Edebiyat Köşesi

  • Yankılanan Suskunluk

    Ses gitmiş, söz uçmuş
    Bir yadigâr kalmış eski bir şarkıdan
    Kırık bir nota…
    Aşk böyle biter mi?
    Ne fayda, gençlik hevesi
    Kalp unutur mu sandın?
    Bir ömür sürer bu sesi…
    Aşk sandığın bir hevesti
    Sanki bir yaz meltemi
    Çok çabuk geçiverdi.
    Sen yalnızlığı seçtin, gittin,
    Bir melodi bıraktın ardında,
    Hüzünlü bir beste…
    Kim anlar bu sızı?
    Şimdi yalnızlık türküsü söyler durur
    Anılar canlanır, gözler yaşarır
    Yüreğimde bir yangın büyür
    Bir umut kırıntısı belki kalmıştır
    Ama aşk çoktan çekip gitmiştir,
    Yeniden sevilir mi?


  • Kirli Veda

    Sana ey kalbime saplanan hançer
    Bu can nasıl dirensin, nasıl gülsün?
    Beni böyle dipsiz acıya sen çağer
    Ruhumda o sahte yüzlerin sönsün.
    Bir yalan baharsın, bir yalan fırtına,
    Yalnız kendini sever gözünü yorma.
    Senden şefkat dilenmek boş bir anma,
    Bari git karanlık geçmişe gömülsün.
    Bir umut içimde, bir korku dışımda
    Seninle yaşadım hep bir açmazımda
    Öyle bir git ki sen hayat akışımda
    Görenler adını unutmuş bilsin.
    Bari unut beni artık ne olur
    Beni unut yoksa nefesim durulur


  • YALNIZLIK AKŞAMI

    Tanrım nereye baksam paslı gülüşler
    O unutmaksa o
    Çok soğuk ve donuk dokunmaksa
    Tanrım nereye baksam paslı gülüşler
    Ayrılık

    Tanrım nereye baksam gri yalanlar
    O affetmekse o
    Çok uzakta ve kederli kaybolmaksa
    Tanrım nereye baksam gri yalanlar
    O unutulmaksa

    Tanrım nereye baksam solgun hayaller
    O inanmaksa o
    Çok silik ve kırık hatırlamaksa
    Tanrım nereye baksam solgun hayaller

    Tanrım nereye baksam kimsesiz nefesler
    O ölmekse o
    Çok sessiz ve yavaş tükenmekse


  • İmkânsız Aşkın Aritmetiği

    Şüphe bir virüs gibi siner ruhuma,
    Sonsuz denklemler kurarım yokluğunda.
    Çözümsüz kaldım, aşka tutsak oldum.

    Her bakışın bir çarpım, her dokunuşun üs,
    Hayallerim toplama, acılarım hep eksi.
    Rüyalarımda integral, gerçekte limitim yok.
    Gönlümde çarpanlara ayırdığım sevdan,
    Kalanı sıfır, anlamsız bir matematiğim.
    Birlikteliğimiz olasılık, ayrılık kesin sonuç.

    Sessiz fırtınalarım, yalnızlığım katlanarak artar,
    Hatıraların sonsuz döngüsü, bir kısır döngü.
    Geçmişin izleri silinmez bir logaritma,
    Gelecek belirsiz, bir bilinmeyen denklemler yumağı.
    Her satır bir isyan, her kelime bir haykırış.
    Seninle ben, çözülemeyen bir paradoks.

    Aşk, imkansızın resmi, matematiğin ötesi,
    Kalbim bir kara delik, seni içine çeker durur.
    Umut bir yanılsama, gerçek acımasız bir teorem.
    Yine de severim, tüm imkansızlıklara rağmen.
    Aşkın aritmetiği böyle olsa gerek.


  • Sessiz Bir Yeniden

    Saatler vurur, tenimde eski bir şarkı
    kül rengi anılar birikir gözlerimde
    yeniden doğuş sancısı bu, bilirsin
    yaralı bir kuşun kanadında umut

    Aşkın labirentlerinde kaybolmuş bir ruh
    gün batar, deniz susar derinde
    silinmez bir iz bırakır kalbimde
    uçurum kenarında bir fısıltı her an

    Her an yeni bir başlangıç gizler
    sessiz bir çığlık, yankılanır boşlukta

    Sığındığım liman, geçmişin gölgesi
    ben geçerim, zaman durulur bir an
    Bir de sessizlik eklenir yalnızlığıma
    yeniden, yeniden, yeşeren bir filiz
    varlığın anlamı, zamansız bir düş.


  • Yersiz İhtimam

    Yüreği yorgun bir şehrin telaşında,
    Kaybolmuş bir çocuk gibi endişeliyim.
    Sessizce akan zamanın kıyısında,
    Geleceğe dair umutlar beslerim.
    Kırık dökük hayallerin gölgesinde,
    Aşkın sahteliğiyle yüzleşirken,
    Yalnızlığın soğuk nefesiyle,
    Düşlerim birer birer tükenir.
    Belirsizliğin sisli perdesi,
    Gözlerimi kamaştırırken,
    Kaybolurum kendi içimde.
    Ama yine de,
    Bir umut ışığı ararım karanlıkta,
    Kendime bir çıkış yolu bulmak için.
    Belki de en büyük endişe,
    Kendimi kaybetmekten korkmaktır.
    Ve bu korkuyla yaşamak,
    Hayatın en acımasız sınavıdır.


  • Yalnızlık İhraç Eden Kent

    Eskidi gölgeler, küflendi aynalar yine
    Sessizliğin sesi bu, duyup geldim işte
    Yüzümde birikmiş hüzün ve yarım kalmış düşler
    Ödeyemediğim, gecikmişti çünkü gülüşler
    Suskunluğu giy, karanlığı iç, arındım demek bu
    İflas eden umutlardan bir enkazdır geriye
    Biraz yabancı, biraz bizden, tuhaftır söylemesi
    Hayallerden vazgeçmek bir nevi sürgün bilirsin
    Çekingen bir itiraf gibi sundum sana bunları
    Bir de kalbim, kırılgan ve yorgun üstelik
    Anımsa solan çiçekleri, gençliğindir
    Savrulmuş yaprakları getirdim sana gurbetlerden
    İstersen yak bunları, külüyle avunabilirsin
    Beni unut, uzağım sana, sevmiyorumdur bu
    Kaybolmuş bir aşkın izleri var ruhumda
    Kendini ölümsüz sanıyor onu getirdim kaybediştir
    Büyüdü çaresizlikle, yalnızlığıyla övdü onu kent
    Yalanların öte yakasında yaşadı, kurban dediler adına
    Eskidi gölgeler, küflendi aynalar yine
    Ayna karanlıktı bunca yıl nice hayal taşımaktan
    Sessizliğin sesini duydum ve onu getirdim sana
    Unutulmaya geldim işte hatırlanmaya değil
    Kov beni kalbinden ama beklemem demek bu


  • Eksikliğin Morfolojisi

    Seni düşündüm mü bir telaş sarıyor beni
    Parmak uçlarımı ısırıyorum delice
    En kuytuları var ya ruhumun diplerinin
    İlk oraları hissediyorum.
    Bir pas rengi sis çöküyor tam da alnımın ortasına
    Çoğu zaman aynada zor seçtiğim
    Zonkluyor yüzümün derinliklerinde
    Sesim karmakarışık geliyor kulağıma.
    Gecenin, ama tam gecenin köründe oluyor bu iş
    Hatalarım, pişmanlıklarım varken ortada
    Sayaklayıp dururken, anılar geçirirken içimden
    Yığılıp kalıyorum ta yatağın köşesinde.
    Aşağıyı düşünüyorum, bir yukarı katta yitirdiğimden
    Dört duvar, bir yalnızlık, zifire benzer bir yokluk
    Bütün o acımasızlığı yitirilmiş şeylerin
    Anlıyorum bir hasret dalgasıdır çarpıyor beni.
    Durmadan hasretleniyorum ama hep böyle
    Yapraklar gibi solgun tenim, ellerim, yüzüm
    Dağılıp gidiyor derken o amansız bekleyiş
    Ay gibi parlıyor gözyaşlarım.


  • Ansızın Hayat

    Bir gökyüzü kadar yakınım düşlere
    Çıkmaz sokaklarda arıyorum kendimi
    Ezeli bir yolculuk bu, nereye gitsem
    Belki de bir başlangıç, bir yeniden doğuş
    Dünler birer yalan, bugün bir umut
    Yarına dair ne varsa hepsi sende saklı
    Sessiz bir çığlık yükseliyor içimden
    Bir nefes kadar yakınım sana, ey hayat
    Bütün acıları siliyorum bir bakışınla
    Yeniden filizleniyorum, bir tohum gibi
    Karanlıklardan sıyrılıp güneşe uzanıyorum
    Ezeli bir sevgiyle, sonsuz bir umutla
    Her şeye rağmen, yaşamaya devam ediyorum
    Ansızın hayat, yeniden başlıyor içimde.


  • Eski Usul

    hatırlar mısın?
    bir törenimiz vardı: Cumartesi Kahvaltıları
    kuralcı keyifler yaşardık
    ezelden beriymiş gibi çay demlemek
    gazete okumak, radyoyu dinlemek
    siyasete sövmek gibi
    Ve bir gün biteceği bilinen bayram havası vardı
    herkesin bir bayramı vardı o zamanlar
    herkes hafta sonu sofralarında
    kendi bayramını aradı
    eski ahşap sandalyelerin gıcırtısı
    çatalın tabağa değdiği kısık sesler eşliğinde
    kendi alışkanlıklarımıza gömülür, kaybolurduk
    geçmiş bayramlar, büyük aile sofraları, unutulmuş akrabalar
    ve dünyanın bütün adetleri
    önümüzde sessizce canlanırdı
    BİTERDİ KAHVALTI, SAAT İLERLERDİ.
    ALIŞKANLIKLARIMIZ ÇARPIP GERİ DÖNEN SESLERDİ ŞİMDİ
    BÖYLE ZAMANLARDA İLK HAREKETİ YAPMAKTAN
    ÇEKİNİRDİ HERKES
    SONRA BİRİ USULCA KALKAR, BULAŞIKLARI TOPLARDI
    kuralcı, törenseverdik
    evin bildik köşelerinde kendi ritmini arayan
    pijama takımlarımıza sığdıramadığımız huylarımız kadar
    düşkün ve yabancıydık
    hayat yorardı bizi. her şey bıktırır, her şey usandırırdı
    değişmek kurtarmazdı bizi derinliğimizden
    sabrımızı dindirmezdi hiçbir şey
    hafta içi kaybolan çocuklardık,
    hafta sonu evlerde uzun huzurlara umar
    apansız miskinliklere düşerdik
    uykulu öğlenlere girerdik sessiz sedasız
    ıssız duvarlar olurdu oda içlerinde
    gökyüzünde belirsiz güneş, her yere aynı ilgisizlikle
    rehavet bindiğimiz koltuğun köşesinden
    sanki bambaşka bir zamana bakardık
    sonra saklayarak bakışımızı birbirimizden
    ellerimizi kavuşturur sessizce dinlenirdik
    ışığı sönmüş televizyonlara, kapanmış perdelere,
    eskilerden kalma fotoğraflara,
    adını bile bilmediğimiz bu hayata
    neye olduğunu bile bilmediğimiz bir özlemle
    uzun uzun dalardık
    hatırlar mısın?
    ahh o pazar öğlenleri
    bir başka hayat, bir başka insan olmanın hayalleri
    kaç cumartesi kaldı şimdi geriye
    yaşlılığın ilk sancılarını birlikte kabullendiğimiz
    kaç cumartesi?
    sürüyerek götürdüğümüz nazlı gelenekleri saymazsak
    ne kalıyor elimizde?
    unutanlar,
    göçenler,
    bir de anıları, hikayeleri, kendileri değişenler
    kuralcı, törenseverdik; unutulmaya bırakıldık
    içimizden kimse gidemedi yeni dünyalara
    kendi geleceği de olmadı hiçbirimizin
    değişim aldı
    yenilik aldı
    zaman aldı
    o eski usul törenleri
    her şey o eski rüyada kaldı
    çarpıp geri dönen alışkanlıklarımızın üstünde
    çürümüş anıları yüzüyor şimdi cumartesi kahvaltılarının
    bittiği sofraları kendileri de bilmiyorlar
    peki sen hatırlar mısın?