Kirpiklerinde saklı bir ağustos güneşi miydi o yoksa bildik ayrılıklar mı sızmıştı yüzüne.
Boğaz’da, martı sesinde…
Mürekkebi kurumuş bir mektubun silueti vardı bakışlarında, mevsim bir başka hüzün demine vurgundu.
Ben ipoteğe alınmış salıncak gibi…Hani gökyüzünü seven ama kökleri toprak sürgünlerinde…
Sahilde omzuna dokunuşumun bir manası olmalı, nefesinin nefesime karışmasının…Sanki denize dalmış ya da boğulmuşsun da rastlantı eseri akmış yüzün içime…Yalan! Sen dalgalara bakıyorsun, aklın benim rüya defterimde…Ve ben italyanca bir şarkıyı arapça dinliyorum.
Adam, yaz ortasında bir öğlen vakti, cebindeki deniz kabuğunun sırrına ermeden, yorgunluğundan bitap düşmüş oturuyordu…Kadın da…Oturmak hiçbir şeyi değiştirmiyordu, bazı yaz öğlenlerinde…Dilinde kırık bir türküyü taşıyordu adam…Kadının yüzünde bir tebessüm…Tebessümlü yaz öğleninde bir deniz…Denizin yüzünde dünya yorgunu bir adamın hikayesi…Güneşin ve sıcaklığın heybeti!
Hayatı, bir başkasının gömleği gibi ütüsüz, buruş buruş…İlk sahibinin o gömlekle yaşadığı olaylar, yani gömleği gömlek yapan anılar, bazı deniz tuzu lekeleri yüzünden yapılan tadilatlar, ter kokan akşamlar…Yaşananlara bir beden küçük geliyor artık hayat!
Bir umudu paylaşmak için çok geç, bir paylaşımda umutlanmak içinse erken…Beni vefasızlık yerimden vurdu yine kader…Şimdi sana söylenecek tek bir fısıltı:
SENDE BANA YETECEK KADAR SEN KALMADI…
Bir yanıt yazın