Su iyi gelir illaki ama sadece yarayı rahatlatır kapatmaz. Bazı yaralar iz bırakır, bazıları iz bırakmaktan da fazlasını sızı bırakır. Kapanmışta kapanmamış yaraya tuz basmak gibi senin benimle konuşman. Susma dedikçe daha fazla sızladığını hissedeceksin. Böyle bir münasebetin gerekliliğini sorgulamak lazım. Kendisine iyi gelen insanlarla muhatap olmalı insan, yarasına tuz basarcasına sızlatanlarla değil. Bu yüzden susma vakti geldi dedim. Bazen en iyi dostumuz kendimizizdir. Kendimizle başbaşa kalmalı insanlara kapanmalıyız. Ben en çok kendimle konuşurum mesela. Anlaşılmamak bir tarafa anlayıpta nasılsa geçer tesellileri veren insanlardan daha fazla inciniyorum. İnsan acısını da kutsallaştırabilir. Buna saygı duyulmasını bekler. Ben saygı duymayanlara tahammül edemediğim gibi, birilerinin bana onu hatırlatmasından nefret ediyorum. Çünkü sadece ben kendim hatırladığımda içimde güzel düşünceler oluşuyor, gerisi hep hüzün.
Şimdi bana bunları neden anlatıyor diyebilirsin. Görüyorum ki değil yaranın kabuk tutması, sen oluşanı da koparıp atıyorsun hala. Yapma bırak kabuk tutsun. Merak etme izi yadigar kalıyor, unutturmuyor kendini. Üstüne bir de sızısı dahil sevdaya. Ne çıkarsa bahtına teslim ol. Zira kaçma şansın yok. Bir parçan say kabullen. Hani bir de sana iyi gelen insanlar dedim ya başta işte görüyorum ki o ben değilim. Susma zamanıdır, kendi iç dünyana çekilme zamadır. Belki de su olma zamanıdır, zamana veya mekana göre şekil alma zamanıdır. Zaten hikaye bitti. Hikayeden geriye kalanlarında bir önemi kalmadı. Önce kendine emanetsin, sonra yine kendine emanet.