- Ben yine seni özledim. Canım burnumda…
- Özleme.
- Niye?
- İşte.
- Ben seni sevmiyorum biliyor musun? Sana hiç aşık olmadım?
- Alındın mı, dün mesaj atmadım diye?
- Yoo, sana alınmıyorum.
- Alışığım o hallere, ama kendimi zorlamak istemiyorum.
- Ben başkasına aşığım…
- Aşk bizim sandığımız şey değil…
- Bir ara gel, yalan dersi vereyim sana.
- Bu kadar kötü söylenmez, bu meret…
- Nedir peki, aşk?
- Dün ben de bulduğunu, bugün başkasında bulduğun mu?
- Yoksa ruhların fahişeliği mi? İşine ne gelirse onu yapan…
- Sende bulamadığımı buldum sandığım şey…
- Ne olacak sanıyordun?
- Hayatımın içine edip gittin,
- Şimdi pat diye ölümsüz aşık rolüne büründün yine…
- Bencil olma…
- O kadar komik geliyorsun ki bana…
- Tıpkı zamanında bana şiir yazdıran cümlen gibi.
- “çocukluktu bizimkisi”,
- Biraz olsun değişmez mi insan…
- Senin için dünyayı bi kez daha karşıma almayacağım…
- Almana gerek yok…
- Çünkü bir tane dünya var ve ben onu karşıma aldım çoktan.
- Olmayabilir, sen değilsindir belki… Kader derim…
- Ama sen üstüne düşen rolünü yap…
- Sonrası senaristin işi, oyuncular karar veremez; yetkileri yok…
- Sen, “fahişe” de diyebilirsin bana önemli değil, elimi bile tutmaya kıyamayan biriyle gelecek kuruyorum…
- Ve ben seni çok büyüttüm gözümde, aşk sandım vaktinde…
- Ama sen bitirdin hislerimi…
- Sana inadımdan çok hata yaptım…
- Ama biri sabırla bekledi, sevdi,
- Gitmedi, değer verdi…
- Yanında olup da hiç gelmeyenler de vardır bu hayatta,
- Her gidişinde, hep yanında kalanlar da…
- Ben, beni sende bırakıp gittiğim için,
- Bugün nankörsün bu kadar…
- Olanlar bundan ibaret…
- Ben; sevgilinle sarılıp, çekindiğin,
- Sonrada utanmadan reklam yaptığın resim yüzünden
- Çok gözyaşı döktüm.
- Hırsımdandı; sevdiğimden değil.
- Ben, senin gibi reklam yapmam.
- Yüzüğümü takar, sevdiğime sadık kalırım.
- Bende kaldığın için mi milletle sarılıp resim attın?
- Evet, nankörüm ve gururluyum…
- Başka kıza namus gözüyle bakan sarılan
- Bir erkeği istemeyecek kadar…
- Bak, resimler ne kadar reklam malzemesiyse,
- Diline doladığın yüzük de, o kadar reklam kokuyor…
- Gurur mu bunun adı?
- Kıskançlık mı yoksa? Hala silemediklerine karşı…
- Yazık, hem de çok yazık…
- Bak, Ezanlar hala şahitlik yapıyor verilen sözlere,
- Ezanın suçu yok, ruhlar kaybetmiş kendini.
- Reklam değil, sadece hayatıma müdahale etme, saygılı ol;
- Ben yıllarca içimde yaşadım. Sen de sus.
- Git sevgiline ve bırak. Yalanların sende kalsın! Sus.
- Sevgilim öyle mi... Neyse boş ver…
- Ben sensizliğime sarılıp uyuyorum bu gece de,
- Sana karmaşık dünyanla beraber iyi geceler.
- Arada yaz. Korkma kızmam, her şey gibi acıya da alışıyor insan…
- (……)
Gerçekten unuttun mu beni?
Gerçekten bahsettiğin gibi biri var mı?
…
Böyle sorularla yaşamak hayatın en kötü taraflarından birisidir sanırım… Her zaman olduğu gibi bu mesajlardan sonra da, ben ilk gidişindeki gibi, günlerce uyuyamadım. Ta ki sen tekrar mesaj atıncaya kadar…
Hatırlıyorsundur. Aynı şehre geldiğini söylemiştin. Ben de, buluşmamız mümkün mü diye sormuştum. Buluşmuştuk yıllardan sonra. Sen kilo almıştın biraz, bense eskiye göre daha da zayıflamıştım. Ve daha güler yüzlü, sanki daha mutlu görünüyordun; ben ile kıyaslar isek…
Seni yolcu ettikten sonra ki halimi hatırlıyor musun? Nasıl hatırlamazsın ki; hemen ardından mesaj atmıştın; dizlerimden dermanın akıp gittiğini anlarcasına… Tükenmişliğimi yüreğinin en derinlerinde hissedercesine… Ben de, en çok beni unutmuş olmandan dem vurdum. Sonrasında sen hala sevdiğini itiraf etmiştin… Yine kimseye benzemedin sen, sevdiğini söyleyerek gittin… Ama tebrik ediyorum seni, bu gidişin daha iyiydi ve daha uzun oldu…
“Yine kimseye benzemedin sen,
Sevdiğini söyleyerek gittin…”