Sessiz Çığlıklar Senfonisi

Ellerimde bir kırık ayna, yüzümde eski bir yara, gidiyordum
Ne bileyim, bir suskunluğun böyle fırtına olduğunu
Şaştım, gri bir sis gibi dağılınca benliğimde
Şehrin yorgun bir kalbi varmış, bir sokak lambası gibi
Titreyecekmiş avuçlarımda unutulmuş hatıralar
Üç anda mı desem, üç yerde, üç rüzgarda mı

Ben ki, o pas rengi umutlar besleyen ruh
Paramparça hayaller gibi tuzla buz olacakmış
Ne zaman kaybolsam böyle beton kokuyordu yalnızlık
Gecekondu mahallesinde bir kedi miyavlıyordu
Ve düşlerimi çalan o karanlık şoförleri
Böyle sensiz yollara götürmüş anılar

Uyuklar gibi üstünde küflü duvarların
Bir tuğla parçasıydım, yıkık bir evden kalmış
Yüzüyordum, kimsesizliğin soğuk sularında
Öbür tuğlalara öbür yalnızlıklara doğru
Kederdi gökyüzü, kapkaranlık süzülüyordum
Ne bileyim, bir acının böyle çağlayan olduğunu

Ağardım, tanla beraber, ve çoğalan hayal kırıklığı
Ya da ilk insanın yitirdiği, bulduğu cennetti varoluş
Nefes aldıkça yangınlar büyüyordu içimde
Çığlıklar yankılanıyor kulaklarımda, sirenler yarışıyordu
Gözyaşları, dumanlar ve is kokan anılar
Dedim, dünya gibi dert yok dünya içinde

Ellerimde bir kırık ayna, yüzümde eski bir yara, gidiyordum
Ne bileyim, bir çaresizliğin böyle umut olduğunu
Açıldım, dipsiz bir kuyu gibi, kapanınca gecede.


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir