Zorlukların üst üste geldiği zamanlar olur. Bana da oldu. Üniversitedeydim. O zamanlar maddi durumum hiç olmayacak kadar kötüydü. On gün boyunca harcamaya kıyamadığım beş lira ile bir birimize yol arkadaşı olmuştuk. Evden derse, dersten eve gidip geliyordum. Bakım olmayacak, bakmamayı deneyemedim öyle bir seçenek çoğu zaman yoktu çünkü… Neyse sonunda bir işte çalışmaya karar verdim. Ancak kazandığım para pek de sıkıntımı gidermeyince ikinci bir işte daha çalışmaya karar verdim. Üniversite öğrencisiyseniz, yarı fiyata çalışacağınızdan, kolayca ikinci işi de bulup çalışmaya başladım. Böylece yavaş yavaş toparlanmaya başladım. Bir şeyler yolunda gitmeye başlamıştı doğrusu ama bu defa da üniversite artı iki iş çok zamanımı almaya başlamıştı. Çoğu zaman birkaç saatlik uyku ile idare etmeye çalışıyordum. “Düşme düşersen vuran çok olur.” Cümlesinin gerçek hayattaki yansımasını ilk o zaman tecrübe etmiştim. Ne öğretmenlerim müsamaha gösteriyordu ne de patronlarım. Ama bunlar değildi asıl zoruma giden. Bunca işimin arasında yazışmayı eksik etmediğim kız arkadaşımdan gelen “zamanım yok” mesajlarıydı. Dayanamadım bir gün ve “ne demek zamanın yok” yazdım kendisine. “Gün bana 24 saatken sana 20 saat mi veya ben 15 saat çalışırken sen 20 saat çalışıyorsun da benim mi haberim yok?” diye de ekledim. Cevap gelmedi… Zaten ben de beklemiyordum. Çok narin bir yapısı vardı, bu mesaj kırılması için yeterdi. Ancak bu defa kırılmasını göze almıştım çünkü ben kırılmaktan paramparça olmuştum. Neyse okursan bu satırları konu sen değilsin merak etme… Benim anlatmaya çalıştığım: Zaman ayırmak isteyen, zor durumda da olsa mutlaka bir yolunu bulur; eğer istemiyorsa mazeretten çok ne var ki şu hayatta…
“Severken dikkat edin “zaman” sizin için de,
Onun için de eşit olsun…”