Aşk bazen söyleyemediklerinin, okunmasıdır. İlk okunduğunda anlaşılması zor bir cümle olarak görünse de öyle değil aslında. Tam olarak anlatmak istediğim şey bazen sıkıntılarınızı veya iç dünyanızda yaşadıklarınızı insanlara anlatamayabilirsiniz. İşte bu anlatamadıklarınızı dahi anlayan bir insanın karşınıza çıkması olarak yorumlanır, aşk.
Yalnızlığımızdan kurtuluşumuzun en büyük ve en açık belirtisidir, anlatamadıklarınızın da anlaşılması. Hayat bazen öyle noktalara getirir ki insanları siz hiç konuşmasanız da sizleri anlayabilen insanlar istersiniz çevrenizde. İşte bu da aşk kavramının ortaya atılmasında ön plana çıkan en temel konulardan birisidir.
Aslında tek ihtiyacımız olan şey: Sustuklarımızı da anlayabilen ve anladığında yanımızda olmaktan korkmayan bir insan. “Sustuklarımı duyabilen…” Aslında birçoğumuzun da sorunu tam olarak bu değil mi? Her zaman bizleri gerçek anlayabilen insanlar bir yana, anlatamadıklarımızı da anlayabilen insanlara ihtiyaç duyarız. Hayatın bizlere neler getirebileceğinden emin olamadığımız gibi her birimiz suskunluklarımızın iç dünyamızda kalmaması için çaba gösteririz.
Her insan çaba gösterir ancak bazen daha fazlasını yapmak gerekebilir. Belki de birilerinin gelip bizleri anlamasını beklemek yerine biz başkalarını anlamayı tercih etmeliyiz. Sonuçta aşk denilen şey bulunmak isteniyorsa onun bize gelmesini beklemek kadar saçma bir şey olamaz. Hiçbirimiz kaybettiğimiz cüzdanımızın ayağımıza gelmesini beklemeyiz. Gerekirse her yeri didik didik ederek ararız. Aşkta da böyle olmak zorundadır. Cüzdana verdiğimiz değeri aşka veremiyorsak aşkı hak etmiyoruz demektir ki unutmayın bu dünyada sadece hak eden, hak ettiğini alır.
Bu demek değildir ki illa biz bulacağız, olayı şu şekilde düşünmekte fayda var. Yüz kilometrelik bir yol düşünün, bir ucuna kendinizi bir ucuna ise beklediğiniz insanı koyun. Sadece o insanın bu kadar yolu tek başına gelmesini beklerseniz yüz kilometre beklemeniz gerekecektir. Ancak siz de karşı tarafa yürümeye başladığınızda ortada buluşacağınızdan sadece elli kilometre beklemek zorunda kalacaksınız.
Veya başka bir düşünce açısıyla; hayatımızda yarın son nefesimizi verebiliriz ihtimali ile yaşarken uyumayı hiç ihmal etmiyoruz. Yani ölebiliriz korkusuyla tedirgin olmak yerine rahatça uyuyabiliyoruz çünkü uyanma ihtimali her zaman daha ağır basıyor. Ama aşk söz konusu olduğun mutlaka o gelip bizi bulsun düşüncesine bürünmüş haldeyiz, biz ararsak buluruz cümlesinin ağırlığı nerdeyse hiç yok gibi. Belki de ağırlığı biz ararsak buluruz düşüncesine versek her sabah uyanacağımız ihtimali gibi aradığımızı da buluruz.
“Söyleyemediklerim içimde bir kor,
Gel hadi oku beni,
Sende bulayım kendimi…”