç kişiyi dinleyen polisin planlarını öğrenmesi ve suçüstü yapabilmek için soygun anını beklemesi ancak hırsızların soygun anında karar değiştirip farklı bir planla hareket etmesi durumunu ele alalım. Eğer polisin planı bilmesi soygunu engelleseydi planın değişmemesi gerekirdi. Polisin planı önceden bilmesi planın değişmesiyle hiçbir işe yaramadı. Plan değişmese ve yakalansalar hırsızların polise sen bu planı biliyordun, bu yüzden soyguna kalkıştık demek gibi bir lüksleri söz konusu olur muydu?
Diğer bir örnek: Diyelim ki “gelecekogat” adında bir makine icat edildi. Bu makine istenilen kişinin gelecek 3 gününü bir video haline dönüştürebilme yeteneği var. Bu makine sizin üzerinizde gizlice denendi ve kaydedilen 3 gün geçtikten sonra size gösterildi. Siz o video nedeniyle birçok suçu işlediğinizi beyan ettiniz. İnsanların cevabı ne olurdu? İnsanlar bir tarafa, aklınız insanlara söylediğiniz bu yalanı kabul edebilir miydi?
Bir tohumdan bir ağacın filizleneceğini bilmeniz onun ağaç olmasına gerek olmadığı anlamına gelmez. İşte aynen böyle, bilmek ile yapmak aynı şeyler değildir. Bilinmesi gereken bilinmeli, yapılması gereken bilinmelidir. Planı çizilen bir binanın nasıl gözükeceği, nasıl olacağı bilinebilir ancak bu o binanın yapılmasına engel bir durum değildir. O binanın yapılıp ortaya çıkarılması gerekir.
Kaderin esas anlamı, “Allah’ın, olmuş olacak her şeyi bilmesi” demektir. Dikkat edilirse insanın tercihleri ve kararları yok sayılmıyor. Bilmek ayrı yapmak ayrıdır. Bilen Allah’tır, yapan kuldur.